SİPER HUMMASI
Hastalıkların büyük bir hızla yayıldığı Birinci Dünya Savaşı, sadece bilinen hastalıkların bulaşmasını arttırmakla kalmadı, aynı zamanda yeni enfeksiyonların ortaya çıkması için koşulların olgunlaşmasına da yol açtı. 1915 yılında Batı Cephesi’ndeki askeri doktorlar, yeni ve anlaşılmaz bir hastalıktan muzdarip olan hastalar karşısında şaşkınlığa düştüler. Bu hastalar ateş, döküntüler, baş ağrısı, baş dönmesi, gözlerin arkasında dayanılmaz ağrı ve şiddetli halsizlik gibi çok çeşitli semptomlar göstermekteydi. Bu belirtilere ayrıca kas, eklem, sırt ve kaval kemiği ağrıları da eşlik etmekteydi. Başlangıçta PUO (kaynağı bilinmeyen pireksi) olarak teşhis edilen hastalık, hem İtilaf hem de İttifak Devletleri’ne mensup birlikleri etkilemiştir. İtilaf Devletleri’nin Batı Cephesi’ndeki birliklerinde en az 800.000 vaka görülmüş ve sonuçta bu sayı sahra hastanelerine yatanların beşte birini oluşturmuştur.
Belirtilerin aniden ortaya çıkmasıyla karakterize olan ve Siper Humması olarak bilinen bu hastalığın uzun bir kuluçka dönemi vardı. Aşırı kalabalık, fare istilasına uğramış siperlerde vücuttaki bitlerinin dışkısıyla bulaşan bu hastalık, her kurbanı 60 günden fazla süreyle görev yapamaz hale getiriyordu. Bu hastalığın yayılmasından bitlerin sorumlu olduğunun kanıtlanması büyük tartışmalara yol açmış, hem Amerikalı hem de İngiliz patologlar sonuçsuz kalan laboratuvar deneyleri üzerinde aylarca tartışmışlardır.
Siperlerdeki atmosferik ortamın ateşe neden olduğunu savunanlar olduğu gibi, hastalığın bağırsakla ilgili bir tür ateşli hastalık olduğuna inananlar da vardı. Ardı arkası kesilmeyen tartışmalar nedeniyle, bulaşma vektörü olarak vücut bitlerinin dışkısı 1916 yılına kadar tanımlanamadı ve Siper Humması 1917 yılının sonlarına kadar İngiliz Savaş Bakanlığı tarafından resmi olarak klinik bir sendrom olarak kabul edilmedi. O zamana kadar hastalık askeri komutanlar için büyük bir sorun haline gelmişti çünkü etkili bir tedavisi yoktu ve ateş genellikle öngörülemez bir şekilde tekrarlayarak ortaya çıkıyordu.
Siper Humması bazı vakalarda kalp zarını etkileyerek ölümcül endokardite neden oluyordu. Daha sık yıkama ve kıyafet değiştirme şeklinde önleyici tedbirler uygulandı. Ancak bu yeni hijyen rejimi her askerin en az iki haftada bir yıkanmasını hedeflediğinden, bitlere hastalığı yaymaları için bolca zaman verilmiş oldu. Ancak sıtmanın aksine, terhis sırasında dezenfestasyon birimleri kurulduğu için bu hastalık Britanya’daki sivil nüfusa bulaşmadı. Siper Humması başka bölgelerde sorun olmaya devam etti ve savaş sonrası Almanya, Polonya ve Rusya’da tespit edildi.
“BAZI MUHAREBE SAHALARINDA SITMA VE DİĞER TROPİKAL HASTALIKLARDAN MUZDARİP OLARAK HASTANEDE YATANLARIN SAYISI, YARALILARDAN ÇOK DAHA FAZLAYDI”