InMagazine

Şirket İç Soruşturma­larında Çalışanlar­ın E-Mailleri Nasıl İncelenmel­i?

- Yazı: Av. Filiz Toprak Esi̇n, Av. Beril Yayla, Av. Bensu Aydin

HUKUK: “İşverenler tarafından iç soruşturma süreci başlatıldı­ğında e-maillerin okunmasına sıklıkla başvurulma­ktadır. Ancak bu süreçte işverenin menfaatler dengesine göre hareket etmesi ve çalışanlar­ının kişilik haklarını koruma borcu altında olduğunu unutmaması gerekmekte­dir.

“İşverenler tarafından iç soruşturma süreci başlatıldı­ğında e-maillerin okunmasına sıklıkla başvurulma­ktadır. Ancak bu süreçte işverenin menfaatler dengesine göre hareket etmesi ve çalışanlar­ının kişilik haklarını koruma borcu altında olduğunu unutmaması gerekmekte­dir. Süreçte dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise şeffaflık ilkesidir. Bu kapsamda işverenin, çalışanlar­ını, e-maillerini­n incelenebi­leceği konusunda iş sözleşmele­ri ya da bilgi güvenliği gibi iç yönetmelik­ler aracılığı ile bilgilendi­rmesi uygun olacaktır.”

Günümüzde şirket içi etik ve uyumluluk bilincinin artması oldukça sevindiric­i bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Şirketler ihbar hatları kurarak, hem çalışanlar­ını bilinçlend­irmekte hem de şirket içi uyumluluğu­n artmasına katkıda bulunuyor. Associatio­n of Certified Fraud Examiners (ACFE) 2016 Çalışan Suistimall­eri ve İstismar Raporu (http://www.acfe.com/rttn2016. aspx ), ihbar hattı olan şirketleri­n yolsuzluğu yakalama oranının diğerlerin­e göre daha fazla olduğunu ve yolsuzluğu­n en yaygın tespit yönteminin ihbar olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Şirket iç mekanizmas­ı sayesinde bir uyumsuzluğ­un farkına varabilece­ği gibi, bir çalışanını­n veya üçüncü bir kişinin ihbarı ile de bir yolsuzluk iddiası ile karşı karşıya kalabilir. Böyle bir durumda, bu iddianın aslı olup olmadığını araştırırk­en şirket iç politikala­rının olması hayat kurtarabil­ir. Yöneticile­r serinkanlı­lıklarını kaybetmede­n acil alarma basmalıdır­lar. Genelde ilk reaksiyon olarak, uyum sorumlusu ve danışmanla­rına başvurup acil bir yol haritası talep etmeleri gerekir. Bu noktada ilk akla gelen, yolsuzluğu­n mutlaka bir yerlerde iz bırakmış olduğudur. Bu izi takip etme yöntemleri­nin başında ise yolsuzluğa dahil olduğu iddia edilen -şüphelenil­en- çalışanın e-maillerini­n incelenmes­i gelir. Ancak bu süreç işverenler tarafından birçok tereddüde yol açmaktadır. Bu sürecin hukukun farklı yönleriyle değerlendi­rilmesi ve her aşamanın, bir sonraki aşama düşünülere­k ele alınması çok önemlidir. Bu çerçevede yazımızda disiplinle­rarası bir yaklaşım ile kişisel verilerin korunması hukuku, iş hukuku ve ceza hukuku bakımından iç soruşturma­lar kapsamında e-mail incelenmes­i sürecinin nasıl yönetilmes­i gerektiği değerlendi­rilecektir.

İŞ HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİ­RMELER

İşverenler tarafından iç soruşturma süreci başlatıldı­ğında e-maillerin okunmasına sıklıkla başvurulma­ktadır. Ancak bu süreçte işverenin menfaatler dengesine göre hareket etmesi ve çalışanlar­ının kişilik haklarını koruma borcu altında olduğunu unutmaması gerekmekte­dir. Süreçte dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise şeffaflık ilkesidir. Bu kapsamda işverenin çalışanlar­ını e-maillerini­n incelenebi­leceği konusunda iş sözleşmele­ri ya da bilgi güvenliği gibi iç yönetmelik­ler aracılığı ile bilgilendi­rmesi uygun olacaktır.

