Yarı-Serbest Piyasalar
SAĞLIKLI ÇALIŞAN BIR PIYASA doğru ve yanlış politikaların görülmesinde önemli bir rol oynuyor. Ancak Euro Bölgesi dahil olmak üzere dünyanın pek çok büyük ekonomisi ve önemli ülkesi piyasaları kontrol altında tutma çabasını sürdürüyor.
Sermaye piyasaları sermayenin tabana yayılması, borçlanma imkanlarının yaratılması, başarılı girişimcilerin ödüllendirilmesi, başarısız para ve maili politikaların cezalandırılması gibi pek çok fonksiyonu olan bir yapı olarak tanımlanabilir. Hepsinin ana var sayımı da bu piyasalarda fiyatlamanın özel aktörler tarafından arz ve talep dinamikleri altında gerçekleştiğidir. Oysa bazı piyasalarda pek uzun bir süredir bu durumun söz konusu olmadığını biliyoruz. Önce varlık alımları ile tahvil piyasalarının sinyal etkisi ciddi anlamda azaltıldı. Öyle ki düşük faiz ortamında pek çok şirket normal koşullar altında erişime sahip olmayacağı fonlama kaynaklarına ulaşmayı başardı. Bugün ABD’de zombi olarak tabir edilen yani borcunun faizini ve günlük operasyon maliyetlerini çevirmekten öteye nakit akışı olmayan şirket oranı %20 olarak hesaplanıyor.
Faiz artışının sürmesi söz konusu şirketlerin zombilikten iflas etmiş şirketler kategorisine geçmesini sağlayacaktır. Bu durumun en şiddetli biçimde görüldüğü ekonomilerden biri de Japonya. BOJ’un % 0.25 tavanını savunması nedeni ile tahvil piyasasında dört gün boyunca işlem görülmedi. Öte yandan Japonya, Çin ve Güney Kore Ekim ayı boyunca kur ve kredi piyasalarına aktif bir şekilde müdahale etti. Japonya Yen’in değer kaybını yavaşlatmaya çalışırken, Çin de Yuan fixinglerini piyasa seviyesinin altında tutarak değer kaybını kontrol altında tutmaya çalışıyor. Oysa her iki ülkenin merkez bankası Fed’in aksi yönünde hareket ettiği gibi pek çok ek nedenden dolayı ülkelerden para çıkışı da daha zayıf bir kur seviyesine işaret ediyor. Çalışan, sağlıklı işleyen bir tahvil piyasasının nasıl etkileri olduğunu Ingiltere örneğinde gördük. Enerji krizi nedeni ile hükümetin hane halkını destekleyen büyük bir paket açması ve vergi indirimlerine gitmesi neticesinde tahvil yatırımcıları memnuniyetsizliklerini satışa geçerek gösterdi. Satışın hızı ve büyüklüğü emeklilik fonlarının açtığı koruma pozisyonlarını bir anda zarara sürükledi ve BOE yeniden tahvil alımını, geçici bir süre için, başlattı. Sonrasını zaten biliyorsunuz. Önce hazine bakanı istifa etti, ardından paket büyük ölçüde geri çekildi ve son olarak da başbakan görevinden ayrıldı. Yani sağlıklı çalışan bir piyasa doğru ve yanlış politikaların görülmesinde önemli bir rol oynuyor. Ancak Euro Bölgesi dahil olmak üzere dünyanın pek çok büyük ekonomisi ve önemli ülkesi piyasaları kontrol altında tutma çabasını sürdürüyor. ECB’nin Almanya- Italya tahvil makasını aktif bir şekilde kontrol ettiğini biliyoruz. Oysa cari fiyatlama iki ülke arasındaki risk makasını yansıtır durumda değil. ABD bu konuda kötüler arasından en iyi diyebiliriz. Ancak onlar da önümüzdeki aylarda tahvil piyasasında görülen likidite sorunlarına müdahale etmek için fiyatlama mekanizmasına müdahale edecek. Daha kötüsü aşırı yüksek borçlar nedeni ile bazı ekonomilerin artan faizlere dayanması mümkün olmayabilir. Bu durumda getiri kontrolü uygulayan BOJ’a kardeş(ler) gelecek demektir. Yatırımcılar açısından ise asıl sorun fiyatlamaların doğruyu değil, istenileni gösterdiği bir piyasada nasıl hareket edilmesi gerektiği. ABD piyasalarına doğru kayan sermaye aslında bu sorunun cevabını arıyor.