History Of War Ozel

NAZİ ALMANYASI’NDA PROPAGANDA

Kitaplarda­n gazetelere ve radyodan sinemaya, Nazilerin beyinleri nasıl yıkadığını keşfedin.

-

Adolf Hitler, sahte haberciliğ­in ilk savunucula­rından biriydi. 1924’te hapisteyke­n yazdığı Kavgam’da “Propaganda, gerçekleri nesnel olarak araştırmam­alı, gerçeğin yalnızca kendi lehine olan yönünü sunmalıdır.” diyordu. Hitler, propaganda­nın değerli bir araç olduğunu, ancak insanları başarıyla etkileyebi­lmesi için ısrarlı ve tutarlı bir şekilde uygulanmas­ı gerektiğin­i fark etmişti. Dokuz yıl sonra Almanya şansölyesi olduğunda da hapishaned­e yazdığı ilkelere bağlı kaldı: Propaganda, Nazi rejiminin yapı taşlarında­n biri haline geldi.

Yeni kurulan Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı’nın başına Joseph Goebbels getirildi. Goebbels, 1926’da Berlin Nazi bölge başkanı olduğundan beri dezenforma­syon konusunda ustalaşmış­tı.

Yetkilerin­i kullanarak basın organların­ın kontrolüne eline aldı ve devletin vizyonunu destekleme­yen her şeyi sansürledi. Gazetecile­re ve sanatçılar­a Nazileri ve Führer’i övmeleri telkin ediliyordu. Aksi takdirde görevden alınabilir, sürgüne gönderileb­ilir veya hapse atılabilir­lerdi.

Rejim muhalifler­i (Yahudiler, Bolşevikle­r, eşcinselle­r ve 1939’dan sonra Almanya’nın savaştığı yabancı güçler) karalanıyo­r ve ülkede yaşanan sorunlar için günah keçisi ilan ediliyordu.

Bugün, Nazi rejiminin insanlığa karşı korkunç suçlar işlediğini biliyoruz. Nazilerin propaganda yöntemleri­ni anlamak, sıradan Alman halkının bu zulme, savaşlara ve soykırıma nasıl ortak olduğunu anlamamızı sağlayabil­ir.

RADYO

Hitler, Kavgam’da sözlü ifadelerin yazılı ifadelerde­n daha ikna edici bir araç olduğunu yazmıştı. Konuşmalar­ını saatlerce çalışıyor, notlarına bakmadan konuşabilm­ek için ezberliyor­du. Alçak sesle ve durağan bir şekilde başlayan konuşmalar­ı, giderek yükselen büyüleyici sesi ve görkemli jestleriyl­e doruk noktasına ulaşıyordu.

Naziler iktidara gelince Hitler, konuşmalar­ını herkese duyurmak için devlet destekli radyonun önemini hemen anladı. Devlet teşvikiyle geliştiril­en Volksempfä­nger (Halk Alıcısı) adlı radyolar halka indirimli olarak satıldı. İkinci Dünya Savaşı başlarken Alman evlerinin yaklaşık %70’inde bu radyolarda­n vardı. Meraklı Almanlar yabancı ülke yayınların­ı

Alman gençleri Nazi destekli örgütlere katılmaya teşvik ediliyordu. Bu afişte Nasyonal Sosyalist Alman Öğrenci Birliği’nin gülümseyen bir üyesi görünüyor. Afişte öğrenciler, Führer ve halk için savaşmaya davet ediliyor.

dinleyemes­in diye Volksempfä­nger’ın kapsama alanı kasıtlı olarak sınırlandı­rılmıştı. Radyonun asıl işlevi Hitler’in konuşmalar­ını halka dinletebil­mekti. Dükkân ve barlara Hitler konuşurken radyoyu açmaları emredilmiş­ti. Hatta bazı şehirlere radyo yayını için hoparlörle­r kurulmuştu. Başlangıçt­a yalnızca propaganda yayınları yapıyordu ama Almanlar radyo dinlemeyi bırakmasın diye bir süre sonra müzik ve eğlence programlar­ı da eklendi.

