1918 İSPANYOL GRİBİ
Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesine yakın bir dönemde İtilaf Devletleri Batı Cephesi’ndeki muharebeleri kazanırken, tıp cephesinde önemli bir savaş kaybediliyordu. Bir yıl önce birçok askeri enfekte etmiş olan öldürücü bir grip türü mutasyona uğramış ve intikam için geri dönmüştü. Savaş yorgunu, güçten düşmüş birliklerin, salgının ilk altı ayında 20 milyon insanın ölümüne neden olan bu son derece şiddetli ve bulaşıcı hastalık karşısında hiçbir şansı yoktu.
İngiliz anavatan cephesinde, Ekim 1918’in sonlarında her hafta ortalama 4.500 kişi İspanyol Gribi yüzünden ölüyordu. Tuhaf bir şekilde, bu virüs türü 18 ila 35 yaş arasındaki insanları hedef alıyordu. Söz konusu virüs tüm ulusların askerleri ve yaralılara bakan herkes arasında hızla yayıldı. Morg binalarının önünde sıra sıra cesetler yığıldı ve yaralı temizleme istasyonları grip kurbanlarıyla dolup taştı. Önceden güçlü ve sağlıklı olan askerler virüs tarafından dize getirilmişti. Hastalığın başlangıcı ani olmuş ve ezici etkiler bırakmıştı. Belirtiler arasında şiddetli baş ağrıları, yüksek ateş, mide ağrıları ve sayıklama yer alıyordu. Birkaç gün içinde hastalar genellikle zatürreye yakalanıyor ve ölüyorlardı. Doktorlar ve hasta bakıcılar bu ölümleri önlemek için hiçbir şey yapamadı.
Hemşireler hastaları mümkün olduğunca rahat ettiriyor, onlara sıvı veriyor ve bazen tıkalı ciğerleri rahatlatmak için soluk aldırmayı buharla kolaylaştırma yöntemini kullanıyordu. Kupa çekmek de zaman zaman faydalı olmuştu. Bu işlem, içinde alkole batırılmış bir fitil bulunan cam bardakların ısıtılmasını içeriyordu. Fitiller, fincanları ısıtmak için ateşe veriliyor, daha sonra bunlar hızlı bir şekilde göğsün arkasına yerleştiriliyor ve havanın emilmesi yoluyla yerinde tutuluyordu. Bu prosedür şiddetli tıkanıklığı başarıyla gidermiş ancak iyileşme sonuç olarak bireysel bağışıklık sistemlerine bağlı olmuştur.
Savaşan tüm ülkelerin askeri yetkilileri, dış ve iç cephelerde morali düşürmekten korkarak, ortaya çıkan grip felaketini umutsuzca gizlemeye çalıştı. İngiltere ve Fransa’da basın, raporları ağır bir şekilde sansürlendi ve tarafsız İspanya krizin boyutunu ilk kez bildirinceye kadar birkaç önemsiz söylenti dışında halk trajedi hakkında çok az bilgiye sahip oldu. Sonuç olarak bu virüs, ilk vakalar İspanya’da ortaya çıktığı için değil, sadece İspanyol gazeteciler sansür tarafından engellenmediği ve kesin ölüm oranlarını yayınlayabildiği için İspanyol Gribi olarak tanındı. İspanya bu açıdan haksız bir şekilde lekelendi ve tıp tarihçilerinin çoğu virüsün Uzak Doğu’da ortaya çıktığına, hayvanlardan kuşlara ve oradan da insanlara geçtiğine inanmaktadır.
1918 ve 1920 yılları arasında 500 milyondan fazla insan bu hastalığa yakalanmış ve 50 milyondan fazlası ölmüştür. Askerler 11 Kasım 1918’deki ateşkesin ardından terhis edilirken, vaka sayıları hızla artmış ve ölümcül virüs kontrol edilemeyen bir orman yangını gibi tüm dünyaya yayılmıştır. Felaket boyutundaki bu pandemi, büyük çatışmaların süper hastalık yayıcı rolünü de teyit etmiş oldu. Ayrıca bilimsel bilginin sınırlarını vurguladı ve hastalıkla mücadelede uluslararası işbirliğine duyulan büyük çaplı ihtiyacın sinyallerini verdi.