HEPSI BIR ARADA YATIRIMCI
UĞUR AKKUŞ’U DAHA ÇOK MAGAZINI TAKIP EDENLER TANIYOR ANCAK A&S YATIRIM HOLDING YÖNETIM KURULU BAŞKANI AKKUŞ PARA VE SIYASETTEKI GELIŞMELERI YAKINDAN TAKIP EDEREK PARAYA YÖN VEREN BIR IŞ ADAMI. DAHA ÖNCE AĞIRLIKLA ARAPLARA TÜRKIYE’DEKI GAYRIMENKUL SATIŞIYLA UĞRAŞAN AKKUŞ’UN YENI HEDEFI ARAP ÜLKELERINDEKI YATIRIM FIRSATLARINI DEĞERLENDIRMEK. KAPALIÇARŞI’DA GELIŞTIRDIĞI ÇEVIK TARZI BU KONUDA KENDISINE ÖNEMLI BIR KOZ SAĞLIYOR.
UĞUR AKKUŞ ILE OFISININ BULUNDUĞU Trump Towers’ın altındaki bir restoranda kahvaltı ederken ilginç konulara temas ediyoruz. Fransa’da sarı yeleklilerin eylemlerinin Almanya ve Fransa’nın Avrupa ordusunu gündeme getirmesinin ardından başlaması ayrıntısından Türkiye siyasetinde Kayseri etkisinin ağırlıkla hissedildiği dönemde lobi uçuşlarındaki otantik kokulardan herkesin kendisini bir akraba üzerinden Kayseri’ye bağlama çabasına kadar farklı coğrafyalarla ilgili olayları kimi zaman ciddiyetle ve kim zaman da kahkahalarla konuşuyoruz.
Akkuş daha ilk andan itibaren ilgi çekici bir karakter olduğunu gösteriyor. İstemediği sürece kolay kazık atamayacağınız türden uyanık bir yatırımcı olan Akkuş’a magazin sayfalarındaki görüntünün ötesine geçen bir bakış atmakta yarar var. Hanım arkadaşı nedeniyle magazinde gördüğü ilgiden duyduğu şaşkınlığı gizlemeyen Akkuş’un, asıl uzmanlığı olan Arap ülkeleri konusunda gelecek dönemde atacağı yatırım adımları iş adamı olarak da aynı ilgiyi görmesini sağlayabilir.
Diplomatik uçuşlarla ilgili anlattıkları, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) Kuveyt ve Suudi Arabistan yönetim kurulu üyesi olarak katıldığı diplomatik uçuşlardaki deneyimlerine dayanıyor. Altı senelik görevi sırasında Körfez bölgesi ile ilgili deneyim kazanan Akkuş, bu dönemde birinci elden işleyişi öğreniyor. Türkiye ve bu bölgedeki ülkelerdeki işleyiş konusunda “Bu bölgede herkes makro dengelerle konuşuyor ve bunun geçerli olduğunu sanıyor ama bu coğrafyada işler mikroda biter. Ekonomide de öyle; mikro olmadan makro olmuyor” yorumunu yapıyor.
Akkuş ile sohbet ederken farklı disiplinlerden
gelen insanlarla konuşur hissediyorsunuz. Kendisine “hepsi bir arada” yatırımcı unvanını yakıştırmamın nedeni bu: Akkuş, bilgisayar dünyasındaki All in One’lara benzer karaktere ve birikime sahip. Bunda yetişme tarzının etkisi büyük. Aslen Mardinli Arap olan Akkuş 1960’ların başını, “Babam ticareti aklına koyuyor ve ‘Ben Arabistan’a gideceğim’ diyor. O dönem Beyrut çok popüler. Arap alemini gezerken yolu, bölgenin finans merkezi olan Kuveyt’e düşüyor. 1960-70’lerde petrolün çok değerli olduğu dönemde bölgenin şimdiki Dubai’sinin rolünü Kuveyt oynuyor” diyor.
O DÖNEME TÜRKIYE’DEN ALMANYA’YA işgücü ihracatı damgasını vururken Akkuş’un başka bir yönü tutturan babası Hindistan’dan gelen mallar nedeniyle ticaretin merkezi durumuna gelen Kuveyt’te talihini yakalıyor. Akkuş, “Hindistan’dan gelen mallar Kuveyt’ten Arap coğrafyasına dağılıyor; borsa var, petrol var… Babam bir sene ne yapabileceğini araştırıyor. Mardin’deyken Irak’tan kumaş getirdiği için bu işi biliyor. O zaman dünyanın her yanından Irak’a çeşit çeşit kumaş geliyor. Babam ithal ettiği kumaşları İstanbul ve diğer büyük şehirlere gönderiyor” diyor.