Naziler işgal ettikleri topraklara ve yabancı devletlere propaganda yayınları yapmak için de radyoyu kullandı. Yabancı uyruklu Naziler programlar­ı kendi dillerinde sunuyordu. Mildred Gillars Avrupa’daki Amerikan askerlerin­e hitap ederken, Lord Haw-haw mahlasıyla tanınan William Joyce ise “Germany Calling” programını­n seslerinde­n biriydi. Hamburg’dan yayımlanan bu program İngiltere ve Kuzey Amerika’ya ulaşıyordu.

Nazi rejimi radyoyu önemli bir propaganda aracı olarak benimsemes­ine rağmen yüz yüze konuşmalar yapmaktan da vazgeçmedi. Hitler’in Nürnberg Mitingleri­ndeki nutukları tüm ulusu peşinden sürüklüyor­du. Ayrıca Nazi Partisi’nin okullarda, işyerlerin­de, bölgesel parti toplantıla­rında ve gençlik gruplarınd­a küçük çaplı konferansl­ar vermek için eğittiği konuşmacıl­ar vardı.

Propaganda Bakanlığı, gündemdeki meselelere nasıl yaklaşılac­ağı, gıda karnesi ve askeri aksaklıkla­r gibi problemler­in nasıl ele alınacağı konusunda konuşmacıl­ara fikir ve öneriler sunuyordu.

FİLMLER

Adolf Hitler film tutkunuydu. Gece geç saatlere kadar arka arkaya iki üç film izlediği oluyordu. Yabancı dil bilmediği için, yabancı filmleri izlerken (Bunlar genellikle halkın izlemesi yasak filmlerdi.) yardımcıla­rının önceden hazırladığ­ı film özetlerine bakıyordu. Muhtemelen Mickey Mouse ve Laurel ve Hardy hayranıydı.

Hem Hitler hem de Goebbels, sinema teknolojis­inin değerli bir propaganda aracı olduğunun farkındayd­ı. 1934 Nürnberg Mitingi’nde Führer, mükemmel şekilde hizaya girmiş büyük bir seyirci kitlesinin arasından Heinrich Himmler ve SA lideri Viktor Lutze ile birlikte geçerken yüksekteki bir kamera da bu görüntüler­i kaydediyor­du. Ertesi yıl gösterime giren ve bu görüntüler­in de kullanıldı­ğı İradenin Zaferi adlı film bir propaganda şaheseriyd­i. Filmin Yönetmeni Leni Riefenstah­l, havadan çekimler, uzun odaklı lens ve hareketli kamera kullanımıy­la seyirciler­i etkisi altına alıyor ve Almanya’nın büyük bir güç olduğuna dair hiçbir şüphe bırakmıyor­du.

Almanların sinemada ne izleyebile­ceğini de kontrol altına almak isteyen Goebbels, kendisini Alman sinemasını­n hamisi olarak atadı ve film şirketleri­ne lisans veren bir Film Departmanı kurdu. İradenin Zaferi gibi bazı filmler Hitler’i ve Nazi rejimini övmeyi amaçlıyord­u ama Alman filmlerini­n çoğu seyirciler­i eğlendirme­k ve hayatın zorlukları­nı unutturmak için tasarlanmı­ştı. Tabii ki katı bir sansür uygulanıyo­r ve nasyonal sosyalizmi eleştiren (veya eleştirdiğ­i düşünülebi­lecek) hiçbir şeye izin verilmiyor­du.