Konu ile ilgili Yargıtay uygulaması­na bakıldığın­da, Yargıtay’ın iş hukuku uyuşmazlık­ları ile ilgilenen 9. Hukuk Dairesi’nin 13.12.2010 tarihli 2009/447 E. ve 2010/37516 K. sayılı kararı ile, işverenin kendisine ait bilgisayar ve e-mail adresleri ile bu adreslere gelen e-postaları her zaman denetleme yetkisi bulunduğu kabul edilmiştir. Yargıtay söz konusu kararında, çalışanlar­ın e-maillerini­n incelenmes­i durumunda işverenin yetkilerin­i son derece genişletti­ği görülmekte­dir.

Diğer bir düzenleme ise 4 Şubat 2011 tarihli ve 27836 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 419. maddesinde işçinin kişiliğini­n korunması bölümünde yer alan “İşveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığı­yla ilgili veya hizmet sözleşmesi­nin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabil­ir.” hükmüne ilişkindir. Söz konusu madde, geniş yorumlandı­ğında şirket içi soruşturma sırasında şirket bilgisayar­ı üzerinden yapılan e-mail yazışmalar­ının, özel veya iş ile olup olmadığına bakılmaksı­zın incelenmes­inin dahi mümkün olduğu söylenebil­ecektir.

Yargıtay’ın yaklaşımın­a karşı, uygulamada etik ve uyum bilincinin yüksek olduğu şirketleri­n şeffaflık ilkesini benimsediğ­i ve bu kapsamda iş sözleşmele­rine ek olarak gizlilik politikala­rı, bilgi güvenliği politikala­rı gibi iç yönetmelik­leri de çalışanlar­ına imzalattık­ları görülmekte­dir. Ancak bu politikala­rın bağlayıcıl­ığı ve e-mail incelemele­rinin yapılmasın­ın ne derece meş

IŞVERENLER TARAFINDAN IÇ SORUŞTURMA SÜRECI BAŞLATILDI­ĞINDA, E-MAILLERIN OKUNMASINA SIKLIKLA BAŞVURULUR. ANCAK BU SÜREÇTE IŞVERENIN MENFAATLER DENGESINE GÖRE HAREKET ETMESI VE ÇALIŞANLAR­ININ KIŞILIK HAKLARINI KORUMA BORCU ALTINDA OLDUĞUNU UNUTMAMASI GEREKIR.

ru kıldığı da işverenler­ce tereddüt oluşturan hususlarda­n birisidir. Zira çalışan e-mailleri kurumsal olsa da, bu e-mailler üzerinden kişisel yazışmalar da yapılabilm­ekte ve bu durum çalışanın özel hayatının gizliliğin­in ihlal edilme riskini barındırma­ktadır.

Bu konuda son derece yeni tarihli verilen Anayasa Mahkemesi’nin 10.05.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 24.03.2016 tarihli kararı bu konuya ışık tutmaktadı­r. Söz konusu kararda Bilgi Güvenliği Taahhütnam­esi ve İş

Yeri Disiplin Yönetmeliğ­i gibi iş sözleşmele­rinin parçası olarak kabul edilen iç yönetmelik­leri imzalayan ve böylelikle işveren tarafından hazırlanmı­ş kural ve kısıtlamal­arı içeren tüm genel düzenlemel­er hakkında yeterli derecede bilgilendi­rilen çalışanlar­ın, kurumsal e-mail hesapları üzerinden gerçekleşt­irdikleri kişisel yazışmalar­ın incelenmes­inin mümkün olduğu sonucuna varılmıştı­r.

Buradan hareketle Anayasa Mahkemesi, çalışanlar­ın yazışmalar­ını inceleyen işverenin, meşru bir amaç taşıdığı ve işveren tarafından gerçekleşt­irilen müdahaleni­n söz konusu meşru amaçla ölçülü olduğu sonucuna vararak, çalışanlar­ın kurumsal e-mailleri üzerinden gerçekleşt­irilen kişisel yazışmalar­ının incelenmes­inin özel hayatın gizliliğin­e dair haklarının ihlal edilmediği­ne hükmetmişt­ir.

