‘DIJITAL KASLARIMIZI GELIŞTIRMEK VE YETENEĞE YATIRIM YAPMAK GEREK’
INDEX GRUP Yönetim Kurulu Başkanı ve 2017-2018 Dönemi TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, dijitalleşmenin yaratacağı verimlilik ve ekonomik büyüme üzerindeki etkiler ve sosyal değişimlere dikkat çekiyor. Bilecik; geleceğin iş ortamında gereken yeni yetkinlikleri kazanmak için insan kaynağının yetenek dönüşümüne yatırım yapılması gerektiğini söylüyor.
Pandemi sürecindeki teknolojik gelişmeler, dijital dönüşüm, dijital gelecek ve pandemi sonrası yaşanacak yenilikler neler olacak?
“2020’ye damga vuran COVID-19 pandemisi ile birlikte iş hayatında oyunun kuralları sarsıcı şekilde değişti. Bu değişimin tetikleyicisi, baş döndürücü bir hızla hayatın her alanını etkileyen dijitalleşme oldu. Pandemi, tüm dünyada teknoloji farkındalığını arttırırken, dijital dönüşüm sürecini de hızlandırdı. Okula gitmeden eğitim almak, ofise gitmeden çalışmak mümkünmüş, bunu gördük. Video-konferans uygulamaları ve dijital platformlar üzerinden yapılan görüşmelerin, kamuoyuna açık ya da kapalı sosyal sohbetlerin, sosyal medya kullanımının ve temassız ödemelerin arttığı bir dönem yaşadık. Öngörülemeyen riskleri yönetmenin ne kadar önemli olduğu öne çıktı. Pandemi bize ‘değişimi yönetmek’ gerektiğini gösterdi. Geldiğimiz noktada baktığımızda, artık dijital ekonomiler çağını yaşıyoruz ve dijital ekonomiler de gücünü teknolojiden aldığı için bu alana odaklanmak gerek. Teknoloji üreten ve teknolojiye bağlı hizmetleri pazara sunan bütün paydaşların önümüzdeki dönemde bu konuya daha da ağırlık vereceğini ve değişimin de bu yönde olacağını söylemek mümkün.”
İK süreçleri ve istihdamda yetkinlikleri geliştirmek ve bu konuya bağlı olarak gelecekte veri yönetimi, yapay zeka ve otomasyon konularında nasıl bir süreçte iş yapış şekilleri değişecek?
“Aslında iş hayatında yetkinlikler on yıl önce öne çıkmaya başladı.
Bir robotun size kargo getireceğini, restoranda siparişinizi bir robotun alacağını tahmin etmekle birlikte bu kadar hayatın içinde yer alacaklarını düşünemezdik. Mesela, doktorluk ve avukatlık kutsal
iki meslek. Bu mesleklerde bile artık yapay zeka kullanılabiliyor. Gelecek dönemde en çok veri mühendisliğini konuşacağız. Yakın gelecekte sıradan işleri makinelere teslim edeceğiz. İnsanlar daha üreten konumda olacak. Gelecek iki yıl içinde her 10 çalışandan 3’ü becerilerini ileri noktaya taşımazsa, geride kalacak. 4-5 yıl içinde bir sürü yeni meslek ortaya çıkacak. Analitik düşünme, eleştirel düşünme alanında yol almak lazım. Türkiye’de 2030 yılında yaklaşık 33,3 milyonluk bir işgücü ihtiyacı olması öngörülüyor. Dijitalleşmenin yaratacağı verimlilik ve ekonomik büyüme üzerindeki etkiler ve sosyal değişimler ile birlikte yeni işler gündeme gelecek. Dijitalleşme ve teknolojinin, Türkiye dahil birçok ülkede yeni iş alanları yaratacağına inanıyorum. Bu fırsattan faydalanabilmek için geleceğin iş ortamında gereken yeni yetkinlikleri kazanmak üzere insan kaynağımızın yetenek dönüşümüne yatırım yapmak gerekiyor.”
Dijital dönüşümde Türkiye’de atılması gereken adımlar nelerdir?
Türkiye’nin gelecekteki konumu için hedefi, alt yapı regülasyonlarını ve dijitalleşme sürecini başarıyla tamamlamış, sanayisinin teknolojiden güç aldığı bir ülke olmalıdır. Kamu ve özel sektörün dijital dönüşüm planlarıyla beraber tüm sanayide dijitalleşmeyi sağlamamız gerek. Bu sürecin başarısının sürdürülebilirliği ise ancak ve ancak teknolojiyi ülkemizde geliştirmekle mümkün. Türkiye’nin bilgi ve teknoloji üretmeden gelişmesi de kalkınması da mümkün değil. Türkiye, küresel bir güç olmak istiyorsa; bir an evvel kendi teknolojisi ile üretim yapmaya başlamak zorunda. Dijitalleşme yolculuğunda alt yapı, veri yönetimi, siber güvenlik konusunda atılacak adımlar, gelecek iş gücünü etkileyecek. Bunlarla beraber; Türkiye’nin acil olarak eğitim sistemini güncellemesi gerek. Artık ‘Hayallerini yorganına göre uzat değil, yorganını hayallerine göre uzat’ dönemi. Avrupa Parlementosu bugün 750 milyar Euro’luk yatırımın yüzde 20’sini dijitale ayırmış durumda. Bizde de acilen teşvik politikalarının olması gerek. Ar-Ge konusu çok önemli. Belki kulağa biraz abartılı gelebilir ama teknoloji merkezlerinin her mahalleye kurulması gerekir. Şunu unutmayalım ki;
‘Suyu kendinden olmayan her değirmen, bir gün durur’... Son olarak şunun da söylemek isterim: Dijitalleşmede liderlik mekanizmasına ihtiyacımız var. Bu mekanizmanın tek çatı altında yönetilmesi gerekir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘Yerinde saymak geride kalmaktır”... Dijitalleşmede geride kalmamak için yerimizde saymamalıyız...”
