“aklın terk ettiği hayal gücü katlanılmaz canavarlar yaratır”
Savaşlar nedeniyle evlerini terk eden göçmenlere susuzluk, kıtlık, seller gibi pek çok faciayla yenileri eklenecek. Akdeniz ve Ege’de yanan ormanlarımız, Karadeniz’de evini sel götüren insanlarımız… Dünyanın pek çok yerinde yaşanan afetler… Her gün televizyonlar ve sosyal medya unutamayacağımız kareler kazıyacak zihnimize. Tüm bunlardan edebiyata ve sanata sarılarak aklımızı korumak, mümkün mü? Belki…
Felaketler çağından geçiyoruz… 24 Temmuz 2021 tarihli kapağında The Economist; “No safe place” diyordu. Türkçesiyle; “Güvenli yer yok”… Bu felaketler çağının doğal afetlerden kaynaklandığını söylemek haksızlık olur. Gezegenimizde artan bu faciaların birçoğunun ‘açgözlü insan’ yapımı olduğunu artık hepimiz kabul ediyoruz. Bu satırları yazdığım sırada Manavgat yanmaya devam ediyordu. Türkiye’nin pek çok noktasında da orman yangınları sürüyordu.
Dünyadaki felaketlere dair ilk anım hayal meyal hatırladığım bir görüntüdür. Kara gözleri güzel bir kız çocuğu, sel suları altında kalmış, saplandığı çamurlu sudan bir ahşaba tutunmuş. Çocuklar için sürekli her şeyin “travma” yaşattığını bilmediğimiz dönemlerde büyüklerimizle birlikte akşam haberlerini izlerdik. Bugün yangına dair izlediğim her şey, beni çocukluğumdaki o görüntüye götürdü. Biraz önce Google’da yaptığım küçük bir arama ile o küçük kara güzel gözlü kızın Omayra Sánchez olduğunu buldum. Kolombiya’da, 1985’te patlayan ‘Nevado del Ruiz’ yanardağının hayatına mal olduğu 25 bin insandan biriydi Omayra. Facia sırasında sıkıştığı yerde bir gazeteci ağabeyi tarafından fark edilmişti. Yaşadığı köy yerle bir olmuş, enkazın altından tüm kurtarma mücadelesine rağmen, bacakları kangren olduğu için çıkarılamamış ve 60 saatlik mücadelesi sonunda ölüme teslim olmuş bir kız çocuğu. Omayra, ondan 12 bin kilometre ötede belki adını bile bilmediği Türkiye’de bir çocuğun onu unutamadığını hiçbir zaman bilemeyecek... O günlerde yüreğime su serpen en güzel hatıram; öğretmen amcamın aldığı ve henüz okumayı bilmediğim dönemlerde bana sarılarak okuduğu Azerbaycan asıllı İranlı yazar Samed Behrengi’nin “Ulduz ve Kargaları” ile “Küçük Kara Balık” ıydı.
“gel biraz pıtırcık okuyalım”
İlkokula başlamadan önce yine tüm dünyayı sarsan Çernobil Faciası yaşanmıştı. O dönemden sonra ihraç edilemeyen fındıklar ilkokullarda dağıtılmış, ben de her Türk çocuğu gibi afiyetle yemiştim! Radyasyonlu fındık yediğimizin farkında değildik, ama Çernobil’de kötü bir şeyler olduğunu biliyorduk. Bu facialarla ilgili her soru sonrası büyüklerim “Gel biraz Pıtırcık okuyalım” derdi… Pıtırcık; René Goscinny’nin yazdığı Jean Jacques Sempé’nin efsane çizimleri ile resmedilen bir çocuk kitabı. Evde Vivet Kanetti çevirisiyle Arkadaş Kitaplar’dan çıkan versiyonu vardı. Arkadaş Kitaplar o dönem Can Yayınları’nın çocuk serisiydi. Şimdi aynı lezzetli çeviriyi yine Can Yayınları’ndan bulabileceğinizi düşünüyorum. Pıtırcık, bana hem gülmeyi hem de her sınıfta bir Toraman, bir Lüplüp, bir Dalgacı, bir Gümüş olacağını, büyüklerin ne kadar mantıksız çocukların ne kadar haklı olduğunu öğretti!
“işte” serisi ile bir nefes…
Söylemek istediğimi belki çok uzattım ama bu dönemde ne okumalı derseniz, haddim olmayarak “Mutlaka çocuklarınızla okuyun” derim. Eminim benim Omayra’yı hiçbir zaman unutmayacağım gibi son yaşanan sellerden, yangınlardan çocuklarınızın hafızasından çıkmayacak görüntüler gö var.
Bir kaplumbağa, bir kuş, yanmış bir ev, alevlere koşan bir inek, yağan küller, kızıl bir gökyüzü, koşuşturan bir itfaiye eri, ağlayan bir belediye başkanı… Çocukları çok daha fazla facianın yaşandığı bu zor zamanlarda hem edebiyat hem de sanatla korumak lazım… Hep Kitap’ın “İşte” serisi bunlardan biri olabilir… Sanat dünyasına damgasını vurmuş, bambaşka coğrafyaların sanat dâhilerinin hayatları ve eserleri “İşte” serisinde anlatılıyor. Van Gogh da var Goya da, Leonardo da Vinci de var Frank Lloyd Wright da, Monet’nin bahçelerinde de kaybolabiliyorsunuz, Gaudi’nin de… Kitapların orijinal edisyonu Laurence King Publishing Ltd. tarafından hazırlanmış. (Mimarlık, sanat, tasarım, moda, film, fotoğrafçılık ve popüler kültür gibi konulara yoğunlaşan yayınevi, tam pandeminin ikinci dalgasında yani Ağustos 2020’de çok da yabancısı olmadığımız Hachette UK’ye satılmış.) Gelelim seriye, dehaların çocukluklarından itibaren yaşadıklarını, eserlerini verdikleri dönemi, hap niteliğindeki hızlı bilgilerle bize anlatıyor. Her kitabı alanında uzman bir akademisyen kaleme almış, ödüllü çizerler de illüstrasyonlarla bir sihir katmış. Serideki 17 kitabı ben takım olarak değil, tek tek aldım. Hâlâ bir iki eksiğim var. Salgının gölgesinde geçen tatil günlerinde çocuklar için, hatta onlara kendi sesinizle okumak için çok güzel bir seçenek. O zaman bu ayki yazımıza Goya’nın bir sözüyle son verelim; “Aklın terk ettiği hayal gücü katlanılmaz canavarlar yaratır; ama akılla harmanlanmış hayal gücü, sanatın ve mucizelerin kaynağıdır.”