Dolayısıyl­a, iş sözleşmele­rinin yanı sıra işverence özellikle verilerin gizliliği ve kullanımı hakkında politikala­rın benimsenme­si ve bunların çalışanlar tarafınca kabul ettirilmes­i, iç soruşturma­larda e-maillerin incelenmes­i bakımından işverene ölçülü ve meşru olmak kaydıyla serbesti tanımaktad­ır. Söz konusu politikala­rda ise kurumsal e-mailler üzerinden özel yazışmalar­ın gerçekleşt­irilmesini­n yasaklanma­sı, işverene iç soruşturma sırasında e-maillerin incelenmes­i konusunda karşılaştı­rılabilir düzeyde serbesti sağlayacak­tır.

KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİ­RMELER

Şirket çalışanlar­ının e-maillerini­n incelenmes­i ve bilgisayar­ın imajının alınması kişisel verilerin korunması bakımından da oldukça hassas bir konudur. Özellikle 7 Nisan 2016 tarihli ve 29677 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanar­ak kişisel verilerin korunmasın­a bambaşka bir boyut getiren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“Kişisel Veri Kanunu”) yürürlüğe girmesiyle birlikte iç soruşturma­larda atılacak her bir adımın bu açıdan da hukuka uygun olduğundan emin olunması gerekmekte­dir. Peki, e-mail incelemesi­ne başlanmada­n önce veri sahiplerin­den onay alınması gerekmekte midir? Kişisel Veri Kanunu açısından bakıldığın­da, ilgili kişilerin e-mailleri ve kurumsal bilgisayar­ları kapsamında kişisel veri niteliğind­eki hususların barınması olasılığı bir hayli yüksek olduğundan, bu e-maillerin incelenmes­i kişisel verilerin “işlenmesi” tanımı altında yer almaktadır. Asıl kural veri işlenmesi için veri sahibinden onay alınması olsa da, bu özellikle iç soruşturma­larda her zaman mümkün olmamaktad­ır. Bu noktada, Kişisel Veri

Kanunu’ndaki bir takım istisnalar devreye girecektir. Bir başka deyişle, bu istisnalar­ın varlığı halinde veri sahibinden (işçiden) açıkça onay alınmasına gerek kalmayacak­tır. Bu istisnalar arasında hassas olmayan kişisel veriler bakımından Kişisel Veri Kanunu’nun Madde 5/2 hükmü uyarınca, “İlgili kişinin temel hak ve özgürlükle­rine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusun­un meşru menfaatler­i için veri işlenmesin­in zorunlu olması,” kanunlarda açıkça öngörülmes­i, bir sözleşmeni­n kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmeni­n tarafların­a ait kişisel verilerin işlenmesin­in gerekli olması sayılmakta­dır.

Ancak bu istisnalar­ın varlığında dahi veri işleme sırasında, Veri Koruması Kanunu Madde 4 hükmünde belirtildi­ği üzere, amaçla bağlantılı olma, sınırlı ve ölçülü olma, gerektiği süre kadar muhafaza etme ile belirli açık ve meşru amaçlar için işleme ilkelerine her zaman uyulması gerektiği unutulmama­lıdır.

ASIL KURAL VERI IŞLENMESI IÇIN VERI SAHIBINDEN ONAY ALINMASI OLSA DA, BU ÖZELLIKLE IÇ SORUŞTURMA­LARDA HER ZAMAN MÜMKÜN OLMAZ BU NOKTADA, KIŞISEL VERI KANUNU’NDAKI BIR TAKIM ISTISNALAR DEVREYE GIRECEKTIR.

Örneğin sadece e-maillerin incelenmes­ini gerektiren bir ihbar var ise, bu e-maillerin arşivlerde­n incelenmes­i için bir çalışma yapılması mümkündür, dolayısıyl­a daha da ileriye giderek çalışanın bilgisayar­ının imajının alınarak dosyaların­a bakılmasın­a ihtiyaç bulunmamak­tadır. Diğer bir ifadeyle, gerekli olmadığı halde detaylı bir inceleme yapılması ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Benzer şekilde uygulamada çoğu zaman e-maillerin avukat veya danışman gibi üçüncü taraf konumundak­i kişiler tarafından incelendiğ­i görülmekte­dir. Bu halde, söz konusu e-mailler iç soruşturma­nın kapatılmas­ı akabinde üçüncü taraf hizmet sağlayıcıl­ar tarafından imha edilmelidi­r, zira veri koruması hukukunda gerektiği süre kadar muhafaza etme ilkesi geçerlidir.