Birbirini takip eden savaşlardan önceki dönemde Ortadoğu’nun canlı ekonomisi ile ilgili sözleri inanılmaz geliyor ancak Türkiye’de her şeyin kıt olduğu bu kapalı ekonomi döneminde yaşananları hatırlamak fazla çaba gerektirmiyor. Babası daha önceki kumaş ticareti deneyimini Kuveytli bir ortakla beraber Hindistan’dan kumaş getirdikleri bir işe dönüştürüyor. Getirilen bu kumaşla farklı evsafta çadır ve çanta gibi diğer ürünler yapılarak bütün Arap ülkelerine satılıyor. Böylece 15 sene boyunca büyük paralar kazandıran bir iş kurulmuş oluyor. Kuveyt dinarının değerinin yüksekliği de zenginlik yaratma mekanizmasına katkıda bulunuyor.
Ancak bu bir peri masalı değil ve Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e girmesiyle işlerin rengi değişiyor. Kuveyt’teki işyerleri ve tesisleri yanıp yıkılırken Akkuş’un babası Türkiye’ye kaçıyor ve Kuveyt’te kazandıklarını Türkiye’de yatırıma dönüştürmüş olması kendilerini kurtarmalarını sağlıyor. Akkuş “1992’de evimiz mülteci kampı gibiydi. Kuveyt’in üst düzey insanları bizim Florya’daki evimizdeydi” diyor. Bundan sonraki döneme, Akkuş’un da hayatını şekillendirmede etkili olan Kapalıçarşı damgasını vuruyor.
Ancak Kapalıçarşı’ya geçmeden önce bütün bunlara bir not düşmekte yarar var. Akkuş’un bu kadar hikayeden çıkardığı önemli ders, “Türkiye’yi ayakta tutan şey ihracat. Bizim ihracata önem vermemiz gerekiyor” şeklinde. Bu gerçekten ilgi çekici bir olgu ve Akkuş’un hayatı ile işi arasında kurduğu köprüye işaret ediyor. Akkuş, “Babam Kuveyt’teyken amcam da Kapalıçarşı’da kumaş işi yapıyor. Diğer işlerimiz döviz bürosu işletmek ve sarraflık. Mardinlilerin klasik işleri... Benim de çocukluğum Kapalıçarşı’da geçti. Hanutçuluk, yabancı dil gibi şeyleri orada öğrendim çünkü bizde yaz tatili diye bir şey yoktu. Çocukluğumda ya dükkandaydık ya fabrikadaydık” diyor.
Babası tatil için geldiği Türkiye’de tatilini bir hafta uzatınca Kuveyt’in işgalinde bu ülkede olmaktan kurtuluyor. Babası canını böyle kurtardıktan sonra da savaş mağdurları için tazminat hakkı doğunca buna başvuruyorlar ve bu 10 yıl süren süreç başlıyor. Tabii hayatın akışı durmuyor ve Kuveyt hayalinin son bulmasıyla İstanbul’da tekstil ve hazır giyim işinin temelleri atılıyor. Bursa’da kurulan fabrika ile Universal Tekstil olarak iki marka ile Avrupa’ya ihracat başlıyor. Bu ailenin ana işi oluyor.
Babasının ticaret yapmak için gidip tanıdığı Körfez bölgesiyle savaştan kaçanlar nedeniyle tanışan Uğur Akkuş, ana işleri tekstil olmasına
karşın üniversite yılları boyunca bir kere olsun fabrikaya gitmiyor. Akkuş, “Ben hiç üretimde olmadım; üretimi sevmedim. Sanayiyi de sevmedim. Ben al-sat’ı sevdim. Kapalıçarşı’da, Laleli’de olmayı sevdim çünkü orada sıcak para var. Üretim çok zor bir şey… Ama Türkiye’de şu seviliyor: Fabrika sahibi BMW’siyle gelsin, arabasından inince itibar görsün…” diyor.
ECEVIT VE ERBAKAN DÖNEMLERINDE Türkiye’de fabrika kurmanın çok itibarlı bir iş olduğunu kabul eden Akkuş, “Ama biz aile olarak hep yurtdışından Türkiye’ye para getirmişiz. Ben üçüncü kuşağım ve aile tarihimize bakınca ya Arap ülkelerinde iş yapıp ya Avrupa’ya ihracat yapıp para getirdiğimizi görüyorum. Şu an büyük biraderim Ukrayna’da kurduğu fabrikada üretip orada satıyor. Ben ailede bu üretim işlerinin içinde olmadım. Bu işin para ayağında olacağım, dedim. Kendi işimi yapmaya ve üretimde olmamaya kesin kararlıydım. Bugüne kadar da böyle geldi” diyor.
17 yaşında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’ni kazanan Akkuş, buradaki ikinci yılında Almanya’ya gitmeye karar veriyor. Burada okurken Türkiye’deki tekstil makinalarının Almanya’dan ithal edildiğini gören Akkuş, bu makinaları ithal etmeyi kafasına koyuyor. Akkuş, “Baktım Türkiye’de 400 bin-500 bin marka satılan makinalar Almanya’da 50 bin mark. 30 bin marka olan da var. İkinci elleri 10 bin mark. Ben bu makinaları ithal edeceğim, dedim ve bunun için bir şirket kurmaya karar verdim” diyor.
