“insanoğluna en büyük kötülüğü yine kendisi yapıyor”
Mersin Büyükşehir Belediyesi’nce ilk kez düzenlenen Mersin Roman Yarışması’nın İpek Ongun, Jale Sancak, Turan Ali Çağlar, Öner Yağcı ve Hidayet Karakuş’tan oluşan Seçici Kurulu, Özgür Doğan’ın “Çünkü Deccal İnsanoğlunun ta Kendiydi” adlı dosyasını ödüle değer buldu. Bugüne dek üç romanı yayımlanmış olan Özgür Doğan’la, edebiyat serüvenini, romanlarını ve yeni çalışmalarını konuştuk.
Sevgili Özgür, her ne kadar üç romanın yayımlanmış olsa da, edebiyat dünyası henüz pek bilmiyor seni… Onun için, en klasik soruyla başlasam… Kısaca yaşam serüvenini anlatır mısın? İzmir’de doğdum, orada büyüdüm. Çocukluğum, gençliğim, Anadolu kültürü ile Batı medeniyetini sentezlemiş İzmir gibi bir şehirde geçti. Bu açıdan şanslı sayıyorum kendimi. Victor Hugo İzmir için “prenses” derdi hani. Sanatla iç içe geçmiş, şiir doğuran bir şehir. Sanırım yosun kokularını içime çekerek büyümek, keyif olsun diye feribotlara binip denizde yol almak sanatçı yapıyor insanı.
İlkokul yıllarında yakın akrabalarım sayesinde tanıştım edebiyatla. Üç dayım vardı ve bu benim için bulunmaz bir nimetti. Çünkü dayılarımdan biri gazeteci, şair, yazardı. Diğer ikisi edebiyat öğretmeni. Dolayısıyla en doğru kaynaklardan beslendim. Muzaffer İzgü ile tanıştım, Ökkeş ile özdeşleştiğimi hissettim. Muzaffer İzgü, Ökkeş’in öykülerini kaleme aldıkça ben başka bir öyküsünü yarattım. Daha dokuz-on yaşındayken hem de… Hâlâ da saklarım 30 sene önce yazdıklarımı.
İlk iki romanın “Şeytanla Randevu” (2009) ve “Tanrı’yla Fısıldaşma” (2012) yayınevinin dağıtım sorunları nedeniyle okurla yeterince buluşamamıştı. Okurlar seni köklü yayınevlerimizden olan Bilgi’den çıkan “Sevgili Katilim” (2020) romanınla tanıdı desem yanlış olmaz. Bu “ilk buluşma” kitabı ise bir polisiyeydi. Ama sen bambaşka bir türde yeni romanınla Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin Mersin Roman Ödülü’nü kazandın. “Çünkü Deccal İnsanoğlunun Ta Kendiydi” adlı roman polisiye türünü sürdürmediğini gösterdi… Evet, ilk iki romanım butik yayınevinden çıkmıştı. Bu yayınevlerinin en büyük problemi yeterli dağıtım ağına sahip olamamaları oluyor açıkçası. “Sevgili Katilim” fantastik türde bir polisiyeydi. Hatta son dönemlerin en sert kitaplarından biri desem yalan olmaz. Hayatımın kötü bir döneminde kaleme almıştım zira. Çevremdeki kadınların acı çektiği günlerde kadınların acı çektirdiği bir dünya düzeni şekillendirdim. Bir bakıma da kadına şiddete karşı bir tavır almaydı bu kitap.
“Çünkü Deccal İnsanoğlunun ta Kendiydi” İkinci Dünya Savaşı sürecinde Trakya’dan Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan bir ailenin sıkıntılarını anlatıyor. Ancak bu döneme bakacak olursak insanoğluna en büyük kötülüğü yine kendinin yaptığını görebiliriz. Dolayısıyla ödüllü romanım bir polisiye değil. Zaten ben de kendimi polisiye yazarı olarak görmüyorum. Toplumsal temaları kurgusal süreçlere yansıtan bir yazı emekçisi olarak anılmayı daha doğru buluyorum. İnsanlığın sorunlarını, evreni sorgulayan bir birey olarak mesajımı sanatımla veriyorum. Ki sanatın var olmasının ana kaynağı da sorgulamaktır bence.
Mersin’de yapılan ödül törenine katılmış, konuşmanı dinlemiştim. Orada anlattığına göre, ödül alan son romanının yazılma serüveni de çarpıcı bir öykü içeriyor. Âdeta sen konu kurgulamamışsın, konu seni seçmiş. Çağırmış, “Beni yaz!” diye… (Yazar burada önce tebessüm ediyor. Sonra başlıyor konuşmaya…) Biz sanatçılar da bazen evrenin bize gizli saklı mesajlar verdiğine inanırız. Bu romanın gelişim süreci de öyle oldu. Ben aslında bambaşka bir kitap kaleme alıyordum. Hatta 40 sayfa kadar yazdım ancak aklım hep başka bir yere kaydı. Bir cümle devamlı zihnimde yankılanıp duruyordu. Günlerce o sesi dinledim: “Tanrı savaşanları lanetler.” Yemek yerken, su içerken, müzik dinlerken… Hatta kitap okurken, dans ederken… “Yok” dedim, “Bu böyle olmayacak, ben lanetlenenleri, deccalları yazmalıyım.” Kaydadeğer bir hazırlık yapmadan apar topar oturdum klavyenin başına. Zihnim söyledi, ben yazdım. Ben yazdım, içimdeki ses söyledi. Hayatımda ilk kez bu kadar kısa zamanda, beş altı ayda 400 sayfalık bir kitap kaleme aldım. Zihnimdeki ses haklıymış. Hem insanoğlunun acılarını, hatalarını anlattım. Hem kariyer kitabımı yazdım. Ödül kazanmam da bunu gösterdi.
Yeni romana başladın mı?
Yazılıp bitmiş beşinci romanım da dinleniyor kenarda. Altıncı romanım için ise kurguyu düzenlemeye, araştırmalar yapmaya başladım bile. Afro Türkler’in Cumhuriyet’in kuruluş sürecindeki tutumlarını anlatacak bir eser hazırlayacağım.