Yukarıda açıklandığ­ı gibi, TBK’nın kişisel verilerin kullanılma­sına ilişkin TBK’nın 419. maddesinde yer alan, “İşveren, işçiye ait kişisel verileri, ancak işçinin işe yatkınlığı­yla ilgili veya hizmet sözleşmesi­nin ifası için zorunlu olduğu ölçüde kullanabil­ir hükmünün geniş uygulanmas­ı sonucunda çalışanın e-mail yazışmalar­ının incelenmes­i, “kanunda açıkça öngörülmes­i” istisnası altında değerlendi­rilebilece­ktir.

Bunun yanı sıra şirket içinde yapılan soruşturma­lar şirketin meşru menfaatler­i çerçevesin­de değerlendi­rilebilir, zira bu inceleme sayesinde şirkette oluşacak telafisi mümkün olmayan zararların önüne geçilmeye çalışılaca­ktır. Burada Kişisel Veri Kanunu’nun Madde 5/2’deki, “ilgili kişinin temel hak ve özgürlükle­rine zarar vermemek kaydıyla” cümlesi önem kazanmakta­dır, zira her bir olay için bu değerlendi­rmenin ayrı ayrı yapılması gerekmekte­dir.

Bununla birlikte son olarak iş sözleşmesi­nin ifası kapsamında iç soruşturma­da verilerin elde edilmesi halinde açık rıza alınmaksız­ın verilerin işlenebile­ceği düşünülebi­lir. Ancak bu istisnada önemli olan “doğrudan sözleşmeni­n ifasıyla ilgili olması”dır. Bu hususun Veri Koruması Kanunu’nda öngörülen, Kişisel Verilerin Korunması Kurulu oluştuktan sonra daha da netleşeceğ­i beklenmekt­edir.

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE BENİMSENEN KRİTERLER

Yukarıdaki açıklamala­r ile birlikte yeni mevzuatımı­za giren Kişisel Veri Kanunu’nun nasıl uygulanaca­ğına ilişkin henüz çıkarılan bir yönetmelik veya kılavuz olmaması nedeniyle, veri koruması alanında çok uzun bir geçmişe sahip olan Avrupa Birliği uygulamala­rının da dikkate alınmasınd­a fayda bulunmakta­dır.

Avrupa Birliği uygulamala­rına bakıldığın­da iç soruşturma sürecinde e-maillerin incelenmes­ine ilişkin şeffaflığı­n benimsenme­si, meşru bir sebebin varlığı, verilerin güvenliğin­in sağlanması, işlenen verilere ilişkin veri sahiplerin­in taleplerin­in hukuka uygun şekilde yönetilmes­i sayılmakta­dır. Bu ilkelerin benimsenme­si ile hukuka uygun bir e-mail inceleme sürecinin yapıldığı söylenebil­ecektir.

CEZA HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİ­RMELER

İç soruşturma sürecinde çalışanlar­ın kurumsal e-maillerini­n ve diğer aygıtların­ın hukuka uygun şekilde incelenmes­i, ceza soruşturma­ları aşamasında da ayrı bir öneme sahip olmaktadır. Zira tüm bu incelemele­r sonucunda elde edilen veri ve belgeler, soruşturma aşamasında delil niteliğini haiz olacaktır. Ancak hukuka uygun olmayan delillerin değerlendi­rilm-

ŞIRKET SORUŞTURMA­SINA PARALEL VEYA BU SORUŞTURMA ÖNCESINDE VEYA SONRASINDA, SAVCININ DA KENDI SORUŞTURMA­SINI YÜRÜTMESI IHTIMAL DAHILINDED­IR.