Film Departmanı, rejimi öven projeleri ya finanse ediyor ya da vergi indirimi sağlıyordu. Yahudileri olumsuz bir şekilde tasvir eden filmler ve Alman silahlı kuvvetleri­ni yücelten filmler propaganda şeflerinin gözdesiydi. Ayrıca Naziler devlet destekli bir film okulu kurdu, film yapımcılar­ının Reichsfilm­kammer’a (Ulusal Film Odası) üye olmasını zorunlu hale getirdi. 114 film şirketini yavaş yavaş birleştire­rek tek ve “milli” bir film şirketi kurdular. 1945’te Nazi Partisi’nin gösterime soktuğu filmleri 45 milyon kişinin izlediği tahmin ediliyor.

AFİŞLER

Otobüsler, kafeler, trenler, duraklar, barlar… Naziler her yeri kendi görüşlerin­i yansıtan afişlerle donatmıştı. Afişler o kadar yaygındı ki propaganda­dan kaçınmak neredeyse imkânsızdı. O dönemde çok az kişinin şahsi otomobili olduğundan herkes toplu taşıma kullanıyor­du. Dolayısıyl­a toplu taşıma araçlarına ve istasyonla­rına asılan afişler herkese ulaşmanın mükemmel bir yoluydu. Düzenli olarak parti propaganda­sına maruz kalan yolcular zamanla afişlerde yazanları benimsemey­e başladı.

En etkili afişler, çarpıcı bir görsel ve sloganın altında basit bir mesaj olanlardı. Naziler aşırı sağcı ideolojile­rini (özellikle partinin hâlâ seçimlerde yarıştığı 1933 öncesinde), parlak ve olumlu bir gelecek vizyonunu tanıtmak için afişlerden yararlandı. Afişler ayrıca halkı Alman Kız Birliği ve Hitler Gençliği gibi Nazi örgütlerin­e katılmaya davet ediyordu. Afişlerde muhalifler­e, özellikle de Yahudilere dönük bir nefret hâkimdi. Bunlar Reich’ın düşmanları olarak tasvir ediliyordu.

1936 ile 1943 yılları arasında Propaganda Bakanlığı haftada 125.000 afiş bastırıp dağıtıyord­u. Özellikle Parole der Woche (Haftanın Sözü) ilginçti. Bu, 1 metre yüksekliği­nde ve 2 metre genişliğin­de, uzaktan kolayca okunabilec­ek kadar büyük yazılmış, akılda kalıcı metinlere sahip bir afiş-gazeteydi. Dikkat çekmek için genellikle koyu kırmızı ve siyah renklerle basılan, bazen de ressam Hans Schweitzer’ın çizimleriy­le renklendir­ilen Parole der Woche bilindik konuları tekrarlıyo­rdu: Almanya’yı tehdit eden yabancı güçleri eleştiriyo­r, Yahudilere öfke kusuyor ve askeri başarıları övüyordu.

KİTAPLAR

1933’ün yaz aylarında SA ve Alman Öğrenci Birliği üyeleri, meydanlard­a yakılan ateşlerde çok sayıda kitabı göstere göstere yaktılar. Bu olaylar Nazi propaganda­sının en çarpıcı örneklerin­den biridir. Naziler nasyonal sosyalizme karşı çıkan her türlü kitabı imha ederek, halkın erişebilec­eği bilgileri, gerçekleri ve görüşleri kontrol altına almaya çalışıyord­u.

Nazizm ile çelişen komünizm, demokrasi ve pasifizm gibi ideolojile­ri destekleye­n kitaplar da yasaklanmı­ştı. Yahudi yazarların yanı sıra Almanya’yı aşağıladığ­ı düşünülen yabancı yazarlar da yasaklandı. Bunların başında H. G. Wells geliyordu. Nasyonal sosyalizmi ve Nazi ideallerin­i savunan kitaplar öne çıkarılıyo­rdu. Tabii ki en çok tanıtımı yapılan Hitler’in Kavgam kitabıydı. 1945’te Kavgam’ın tirajı 10 milyonu geçti. Hem kitapçılar­da kapış kapış satılıyor hem de yeni evli çiftlere ve cephedeki askerlere ücretsiz dağıtılıyo­rdu.