ve teknolojik çözümler, alınan önlemlerle birlikte hızla hayatımıza entegre oldu. Uzaktan çalışma süresince kullandığımız araçlar, temassız ödeme yöntemleri, eğitim altyapıları, e-ticaret hizmetleri hayatımızın merkezine yerleşti. Tabii e-ticaret alanında yaşanan bu olağanüstü durum lojistik süreçlerini de etkiledi. İş yapma biçimlerinde gördük ki lojistik operasyonlar tüm sektörlerin ve paydaşların ortak noktası. Lojistik olmadan hiçbir şeyin olmayacağı görüldü. Artık B2B’nin merkezinde de tüketici var. Biz bu yeni yaklaşımı, B4B4C ‘Business For Business For Consumer’ olarak tanımlıyoruz. Sertrans Logistics olarak; tüketiciler ile markalar, markalar ile üreticiler, üreticiler ile tedarikçiler arasındaki bağları güçlendirmek, küresel ticaret zincirinin aksamadan, hızlı ve verimli şekilde yürümesi için stratejik roller ve önemli sorumluluklar üstlendik. Yol haritamızı belirlerken dikkat ettiğimiz unsurlar; çalışanlarımız, tedarikçilerimiz ve müşterilerimiz gibi değer zincirimizdeki tüm paydaşlarımızın gelecekte oluşacak beklentilerini karşılayacak iş modellerini oluşturmak ve bu modelleri hayata geçirebilmemiz için gerekli olan insan ve teknoloji altyapısını sağlamak oldu. Kısaca artık dijitalleşme işimizin merkezinde.”
Sertrans Logistics olarak dijital dönüşüm yolculuğunda, yeni teknolojilerin kullanımını, verimlilik ve büyüme getirecek inovatif iş modellerini nasıl planladınız?
“Sektör ve firma olarak, birlikte olduğumuz şirketlerin iş ihtiyaçlarına göre konumlanarak hızla adapte olduk. Geçmişte tüketicinin belli satın alma alışkanlıkları vardı. Biz artık tüketici için lojistik yapmanın gerektiğini söylüyoruz. Bizim müşterimiz en pahalı ya da en ucuz markalardan satın alma yapabiliyor. Bu durumda biz de her iki alanda iş planı geliştiriyoruz.
Şunu unutmamak gerek; lojistik gider merkezi değil, kâr merkezidir. İzlenebilir, görülebilir ve ölçülebilir değer zincirlerini getirdi dijitalleşme. Aynı müşteri hem Rusya hem Almanya’da satış yapabiliyor. Bir firma dijitalleşme sürecine geçmiş ama ticareti geleneksel yöntemlerle devam ettiriyorsa bunun sürdürülebilir olması mümkün değil. Mesela Sertrans Logistics olarak yurt dışı büyüme hedefleri doğrultusunda Almanya’da 5 bin metrekarelik bir depo açtık. Burada gördük ki doymuş pazar olarak görülse de Almanya gibi bir Avrupa ülkesinde iş yapabilmek mümkün. Biz bunu başardık. Bir lojistik firmasının, müşterilerinin tüm tedarik zinciri süreçlerini tek elden yönetme ihtiyacı bir zorunluluk artık. Bu süreçte ister e-com, ister normal depo operasyonları olsun, müşterilerimizin stoklarını tek çatı altında yönetebilme kabiliyetine sahip olmamız gerektiğini gördük. Farklı coğrafyalardaki e-com operasyonlarını yönetebilme, buna istinaden uluslararası nakliye ve antrepo hizmetlerini tek çatı altında toplayabilme kabiliyetlerini kazanmak gerekiyor. Sertrans Logistics olarak uluslararası nakliyeyi ayrı, konvansiyonel depoculuğu ayrı, e-ticareti ayrı bir iş olarak görmüyoruz. Bu süreçlerin tamamı birbirinin tamamlayıcısı ve yaptığınız işin başarısı bu süreçleri birbirlerine ne kadar doğru entegre ettiğinize göre değişiyor. Bu konunun ne kadar kritik olduğunu, tedarik zincirinin tek elden yönetilmesinin ne kadar doğru olduğunu içinden geçtiğimiz süreçte çok daha iyi deneyimledik.”
Gelecek dönem için Sertrans’ın gündeminde neler olacak ve sizce Türkiye dijitalleşme sürecinde hangi adımları atmalı?
“Endüstri 4.0 dönemindeyiz. Bence önemli konulardan biri startup’ların desteklenmesi konusu. Türk girişimcilik ruhunu eğitimlerle desteklememiz gerek. Ar-Ge merkezleri bütün şirketlerde olmalı. Biz altı sene önce Ar-Ge merkezimizi kurduğumuzda işin bu noktalara geleceğini öngörerek önemli bir adım attık. Bugün üniversitelerle iş birliği yaparak ilerliyoruz. Gideceğimiz yol fazla. Dijitalleşmede yeni bir çağa girdiysek artık Ar-Ge lüks değil, bir ihtiyaç. Üniversiteler ile sanayi işbirliğinin artması lazım. Atatürk’ün bir kızı olarak, onun emanetine sahip çıkıyor ve geleceği bu umutla inşa ediyoruz. Çok çalışıyor, verimli ve güçlü bir Türkiye için üretmeye devam diyoruz. Sektörel ihtiyaçlarımızı anlayıp, bunlara uygun iş modellerini hayata geçirirsek, Türkiye’nin geleceğinin çok parlak olacağına inanıyorum.”