“kapitalizmi onarım ekonomisi olarak deneyimleyebiliriz’’
Sürdürülebilir bir yaşamın kendimizden başlayacağı ve kendimizi iyi ve var ederek dünyayı iyi edebileceğimiz yaklaşımı, somut model önerileriyle kitapta ortaya çıktı. Farkındalıktan başlayan ve sürdürülebilir bir geleceği getirecek çözüm için atılacak adımlara ışık tutan bir sosyal etki pusulası doğdu.
Aylin Gezgüç’ün Doğan Kitap’tan çıkan “Dünyayı Ben mi Kurtaracağım’’ adlı kitabı, dünyamızın karşı karşıya kaldığı meseleler karşısında kişilerin ve toplumların etki güçlerini harekete geçirmeleri için öneriler sunuyor. Uzun yıllar Hazine Müsteşarlığı’nın farklı birimlerinde ve ardından Koç Holding’de kalkınma odaklı projeler yöneten Aylin Gezgüç, kurucusu olduğu Arbor Impact aracılığıyla kurum ve kuruluşlara etki tasarımı hizmeti veriyor. Aynı zamanda Circle Up girişimi ile liseli gençlerle kendilerinden başlayarak toplumu ve dünyamızı güçlendirme yolunda çalışmalar yapıyor. Aylin Gezgüç ile kitabı hakkında konuştuk.
DÜNYAYI BEN Mİ KURTARACAĞIM/
SOSYAL ETKİ PUSULASI, AYLİN GEZGÜÇ, DOĞAN KİTAP,
272 S.
Sizi iş dünyasında büyük sosyal projelerde tanıdık. Sonrasında tam da pandemi döneminde bu kitapla karşımıza çıktınız. Neden bu kitabı yazdınız?
Çevreme baktığımda birçok şeyin ters gittiğini herkes söylüyor, ancak iş biraz daha çözüm odaklı olmak ve değişim için aksiyon almaya gelince herkes başkasından bekliyor. Her birimizin farkında olmadığı rol ve ağları üzerinden önemli etkileri var. Bu etkileri kolektif ve pozitif net etki odaklı tasarlamak gerekiyor. İşte, kendi etkisini tasarlama niyetinde olan herkese dokunması için kitap üzerinde çalışmaya başladım. Sürdürülebilir bir yaşamın kendimizden başlayacağı ve kendimizi iyi ve var ederek dünyayı iyi edebileceğimiz yaklaşımı, somut model önerileriyle kitapta ortaya çıktı. Farkındalıktan başlayan ve sürdürülebilir bir geleceği getirecek çözüm için atılacak adımlara ışık tutan bir sosyal etki pusulası doğdu.
Sorunları ortaya koyuyor ama çözüm önerilerini de sunuyorsunuz. Bu anlamda, umut dolu bir kitap diyebiliyor muyuz?
Elbette, umut olmazsa olmaz. Ama meseleleri de net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. Bugünün ekonomik sisteminde onarmak yerine kullan-at prensibi var, bu da bizlere çok büyük maliyetler getiriyor ama bu maliyetleri dikkate almıyoruz. Örneğin temiz hava soluyamama, toprağımızın ve sularımızın toksik olması gibi. Kapitalizmi bu şekilde deneyimlemek zorunda değiliz; talan ekonomisi olarak değil onarım ekonomisi olarak da deneyimleyebiliriz. Bugüne kadar eşi benzeri olmayan bir birikime işaret eden teknoloji, sermaye ve yetişmiş insan kaynakları var. Bu kaynaklar ekolojiyle dost onarıcı ekonomi için seferber edilebilir. Aksiyon için kritik görülen 2020-2030 döneminde iklimi, suyu, toprağı ve sosyal adaleti iyileştirmek ekonomistlerin teorilerinden değil, insanların tercihlerinden doğacak. Aşırı zengin ve zengin olmak değil, dünyayı kurtarabilmek moda ve havalı olacak. Kitabı yazarken öngördüğüm ve önerdiğim iki konu bu ay içinde duyuruldu ve bu da beni çok mutlu etti. Birincisi dev bir yatırım fonu oluşturuldu, iklimi iyileştirecek teknolojileri geliştirmek üzere büyük kaynak sahiplerinin oluşturduğu bir fon.
Yeşil arama motoru Ecosia’da her arama yaptığınızda ağaç dikimine destek veriyorsunuz. Bu girişim tarafından kurulan Dünya Fonu, iklim mücadelesini güçlendirecek yeşil girişimler için 350 milyon Euro toplamayı hedefliyor. İkincisi de COP26’dan gelen güzel bir haber: dünya ormanlarının yok edilmemesi için dünya ormanlarının yüzde 85ine sahip 105 ülke ortak bir taahhüt verdi. Türkiye de bu ülkelerin arasında.
Umut dolu adımlar atılıyor ve kitap biraz da bunların habercisi, çünkü dünyamızı kurtarmaktan başka seçeneğimiz yok.
İklim krizi, doğal afetler, gelir dağılımı uçurumu, yoksulluk, pandemi... Bunların karşısında çözüm için kitabınız ne öneriyor?
Öncelikle böyle art arda sıralayınca epey korkunç bir tablo olduğunu söyleyebiliriz. Biraz korkmalıyız da… Korku bizi harekete geçirebilir. Negatif duygular, doğru yönetilmezse insanı gergin, huzursuz ve saldırgan kılıyor. Sistem bu zaafları büyütüyor çünkü rekabet ve aşırı tüketim bundan besleniyor. Olumlu ve pozitif döngüler inşa etmek için parasempatik sinir sistemi aktivasyonu gerekiyor. O yüzden kitap boyunca bu aktivasyonu gerçekleştirecek şekilde bir dizilim izledim. Sadece korku faktörlerini saymak ve sonunda da önerileri akademik olarak sıralamak bana yeterli gelmedi. Hepimiz bu gerçekleri biliyoruz fakat harekete geçmek konusunda kimi sıkıntılarımız, kalıp yargılarımız var. Belki risk almaktan korkmak, belki zaman ya da fırsat bulamamak ya da nereden başlayacağını bilememek. Bunların hepsi oldukça olağan kaygılar. İki tip yanılgı var, bir tanesi bilmediğini söyleyerek, bilmediği için harekete geçmemek; ikincisi de bilip, farkında olup, bunun bana maliyeti ne olur düşüncesiyle harekete geçmemek. Burada doğru soru, ben elimdeki kaynaklarla bu soruna nasıl destek verebilirim? Gerisi geliyor, çoğu zaman da maliyet sadece bahane olarak kalıyor, avantajlar maliyetleri silip götürüyor. Yeter ki parasempatik sistem aktive olsun ve insan kendi doğasındaki pozitiften yola çıksın. Doğa bize daima çok iyi bir rehber çünkü maharetlerini dökmek için doğa kendini sansürlemez, iş birliği ve karşılıklılık
esasına göre çalışır, döngüler vardır, stok yoktur, ihtiyacı olanı alır, paylaşım ekonomisi vardır, birinin çöpü diğerinin nimetidir, atık ve âtıl kalan hiçbir unsur yoktur. Bizler doğanın çocukları olduğumuzu unuttuk. Kitap bu açıdan bakıldığında bunu da bize hatırlatan doğanın rehberliğini kullandırtan bir kitap oldu.
Kitabın kapağında Sosyal Etki Pusulası yazıyor. Bu kavramı biraz açabilir misiniz?
Her birimiz doğduğumuz andan itibaren bir sosyal etki yaratırız. Fakat bunun çoğu zaman farkında değiliz. Yıllarca bir uzvumuz gibi gelişen ancak bizi kendi çukurumuza iten her şeyden sıyrılmaya ve etkimizin farkına varmaya çalışmalıyız. İşte Sosyal Etki Pusulası adını verdiğim bütünde; etkimizi kendimize, doğamıza ve doğayla ahenkli bir şekilde, yeniden kurgulama adımları öneriyorum. Bir nevi yeniden doğuş gibi. Sonrasında bunu tasarlamak ve adım adım kendi etki çemberimize yansıtmak kalıyor geriye. ‘Sosyal Etki Pusulası’ olarak kitap, tüm bu adımları, karşımıza çıkabilecek olası zorlukları, kendi kendimize düştüğümüz kör noktalarımıza karşılık “Önce kendi iyiliğim, sonra bütünün iyiliği için şimdi hangi adımları atabilirim?” diyerek keşfetmeye güdümlüyor insanı. Olabileceğimiz en iyi hali yakalayıp oradan etkimizi pozitif döngülerle ortaya koymak gibi bir davet yapıyorum aslında okuyanlara. Bugün değilse ne zaman? Ben değilsem kim? Ve neden ben olmayayım? gibi sorulardan hareketle, bahsi geçen meseleler ve daha nicelerinin çözümü için, etki adımları sunmaya çalıştım. zamanımız daralıyor. Dünya olarak bu aşamayı geçmiş bulunuyoruz. Artık bir sürdürülebilirlik ve sosyal etki stratejimiz olmalı. Kamu da esasında etki odaklı politikalar bağlamında bir dönüşümün eşiğinde. Değişime uygun zemin de hazır ancak bir motivasyon ve teşvik mekanizmasıyla bu değişimi desteklemesi gerekiyor. Bu yolda bilimsel raporlara, çözüm önerilerine ve projelere odaklanmakta ve gençlere hemen her alanda kulak vermekte sayısız fayda var. Değişimin gerektirdiği dinamizm ve motivasyon gençlerde oldukça fazla, yalnızca onlara özgür alanlar açmak kalıyor geriye. Ve yine etkili iş birlikleri de oldukça önemli. İletişimsel eylemi kurgulamak, iletişim alanında herkesi duyarak, renklerin farkına vararak iş birlikleri yapmak gerekli.
Kitabın en etkili söylemlerinden biri her birimizin sahip olduğu etki gücü. Dünyayı kurtaran biz olabilir miyiz sahiden?
Yaşam, günümüzde oldukça hızlı ve akışkan. Bu akışkanlığı bizi sürüklemesi için değil, kendimizi keşfetme fırsatı sunacak bir araç haline getirebiliriz. Buradaki anahtar kavram da etki. Aslında hepimiz gücümüzün farkındayız. Ama hangi amaca hizmet ettiğine göre bu farkındalık elbette değişebiliyor. Bireysel bir başarı ve beraberindeki tatmin bizleri bahsettiğim yaşama telaşı içinde hapsediyor. Ancak bir bütünün parçası olduğumuzu anlarsak, doğadan ilham alıp güzellikle temas edersek, gerçekten unutulmaz bir bütünde yer bulabiliriz kendimize. Dünyayı kurtarmak oldukça büyük bir iddia. Milyarlarca insanız sonuçta. Ancak iz bırakmak, etki doğurmak, temas etmek ile bir adım atmak mümkünse, neden olmasın?
Kitapta kurucusu olduğunuz Arbor Impact'ten de bahsediyorsunuz. Özellikle gençlerle sık sık bir aradasınız. Gençlerin dünya meselelerine bakışından umutlu musunuz? Arbor Impact ekibi olarak etki odaklı düşünmek için çabamız büyük. Birbirine destek veren, paylaşımcı genç ekip arkadaşlarına sahibiz. Sadece Arbor değil, Circle Up’ta ve canlı yayınlarımda da daha genç arkadaşlarımızla buluşma fırsatı yakalıyorum. Ve çok umutluyum. Yaygın kanı gençlerin girişimcilik ile zengin olma hayalleri üzerinedir. Fakat bu kalıp yargıyı kıracak müthiş idealizm ve örnek hikâyeler sunabilirim. Sadece birazcık dokunuş gerekiyor, bir pusula sunmak gerekiyor. Onun için de yeni projeler üzerinde çalışıyoruz.
Son olarak bu kitabı kimler okumalı? Kimler okusun diye yazdınız?
Bir şeylere yeniden başlamak istiyoruz, yeniden bir adım atmak istiyoruz. Ancak bir pusulaya ihtiyacımız oluyor. Kitabım şematik bir yön haritası sunmuyor, çünkü yolculukta olan sizsiniz. Sadece keşif için adımlarınızı kolaylaştıracak farkındalığı sağlıyor diyebilirim. Herkesin adımları ve ihtiyacı farklı sonuçta. Bireysel etki alanını genişletmek isteyen ya da kolektif bir dönüşümü hayatında uygulamak isteyen herkesin kendisine uygun adımları bulabileceğine inanıyorum. Bu kitabı etrafında olup biten şeylerin farkında olan herkes için bir adım olması niyetiyle yazdım. Hayatlarımız bizlere armağan, bunu unutmayalım diye yazdım. Tıpkı bebekliğimizdeki gibi küçük adımlarla nasıl yürümeye başladıysak, şimdi de koştuğumuz yerde bir an durup yine o emek isteyen adımları hatırlamak adına yazdım. Kendinden bir tohum bırakıp, doğada ve doğalında büyüyüp serpilmek isteyen herkes için yazdım. Bu sözlerime azıcık kulak kesilip ilham alıp ilham olmak isteyen herkes ulaşıp okuyabilir umarım.
‘Sosyal Etki Pusulası’ olarak kitap, tüm bu adımları, karşımıza çıkabilecek olası zorlukları, kendi kendimize düştüğümüz kör noktalarımıza karşılık “Önce kendi iyiliğim, sonra bütünün iyiliği için şimdi hangi adımları atabilirim?” diyerek keşfetmeye güdümlüyor insanı.