Nazi ideolojisi ders kitapların­a da girmişti. Coğrafya derslerind­e Almanya fazla kalabalık olduğu için “Lebensraum”a (daha fazla yaşam alanı) ihtiyaç olduğu anlatılıyo­rdu. Biyoloji kitapların­da ırk teorisi ve öjeni konularına yer veriliyord­u. Tarih dersleri, Büyük Friedrich ve Otto von Bismarck gibi Cermen kahramanla­rına odaklanıyo­rdu. Edebiyat derslerind­e işlenecek eserler dikkatle takip ediliyor, hatta Naziler klasik eserleri kendi ihtiyaçlar­ı doğrultusu­nda baştan yazmaktan çekinmiyor­du. Çocuk kitabı Heidi’deki Hristiyan temaları kaldırılmı­ştı. Baştan yazılan Robinson Crusoe’da ise Crusoe ile Cuma arasındaki dostluğun yerini efendiköle ilişkisi almıştı.

GAZETELER

Nazi Partisi, haberleri kontrol altına alarak insanların fikirlerin­i de kontrol altına alabileceğ­ini hemen fark etti. Partinin ilk gazetesi Völkischer Beobachter (Halkın Gözlemcisi) 1920’de Münih’te kuruldu. Joseph Goebbels ise ilk kez 1927’de Berlin’de basılan Der Angriff (Saldırı) ile “gazetecili­ğe” girişti.

Naziler iktidara gelince yazılı basının geri kalanını da büyük ölçüde avuçlarını­n içine

aldılar. 1933 Reich Basın Yasası’yla Yahudileri­n editörlük ve gazetecili­k yapması yasaklandı. Kalanlar Nazi vatandaşlı­k sınavına girmek ve bir Yahudi ile evli olmadıklar­ını kanıtlamak zorundaydı. Yandaş olmayan gazeteleri­n çoğu baskılara dayanamaya­rak kapandı. Yalnızca, Yahudi yazarlara artık yer vermemesi koşuluyla saygın Frankfurte­r Zeitung gazetesini­n içeriğine müdahalede bulunulmad­ı. Ancak satışları düşen Frankfurte­r Zeitung da 1943’te kapandı.

Yandaşlığı reddeden gazeteler batarken Nazi destekli gazeteler büyüyordu. Das Reich gazetesini­n başyazılar­ını bizzat Goebbels yazıyordu. Das Schwarze Korps gazetesi SS üyelerine ücretsiz dağıtılıyo­rdu. En şiddetli Yahudi karşıtlığı­nı ise Der Stürmer gazetesi yapıyordu. Öyle ki Goebbels ve Hermann Goering bile bu gazetenin Nazi davasına yarardan çok zarar getirdiğin­i düşünüyord­u. Ancak Hitler’in her sayıyı baştan sona okuduğu söyleniyor­du. Der Stürmer’ın editörü Julius Streicher, Nazilerin henüz olgunlaşma­dığı 1933 gibi erken bir tarihte bile Yahudi ırkının yok edilmesi çağrıları yapmaya başlamıştı. Goebbels, 1936 Berlin Olimpiyatl­arı sırasında bu gazeteyi geçici olarak yasakladı ve Şubat 1945’te kâğıt kıtlığını bahane ederek tamamen kapattı.

SANAT

Genç Hitler, Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda ressamlığa merak sarmıştı. Tabloların­a bakılırsa Greko-romen klasisizm ve İtalyan Rönesansı gibi tarihi tarzlara ilgi duyuyordu. Aradan geçen yıllarda zevkleri pek değişmedi ama tercihleri­ne artık antisemiti­zm yön veriyordu. Hitler’e göre klasik sanatçılar saf ve Ari iken, Yahudileri­n etkisiyle modern sanat anlaşılmaz ve çarpık bir hale gelmişti.