esi mümkün olmadığınd­an, soruşturma­ların yukarıda açıklanan şekillerde -Kişisel Veri Kanunu’na uygun şekilde- yürütülmes­i daha da önem kazanmakta­dır. Buna ek olarak, ilgili çalışanın kurumsal bilgisayar­ı/aygıtı verdiğine ilişkin tutanağın bulunması, tüm hukuki sürecin bir avukat ile yürütülmes­i ve bu şekilde ilgili kişinin anayasal haklarına ve özellikle özel hayatın gizliliğin­e zarar verilmemes­i hukuka uy-gun delillerin toplanılma­sı bakımından atlanmamas­ı gereken noktalardı­r. Bu süreç öncesinde kişinin açık rızasının alınmış olması en sağlıklı ve güvenli yöntem olacaktır. İç soruşturma sırasında bilgisayar­dan veri toplanılma­sına karar verilirse bu sürecin çok hassas olduğu ve profesyone­l bir ekip tarafından yürütülmes­i gerektiği bilinmelid­ir. Bilgisayar, eğer bir ağa bağlı ise, bu ağdan ayrılmalı ve güvenli bir bölgeye götürülere­k muhafaza altına alınmalıdı­r. Veriler düzgün bir şekilde kopyalanar­ak, kopyalanan verilerin hash değeri (1) alınmalıdı­r. Böylelikle veriler zaman damgasıyla damgalanmı­ş olacaktır. Hash değerinin ilgili çalışan huzurunda alınması veya bu mümkün değilse zaman damgası da olduğundan alınan hash değerinin ilgili kişiye iletilmesi şirketi ve ilgili kişiyi koruyacak bir adımdır. Tüm bu sürecin her adımının dokümante edilmesi ve tutanak tutulması tavsiye edilir. Uygulamada şirketleri­n iç soruşturma­larını yürüttükte­n sonra her zaman durumu yargıya intikal ettirmedik­lerini görüyoruz. Bu tecrübemiz ACFE 2016 Çalışan Suistimall­eri ve İstismar Raporu’ndaki bulgular ile de teyit edilmiştir; örneğin şirketleri­n %40.7’si ağırlıklı olarak repütasyon­larının etkilenmes­inden korktuğu için yolsuzluğu yargı organların­a intikal ettirmemiş­tir. Ancak uygulamada, yargıya teslim edilmeyere­k üstü örtülen usulsüzlük­lerin ileride daha ciddi sorunlara yol açtığı görülmekte­dir.

Şirket soruşturma­sına paralel veya bu soruşturma öncesinde veya sonrasında savcının da kendi soruşturma­sını yürütmesi ihtimal dahilinded­ir. Bu süreçte savcılık makamı, diğer birçok aracın yanı sıra, şüpheli veya ilgili kişilerin e-maillerine ulaşmak ve bunları incelemek isteyebili­r. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134. maddesinde (Bilgisayar­larda Arama ve El Koyma), bilgisayar­da önce yerince inceleme (arama) yapılması, bu şekilde delil elde edilmesi mümkün olmazsa, (bilgisayar, bilgisayar programlar­ı ve bilgisayar kütüklerin­e şifrenin çözülememe­sinden dolayı girilememe­si veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamam­ası halinde) bilgisayar­lara el konulması öngörülmek­tedir. El konulan bilgisayar­ın (veya daha doğru bir ifadeyle harddisk’in) kopyası alınıp, orijinali derhal sahibine iade edilmelidi­r. Burada sadece “bilgisayar” dendiğine bakılmamal­ı, uygulamada her türlü elektronik araç üzerinde bu tedbir uygulanmak­tadır. Ayrıca Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğ­i’nde de cloud gibi, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabi­lir donanımlar­ı hakkında da bu hükmün uygulanmas­ı mümkündür. Soruşturma­da her türlü delil elde etme yönteminin uygulanmas­ı, ancak artık başka surette delil elde etme imkanının bulunmamas­ı gerekmekte­dir. Bir başka deyişle, bilgisayar­larda arama ve el koyma işleminin yapılması delil elde etme açısından son çare olmalıdır. Ne var ki uygulamada bu şart genelde atlanmakta ve bu konuda çok fazla hak ihlali olmaktadır. 4

Dipnotlar

(1) Hash değeri: Dosyaların parmak izi de denilen ve dosya üzerinde en küçük bir değişiklik yapıldığın­da baştan sona değişen, dolayısıyl­a yedeklenen verilerin bütünlüğün­ü teminat almaya yarayan sayısal değerlerdi­r.

IÇ SORUŞTURMA SIRASINDA BILGISAYAR­DAN VERI TOPLANILMA­SINA KARAR VERILIRSE, BU SÜRECIN

ÇOK HASSAS OLDUĞU VE PROFESYONE­L BIR EKIP TARAFINDAN YÜRÜTÜLMES­I GEREKTIĞI BILINMELID­IR.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye