Belgesel tadında nehir anılar
Akvaryumdaki bir balığın hayatı değildi gençlik lideri Osman Saffet’in yaşadığı… Kâh ırmaklarda akan, kâh nehirlerde çağlayan, kâh denizlere düşen, kâh okyanuslara açılan zapt edilmez bir hayatın bizzat kendisiydi… Bir Gençlik Liderinin Anıları kitabında bu hayatı fazlasıyla görebiliyoruz. Eserdeki tanıklıklar, olaylar ve az da olsa (keşke daha fazla olsaydı) bizlere sunduğu fotoğraflar, geleceğe bırakılan bir arşiv niteliğinde. Siyasetçilerin, toplumbilimcilerin, gazetecilerin sık sık başvurabileceği bir belgesel âdeta…
BİR GENÇLİK LİDERİNİN ANILARI 1959-1974, OSMAN S. AROLAT, TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR
YAYINLARI, 336 S.
DÜNYA Başyazarı Osman Saffet Arolat’ın dönem kitaplarından, 1959-1974 yıllarını kapsayan ‘Bir Gençlik Liderinin Anıları’, 2018’deki ilk baskısının ardından geçtiğimiz haftalarda ikinci baskısı ile okurlarla buluştu. Türkiye İş Başkası Kültür Yayınları’ndan çıkan eser, yalnızca bir aydının yaşanmışlıklarını aktarmasından çok öte anlamlar taşıyor. Önsöz’e imza atan yakın dostu Kenan Mortan’ın ifadesiyle bir sosyal tarih denemesi de aynı zamanda.
Yazar Osman Arolat, geride bıraktığımız yüzyılın unutulmayacak mirası, Türkiye’nin 68’inin, 78’inin ruhunu, gençlik lideri Osman Arolat’ın üniversite amfilerinden, tütün tarlalarına, fabrika kapılarına, gösteri meydanlarından demir parmaklara uzanan yaşamından belgesel tadında kesitlerle sergiliyor.
Bir sinema senaryosu içinde çelişkiler, zıt olan ya da şöyle diyeyim çatışma unsuru muhakkak olması gerekir. Olaylar, o çatışma ögesi etrafında doğar, gelişir, şekillenir.
Bir gençlik liderinin anılarında da muhakkak olması gereken unsur bence böyle bir şeydir. Yani bir çatışma ortamının olması beklenir. Çatışma derken sakın yanlış anlaşılmasın, zıt durumları, zengini, fakiri, haksızlığı yani çelişkileri kast ediyorum. Eğer bir dönem, bir gençlik liderinin yaşanmışlıkları üzerinden anlatılıyorsa, bu genç bir de hayata soldan bakıyorsa, haksızlıklar, adil olmayanlar gerekirse insanın gözüne sokulacak cinsten ortaya konmalıdır.
Yazar Arolat, dönemin bu çatışma! ortamını tüm açıklığıyla gözler önüne sermeyi başarıyor. Okur, dönem Türkiye’sinin zenginini de fakirini de hatta dönemini yaşamayanını da görebiliyor sayfalar arasında.
‘Dönemini yaşamayan’ tabirini abartılı mı buldunuz? O zaman kitabın 37’nci sayfasında aktarılan “Harran:
Oy Cehennem İlleri” bölümüne davet edeyim sizi:
“İTÜ Talebe Birliği’yle Harran’da, sosyal yapı araştırma gezimiz oldu… Harran Turu’na dek Anadolu’da, Ankara’nın doğusunda, hiçbir yere gitmemiştim… Bir Harranlıyla yaptığım sohbetten:
- İsmet İnönü kimdir, nerede oturur? - Devlet-i Osmanlı’nın başıdır. Ankara’da oturur.
- Türkiye Cumhuriyeti’ni biliyor musun?
- Hökümatı Cumhuriyeti de Ankara’dadır. Başında Menderes vardır. Allah ona zeval vermesin.
Bu çelişkili cevaplarla dolu söyleşi, Cumhuriyet’i kurduktan ve yarım yüzyıl geçtikten sonra bile Harran mezrasındaki köylümüzü, Cumhuriyetimizin vatandaşı yapamadığımızı gösteriyordu… (Sayfa3738)
Kitapta, Osman Saffet’in anıları, dönemin iyi dergilerinden Ant'taki yazıları eşliğinde film şeridi gibi sıralanıyor. Basit dil, sade üslup çekiciliği artırırken, çarpıcı öyküler İstanbul’dan yurdun dört bir yanına uzanıyor.
Gençlik lideri Osman Saffet’i, Dalaman’da alevi-sünni çatışmasının tam ortasında arabulucu olarak da görebiliyoruz bir karşıt görüşlünün doğrulttuğu namlunun ucunda da. Hakkari’de Zap Nehri’ne yapılacak ünlü köprü inşaatı hazırlık sürecinde de Sinop’un Gerze İlçesi’nde düzenlenecek tütün mitingini tertipleyenler arasında da çıkıyor karşımıza ve “Bir kilo tütün, bir paket sigaradan daha ucuz olur mu?” sorusuna yanıt arıyor.
Bir hayat, bir gençlik yılları düşünün ki Oğuz Aral’dan Cüneyt Türel’e, Aden Tolay'a, Toktamış Ateş’ten Atilla Özkırımlı’ya Tan Oral'a, Gültekin Çizgen’den Fikret Otyam’a Tolga Tiğin'e , Yaşar Kemal’e, Aykut Oray'a, Metin Erksan’dan Cavit Orhan Tütengil’e hatta Metin Akpınar’dan Zeki Alasya’ya kadar uzanan geniş bir aydın yelpazesiyle kader ortaklığı yapıyor. Yine de çelişkilerin düğümünü çözme mücadelesinde en çok babasına duyduğu sevgiden besleniyor:
Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine/ Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı/ Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine;/ Hayâl iklimlerine bir gemi yelken açtı… diye başlayan ünlü dizelerin şairinden…
Siyasetle kurduğu yakınlık, pazar kahvaltılarında ‘paşa yumurtası’ yenirken göz gezdirilen dergideki politik hicivli karikatürlere bakmaktan ibaret olmasına karşın çok sevdiği babası şair Ali Mümtaz Arolat’ı da yine bir Anadolu kentinde eylemde iken kaybediyor.
Mücadele ile geçen 68’li dönemlerde bazen tiyatrocu, pandomim oyuncusu olarak görüyoruz Osman Saffet Arolat’ı. Kimi zaman sinemaya merak sarıyor. Radyo, televizyon programları yapıyor. Ama en çok da gazetecilik yapıyor. Gençlik lideri olduğu günlerdeki gibi sonraki yıllarda da Türkiye’nin dört bir yanını, bu kez gazeteci olarak dolaşıyor, yine benzersiz dostluklar kuruyor. Bu satırların yazarı, on yıllardır görüşmediklerini belirttiği kendisine ‘Lütfen selamımı söyleyin’ diyen Kayserili işadamının samimiyetini ve özlem dolu bakışını halen şaşkınlıkla hatırlıyor.