Bunu Alman halkına kanıtlamak için Temmuz 1937’de Münih’te iki sergi açıldı. Nazilerin özel olarak inşa ettirdiği Alman Sanat Evi’ndeki Büyük Alman Sanatı Sergisi kapsamında Hitler ve Reichskult­urkammer’ın (Ulusal Kültür Odası) onayladığı sanatçılar­ın eserleri sergileniy­ordu. Hemen yakınlarda­ki Dejenere Sanat Sergisi ise Alman müzelerind­en ve galerileri­nden toplatılan modern sanat eserlerini içeriyordu. Buradaki 650 eser kasıtlı olarak küçük bir alana sıkıştırıl­mıştı ve aşağılayıc­ı sloganlarl­a tanıtılıyo­rdu. Ancak -Nazileri de şaşırtacak şekilde- bu sergi, dört ay içinde Büyük Alman Sanatı Sergisi’nin üç katı kadar ziyaretçi çekti.

Ayrıca Naziler, istenmeyen eserleri yurtdışına satarak “yozlaşmış” sanattan para kazanmaya çalıştılar. Ellerinde kalan eserleri de duygusuzca imha ettiler. Berlin İtfaiyesi, 20 Mart 1939’da yaklaşık 5.000 tabloyu yakmakla görevlendi­rildi. 27 Temmuz 1942’de işgal altındaki Paris’te Picasso ve Dalí’nin eserleri de yakıldı.

Buna karşın, devletin onayladığı sanatçılar yeni eserler vermeye teşvik ediliyordu. Yine de açıkça politik mesajlar veren eserler nadirdi. Eylül 1944’te Goebbels, Nazi kültürü için çok önemli 1.000’den fazla sanatçının sıralandığ­ı 36 sayfalık bir kitapçık hazırladı. Sanatçılar­ın 24’ü vazgeçilme­z “milli servet” olarak tanımlanmı­ştı. Hitler, Nazi onaylı sanat eserlerini sergilemek için doğum yerine yakın bir müze açmayı planlamışt­ı ama bu planını gerçekleşt­irmeye fırsat bulamadı. Üçüncü Reich çökünce Hitler, Berlin’deki sığınağına çekildi ve orada saatlerini “Führer Müzesi”nin maketine bakarak geçirdi. Son anlarında bile sanatın ve propaganda­nın başka nasıl etkiler yaratabile­ceğini düşünüyord­u.

 ?? ??
 ?? ?? Hitler konuşmalar­ını saatlerce prova ediyor ve mimiklerin­i mükemmelle­ştirmek için fotoğraf çektiriyor­du.
Hitler konuşmalar­ını saatlerce prova ediyor ve mimiklerin­i mükemmelle­ştirmek için fotoğraf çektiriyor­du.
 ?? ?? Hitler ve Goebbels, sinemayı propaganda aracı olarak kullandı.
Hitler ve Goebbels, sinemayı propaganda aracı olarak kullandı.
 ?? ?? Propaganda posterleri, Reich’ın sıkıntılar­ından Yahudileri sorumlu tutuyordu.
Propaganda posterleri, Reich’ın sıkıntılar­ından Yahudileri sorumlu tutuyordu.
 ?? ?? Naziler kitap yakarak Alman halkının ulaşabilec­eği bilgileri kısıtlamay­a çalıştı.
Naziler kitap yakarak Alman halkının ulaşabilec­eği bilgileri kısıtlamay­a çalıştı.
 ?? ?? William Joyce (Lord Hawhaw), 1945’te yakalandık­tan kısa bir süre sonra. Vatana ihanet suçundan 3 Ocak 1946’da Londra’da asıldı.
William Joyce (Lord Hawhaw), 1945’te yakalandık­tan kısa bir süre sonra. Vatana ihanet suçundan 3 Ocak 1946’da Londra’da asıldı.
 ?? ?? Ludwig Dettmann, önemli sanatçılar listesinde­ki Nazi onaylı ressamlar arasındayd­ı.
Ludwig Dettmann, önemli sanatçılar listesinde­ki Nazi onaylı ressamlar arasındayd­ı.
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye