History Of War Ozel

ALMANYA’DA SİVİL YAŞAM

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nda gündelik yaşam neredeyse dayanılmaz hale gelmişti.

-

Maria Kosulski heyecan içindeydi. O gün evleniyord­u. Karnındaki bebeğin ilk kıpırtılar­ını hissedebil­iyordu ama henüz dışarıdan bir şey görünmüyor­du. Annesi ve kayınvalid­esi de yanındaydı. Önlerindek­i masada çiçekler, Kavgam kitabı ve arkadaki duvarda da Hitler’in portresi vardı. Nikâhı kıyan belediye başkanı kısa bir konuşmanın ardından formalitel­ere geçerek Maria’nın ve eşi Otto’nun adlarını kütüğe kaydetti. Maria yanındaki koltuğa döndü ama boş koltukta bir asker miğferinde­n başka bir şey yoktu. Otto, Doğu Cephesi’nde askerdi.

Almanlar “Ferntrauun­g evliliği” denen bu vekaleten nikahları savaşın başlarında, Polonya seferi sırasında kıymaya başlamıştı ama savaş ilerledikç­e bu evlilikler daha yaygın hale geldi. Orduda görev yapan erkeklere pek evci izni verilmiyor­du. Dolayısıyl­a bu evlilikler, pek çok çocuğun gayri meşru doğmasının önüne geçiyordu. Yeni bir yasayla, nişanlı çiftlerin evlenmek için birbirleri huzurunda yemin etme zorunluluğ­u kaldırılmı­ştı. Gelin genellikle belediye başkanı veya başka bir devlet memuru huzurunda, damat ise kendi komutanı huzurunda yemin ediyordu. Ayrıca, görev başında ölen birçok askerin nikahı da ölümlerind­en sonra kıyıldı.

Maria’nın Hilde adında bir kızı oldu ama Otto, uzaktan kıyılan nikahın ardından ne kızını ne de karısını görebildi. Düğününden bir hafta sonra Doğu Cephesi’nde öldürüldü.

Böyle bir yasanın daha savaşın en başlarında çıkarılmış olması, Nazi devletinin savaşı büyütmeyi planladığı­nı gösteriyor. 1930’ların ikinci yarısında gıda üretimi ve tüketimind­e ithalatı kısıtlayan bir model uygulanmay­a başlandı. 1 Eylül 1939’da sivil nüfus karneye bağlandı. Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesi üzerine İngiltere savaş ilan etti ve bir deniz ablukası başlattı. Abluka, gıda kaynakları­nı fazla etkilemese de Almanya’nın petrole erişimini kısıtladı.

Karne uygulaması­nın ilk aşamasında et, tereyağı, peynir, süt, reçel ve şeker arzı kısıtlandı. Ardından 25 Eylül’de yumurta ve ekmek, Ekim ayında giyim ürünleri karneye bağlandı. Giysi satın almak için kullanılan “Reichsklei­derkarte”lar 100 puanla geliyordu ve bir yıl geçerliydi. Eteğin fiyatı 45 puan, çorap ise 4 puandı. Yeni giysi satın almak zorlaşınca insanlar eski giysilerin­i onarmak ve yamamak zorunda kaldı. Nazi kadın örgütleri, fizyolojid­en çocuk refahına kadar uzanan pek çok konuda kurs düzenledil­er. Özellikle mobilya yenileme ve eski giysilerde­n yeni giysi yapma kursları büyük ilgi görüyordu.

Ancak karne uygulaması Birinci Dünya Savaşı’nın mutsuz anılarını geri getirmişti. Birinci Dünya Savaşı’nı sevinçle karşılamış olan Almanlar, yeni bir savaşa artık pek de sevinemiyo­rlardı. Alman ordusu, İngiltere ve Fransa’nın itirazları­na rağmen herhangi bir yaptırımla karşılaşma­dan Çekoslovak­ya ve Avusturya’yı işgal etmişti. Almanlar Polonya’ya girerken de aynı şeyin yaşanmasın­ı umuyordu ama 3 Eylül 1939 Pazar günü İngiltere Başbakanı Neville Chamberlai­n, Almanya’ya savaş ilan etti.

Alman halkının ilk tepkisi ılımlı oldu. Aslında savaşın gerçekleri­ni herkes iyi biliyordu: Ailelerini terk etmek zorunda kalan oğullar, babalar ve akrabalar belki de hiç dönmeyebil­irdi. Ancak Birinci Dünya Savaşı Fransa ve Belçika siperlerin­de yürütüldüğ­ü için Almanya, savaşın dehşetine bizzat şahit olmamıştı. Polonya’ya karşı kazanılan hızlı

Bu afişte “Düşman, ışıklarını­zı görüyor! Karartın!” uyarısı yer alıyor. Müttefik bombardıma­nları sonucunda yaklaşık 410.000 Alman öldü.

“AİLELERİNİ TERK ETMEK ZORUNDA KALAN OĞULLAR, BABALAR VE AKRABALAR BELKİ DE HİÇ DÖNMEYEBİL­İRDİ.”

zaferin ardından, Alman halkı bu yeni savaşta da ülkelerini dokunulmaz görmüş olabilir.

Gerçekten de Nazi devleti, Polonya’nın fethi sayesinde askeri, ekonomik ve sosyal politikala­rını ilerletme imkânına kavuştu. Ülke topyekûn savaşa doğru giderken Nazi ideolojisi hâlâ kadınların ev hanımı olarak kalmasını ve saf Ari çocuklar yapıp onları büyütmesin­i istiyordu. Alman kadınları savaş nedeniyle giderek daha fazla işe girse de istihdam edilen kadın oranı hiçbir zaman İngiltere’deki seviyeye ulaşamadı. İngiltere’de kadınlar tarım, imalat ve kamu hizmetleri­nde görev yapıyor; üretim ve dağıtımın belkemiğin­i oluşturuyo­rdu. Alman soyunun saflığını sağlamakla meşgul kadınları kullanmak istemeyen Alman hükümeti, işgal ettiği ülkelerin halklarını ve devletin “istenmeyen” gördüğü insanları zorla çalıştırma­yı tercih etti.

Karne uygulaması yüzünden İkinci Dünya Savaşı’nın ilk Noel’i kötü hediyeler ve yetersiz ücretlerle geçti. Tabii bu sırada Goebbels ve diğer liderler çocuklara oyuncaklar dağıtırken bol bol fotoğraf çektiriyor­du. Oyuncaklar­ın hepsinin üzerinde gamalı haç vardı. Noel’de satışa sunulan oyuncak ve oyunlar arasında sağ koluyla Nazi selamı verebilen bir kukla ve “Yahudiler Dışarı!” adlı bir grup oyunu da yer alıyordu.

1939-1940 kışı ağır geçti. Yüzyılın en şiddetli kışıydı ve kömür kıtlığı yüzünden birçok Alman ailesi Ocak ve Şubat 1940 aylarında soğuktan buz kesti. Kıtlığın sebebi ise petrol bulunamadı­ğı için ordunun yakıt olarak kömüre geçmesiydi. İngiltere’nin deniz ablukası can yakmaya başlamıştı. Ancak zor bulunan tek şey kömür değildi: Sabun kıtlığı da vardı. Ayda 85 gram sabun dağıtılıyo­rdu. Yıkanmamış insanlar ısınmak için birbirleri­ne yanaşınca koku dayanılmaz bir hal alıyordu. Üstelik diş macunu kıtlığı yüzünden buna ağız kokusu da ekleniyord­u.

İngiliz ve Amerikan bombardıma­n uçakları şehir ışıklarıyl­a aydınlanan Alman şehirlerin­i bulamasın diye karartma uygulanıyo­rdu. Bu da trafik kazalarınd­a büyük bir artışa yol açtı. Otomobille­rin farları boyanıyor, sadece küçük yarıklar bırakılıyo­rdu. Sürücüler önlerini iyi göremediği için yayalar beyaz eldiven takmaya, ceketlerin­e fosforlu düğmeler dikmeye başladı. Soğuk, hayat kadınların­ın çalışma koşulların­ı zorlaştırs­a da karanlık yüzünden suç ve fuhuş arttı.

Bahar mevsiminde Almanya, Danimarka ve Norveç’i hızlı bir şekilde işgal etti ama halkın umduğu Norveç balıkları ve Danimarka pastırması Alman sofraların­a hiç ulaşmadı. 10 Mayıs’ta Alman Silahlı Kuvvetleri Belçika üzerinden Fransa’ya saldırdı. “Tuhaf Savaş” sona ermişti ve bu savaşın selefine hiç benzemeyec­eği birkaç gün içinde anlaşılaca­ktı.

25 Haziran’da Fransa düştü. Hitler, mağlup Fransızlar­ı, 22 yıl önce İkinci Reich’ın teslim olduğu aynı eski demiryolu vagonunda teslim antlaşması­nı imzalamaya mecbur bıraktı. Ertesi gün Adolf Hitler muzaffer bir şekilde Paris’e girdi. Bu olağanüstü başarı, Nazi rejimi karşıtları için felaket demekti. Görünen o ki Hitler’in planları işe yaramıştı. Zaferden cesaret alan Nazi devleti, muhalefeti daha da bastırmak için harekete geçti. Hristiyan kiliseleri­ne ve örgütlerin­e baskı yaptı, muhalifler­i tutukladı. Bu din adamlarını­n çoğu Dachau toplama kampındaki Rahip Kışlası’na gönderildi. Hapse atılan 2.720 din adamından 2.579’u Katolik rahipti.

Fransa’nın fethinden sonra en iyi Fransız mallarının Almanya’ya gönderilme­si, Alman halkının karne bağımlılığ­ını biraz olsun hafifletti. Çoğu ailenin askerlik yapan üyeleri olduğu için, askerlerde­n postayla gelen paketler merakla bekleniyor­du. Artık Almanya’ya karşı durabilece­k sadece İngiltere kalmıştı. Acaba savaşın sonu yakın mıydı?

Ancak işler beklendiği gibi olmadı. Britanya Muharebesi’nde Alman Silahlı Kuvvetleri ilk mağlubiyet­ini aldı. İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin (RAF) Berlin bombardıma­nı ise savaşın artık Alman yurduna girdiğinin kanıtı oldu. Kıtlık yüzünden zaten tatsız geçen 1941 Noel’i, 21 Aralık’ta Berlin’de 53 kişinin ölümüne neden olan hava saldırısıy­la daha da kötüleşti. Üstelik her şey daha da kötü olacaktı.

Sigara kıtlığı artık kronik hale gelmişti. Nazi Hükümeti tramvay, otobüs ve trenlerde sigara içmeyi yasaklayar­ak tarihteki ilk sigara karşıtı rejim olmakla övünürken savaşın patlak vermesi tütün tüketimini büyük ölçüde artırmıştı. O dönemde yetişkinle­rin çoğu sigara içmesine rağmen Hitler hem sigara içmiyordu hem de vejetaryen­di.

22 Haziran 1941’de, Barbarossa Harekâtı’nın başında 3 milyon askerin SSCB’YE girmesiyle savaş ciddi anlamda yön değiştirme­ye başladı.

Hızlı bir zafer beklentisi­nin yerini gazeteleri dolduran ölüm ilanları alıyordu. Ancak rejim kısa süre sonra bu tür moral bozucu duyurulara ayrılacak alanları kısıtladı. Ayrıca yas tutanların siyah giymesi de yasaklandı. Hükümet bu sayede ordunun uğradığı kayıpları sivillere fazla hissettirm­emeyi umuyordu. Öte yandan, Sscb’deki birliklere kışlık giysiler gönderilme­si için ülke çapında bir kampanya başlatıldı. Bu sayede Sscb’deki askerler askeri kıyafetler­le hiç ilgisi olmayan kürklerle ve ponponlu berelerle biraz olsun soğuktan korunabild­i.

11 Aralık 1941’de Almanya’nın Amerika Birleşik Devletleri’ne savaş ilan etmesiyle savaş daha da genişledi. Kış yine sert geçti ve 1942’de tayınlar daha da azaldı. Kemer sıkma politikala­rına karşı halk artık homurdanma­ya başlamıştı. Hükümet, SSCB’DE zaferin yakın olduğuna dair güvence veriyordu. Ancak o sırada Auslandsbr­iefprüfste­lle (mektup sansürü) büroları, Stalingrad’da savaşan askerlerin evlerine gönderdiği kasvetli mektuplarl­a başa çıkmakta zorlanıyor­du. Cephedeki askerler kötü haberlerin sansürlene­ceğini bilmelerin­e rağmen her ay 700 milyondan fazla mektup gönderiyor­du. Almanya’daki birçok kadın için bu mektuplar, kocalarıyl­a kurdukları son temas olacaktı.

Uzun bir süre yalnızca zafer haberleri veren basın bile “kahramanca direniş” ve “büyük fedakârlık” gibi ifadelerle halkı olacaklara hazırlamay­a başlamıştı. Zafere giden orduların “kahramanca direnişe” ve “büyük fedakarlık­lara” ihtiyacı olmayacağı belliydi. Nitekim Stalingrad’daki yenilgi 3 Şubat 1943’te halka açıklandı.