BU ARADA TÜRKIYE’YE tatile gelen bir arkadaşının yaralanmasıyla asgari ücretin üç katı fiyatla MR çekildiğini keşfeden Akkuş, bu makinaların da Alman malı olduğunu görüyor ve ithalat portföyüne bunları da ekliyor. O dönemde MR makinelerinin ikinci elinin ithalatı yasak olduğundan Akkuş, sıfır makinelerin ithalat koşullarını öğreniyor ve girişimci genç olarak 2000’lerin başında kurduğu Şemse Dış Ticaret ile ithalat işine girişiyor; Almanya’da da bunun ofisini açıyor.
Akkuş, “O dönemde param yok; gerçekten yok. Para bulmaya çalışıyorum. Babam, ‘iş istiyorsan fabrikaya geç’ diyor. Dükkan aç, Almanya’ya ihracat yapalım diyenler oldu. Eşten dosttan toparladığım 30 bin mark ile makina peşine düştüm. Almanya-Polonya sınırındaki bir depoda kaliteli makinalar buldum. İki tanesini satın aldıktan sonra gelip burada fuara girdim ve babamın çevresinden 70 tane tekstil makinesi siparişi geldi. Yüzde 30 kaparo alıyorum, yüzde 20 ile makina alıyorum. Zaten kaparoyu alınca yüzde 10 kar ediyorum” diyor. Akkuş Türkiye’de alıcılar distribütörlerle çalışırken Almanya’nın Polonya’ya ve Rusya’ya satış yapan ağına dahil olarak kazanıyor. Akkuş iş modelinde ezber bozan bu adımı, “Düzen kurulmuş, 400-500 bin marka mal satıyor. Ben 21 yaşımda fuara girdiğimde, ‘kim bu çocuk’ dediler. Kimse beni tanımıyordu. Sipariş alınca korkunç para kazandık. Sonra o işi büyüttüm. Servis, organizasyon kurdum. Ama yanıma aldığım herkes üç yıl içinde bu işi yapmaya başladı. Baktım ki 20 tane şirket olmuş, bu işten çıkmaya ve Arap alemine gitmeye karar verdim ” diye anlatıyor.
Çocukluk arkadaşlarının büyüyüp bölgede iş yapacak yaşlara gelmesi, Akkuş’un çok değerli bir platform bulmasını sağlıyor.
İlk olarak gözünü Dubai’ye diken Akkuş, buranın çok zor olduğuna karar veriyor. Diğer Arap ülkelerinin de işin başında durmak gerektiği için kendisine uygun olmadığı sonucuna varan Akkuş’un yeni rotası ABD oluyor. Burada yine üretim tarafından hazzetmeyen Akkuş, Teksas’ta babası tarafından tanıdığı ve Houston’da petrol brokerlığı yapan Araplarla karşılaşıyor. Bu işi “bir masa, bir bilgisayar, bir telefonla yapılan bir iş; arıyorsun, satıyorsun” diye tanımlayan Akkuş, “Müthiş para yapıyorlar; haftada 10-12 milyon dolar kazanan adamlar geziyor. Ben bu işi öğreneceğim diye staja başladım. Türkçe, İngilizce, Arapça bilmek önemli bir avantaj oldu” diyor.
Bu dalgayı Türkiye’ye çevirmeyi aklına koyan Akkuş, yüzde 50’şer Türk-Kuveyt ortaklığı ile bir danışmanlık şirketi kuruyor. Burada hedefi Türkiye’ye para getirmek olarak koyan Akkuş, Türkiye’nin o dönemdeki ekonomik programı ve proje zenginliğini Arap ülkelerinin devlet fonlarının aldığı Türkiye’ye yatırım kararları ile birleştirerek bu yola giriyor. Akkuş, “Ben baktım, İngilizler yapıyor; ABD’liler yapıyor bu danışmanlıkları. Bu para Türkiye’ye gelsin, dedik. İlk yaptığım iş, danışmanlığını yapıp Cevahir Alışveriş Merkezi’ni 750 milyon dolara Kuveyt Yatırım İdaresi’ne satmak oldu. KDV’siyle birlikte 900 milyon dolarlık bir satış oldu. Bütün Türkiye ayağa kalktı; bir gayrimenkulden nasıl 1 milyar dolar geliyor, diye” şeklinde konuşuyor.
Bunu başka işler takip ederken Akkuş günümüzde gelinen noktada yeniden bir ezber bozma sürecinin yaşanması gerektiğini düşünüyor. Şimdiye kadar çok önemli iş bağlantıları kurulan
Arap sermayesi ile birlikte bölgemizi kalkındıracak yatırımlara yönelmek şeklindeki bu yeni strateji, yeni bir düşünme ve hareket tarzını gerektiriyor. Sadece Cem Yılmaz’ın şovlarında “Kapalıçarşı görmüş çocuklar” ile ilgili anlattıkları bile Uğur Akkuş’un bölgeye damgasını vuracak yeni ve doğru yatırım kararlarını alacağına güvenmek için yeterli. Kaldı ki Akkuş’un ailesine dayanan bir iş yapma kültürü ve arkadaşlarından oluşan etkili bir bölgesel ağı da bulunuyor.