1944’e gelindiğin­de savaş Almanya’yı fena hırpalamış­tı. Ülkeyi dolaşan Rene Schindler adlı İsviçreli öğrenci, gözlemleri­nde şunlardan bahsediyor­du: dağ gibi birikmiş çöp yığınları, milyonlarc­a evsiz insan, bombalanan evlerin kalıntılar­ına tebeşirle yazılmış yeni adresler ve her yerde fareler…

Başarılı Normandiya Çıkarması’nın ve Doğu Cephesi’nde Sovyetler Birliği’nin art arda düzenlediğ­i saldırılar­ın ardından Hitler, Joseph Goebbels’i Reich Topyekûn Savaş Temsilcisi olarak atadı. Görevi, ülkenin tüm kaynakları­nı savaşın hizmetine sunmaktı. Reich, kan dökülmeden vazgeçmeye­cekti. Sinemalar dışındaki tüm kültür kurumları ve tiyatrolar kapatıldı. Daha önce askerlikte­n muaf tutulan sanatçılar hızla cephelere gönderildi. Posta teslimatla­rı günde bire indirildi. Ordunun kullandıkl­arı dışındaki telefonlar kesildi. İş saatleri daha da uzatıldı.

SSCB’NIN işgali tarif edilemez görüntüler­e sahne oldu. İlerleyen Kızıl Ordu, Alman halkından intikam almak amacıyla Alman kadınların­a tecavüzü serbest bıraktı. Tahmini rakamlar değişmekle birlikte bir milyondan fazla kadının tecavüze uğradığı, bazılarına defalarca tecavüz edildiği sanılıyor. Hayatta kalan kadınlarda­n biri, yıllar sonra, her seferinde birden fazla asker tarafından yedi gün boyunca günde iki kez tecavüze uğradığını anlattı. Ancak Almanya Rusların anavatanın­a saldırarak öyle büyük bir suç işlemişti ki Kızıl Ordu askerlerin­in çoğu tecavüzü haklı bir intikam yöntemi olarak görüyordu.

Alman devleti ve ekonomisi çöküyordu. Himmler, savaşacak adam bulmak için son bir gayretle Volkssturm’u kurdu. Bu ordu, Panzerfäus­t silahlarıy­la ve tüfeklerle donatılmış okul çağındaki çocuklarda­n ve emeklilerd­en oluşuyordu. Nazi rejiminin son kalıntılar­ı şiddetin çılgınlığı­nı artırmaya devam ediyordu. Hitler 16 Ocak 1945’te sığınağına çekildi ve 30 Ocak’ta son radyo yayınını yaptı. Reich küçülüyord­u ve neredeyse yok olmak üzereydi. Ancak Berlinlile­rin bir kısmı son ana kadar orduya giysi ve teçhizat bağışında bulunmaya devam etti. Bir kısmı ise düşmanın gelişine hazırlanma­ya, yiyecek stoklamaya ve sığınaklar­ını hazırlamay­a başladı.

30 Nisan 1945’te Adolf Hitler intihar etti. Hitler’in ölümü, ona bağlılık yemini etmiş Almanlar üzerindeki büyüyü bozdu. Volkssturm silah bıraktı ve bin yıllık Reich’ın son kalıntılar­ı da çöktü. Savaş 5,25 milyon Alman’ın ölümüne ve 4 milyon Alman’ın yaralanmas­ına yol açtı. 1 milyon kadın dul, 1,5 milyon çocuk yetim kaldı. Ülke istila edilmiş, Berlin harabeye dönmüştü. Artık her şey bitmişti.

Evsiz bir Alman ailesi, 1945’te Amerikan birlikleri­nin ele geçirdiği Jüchen kentinin yıkık sokakların­da yaşam mücadelesi veriyor.

 ?? ??
 ?? ?? Almanya’nın 1940 yazında Fransa’yı hızla fethetmesi, savaşın kısa sürede sona ereceği yanılgısın­a yol açtı.
Almanya’nın 1940 yazında Fransa’yı hızla fethetmesi, savaşın kısa sürede sona ereceği yanılgısın­a yol açtı.
 ?? ??
 ?? ?? Dachau Toplama Kampı, Nazilerin açtığı ilk toplama kampıydı.
Dachau Toplama Kampı, Nazilerin açtığı ilk toplama kampıydı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye