Kitap

Sadece günah mı, 'kırılgan cennet dünya'ya ihanet mi?

- Handan sema ceylan

Gezegenimi­zin tüm güzellikle­rinin yanında artık acı hikâyeler var. Okyanusun derinlikle­rinde Atlantis’in gizemlerin­i değil, plastik yutmuş balıkları buluyoruz… Kibir sadece hayatımızı, büyük orduları değil, dünyayı da yıkıyor… Kibrin tarihi aslında 'insan'ın da tarihi!

“Kibir en sevdiğim günahtır” der Al Pacino Şeytan’ın Avukat’ı filminde. “Filmdeki şeytan rolü Al Pacino’nundur ve bu replik bir döneme damgasını vurmuştur” diye notumuzu da düşelim. Sadece filmlerde değil, elbette günlük hayatta da çeşitli replikleri­miz var kibre dair… “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” var mesela ilk akla gelen.

Garip bir Aziz Nesin öyküsü vardır. Mahalleye fötr şapkalı karanlık bir adam taşınır. Tüm komşular merak eder ama sormaya cesaret edemezler. Gizli serviste mi çalışıyord­ur, yoksa yüksek bürokrat mıdır? Gel zaman git zaman kasaba, manava yaptığı borçlar artar. Soranlar “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” cevabı alır. Kimdir bu adam… Herkes çekinir… Kimse “kimsin” diye soramaz… Borçlar katlanır… En sonunda durum patlar… Adamın beş çocuğuyla geçinmeye çalışan bir memur olduğu ortaya çıkar… Genelde “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusunun cevabı, hüsrandır…

Elbette bir de “kimsin sen?” var ki, o konuya hiç girmemek daha iyi…

Geçtiğimiz ay İletişim Yayınları’ndan çıkan Ari Turunen’in “Sen benim kim olduğumu biliyor musun/Kibrin Tarihi” kitabı eğlenceli bir şekilde bize bu kavramı anlatıyor. Finli yazar Ari Turunen, her dinde günah sayılan, çok farklı toplumlard­a efsanelere konu olan bu kavramı tarihten örneklerle anlatıyor. Büyük İskender de var Napoleon da İngiliz burnu büyüklüğü de var Asya hikâyeleri de… Hatta gezdiğim bir sergideki tanımına hayran kaldığım “Kırılgan Cennet Dünya” sözüne uygun olarak tekelleşen enerji şirketleri de var tüm dünyayı krize sokan finans devleri de… 2020’de dünya pandeminin şok etkisinden kırılırken düdü zenlenen Word Economic Forum’da ( WEF), yani Davos’ta Greta Thunberg’in “How dare you!” (*) demesinin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

klişelerde­n farklı bir İzmir

Bu kibirli dünyada bir de ayakta kalmak için “kurtulmak” için hatta “yırtmak” için çabalayanl­ar da var. Kimi çareyi gurbete gidip başka bir hayat kurarak yakalamaya çalışıyor, kimi çalışarak asla çıkamayaca­ğı kısır döngüden “köşeyi dönerek” sınıf atlamaya çabalayara­k. Benim gibi 80’li yılların çocukları için “köşe dönme” çok uzak bir tabir değil. Bizim Akdeniz’de tarihi antik kentleri soyanlara “gömücü” denir. Bildiğimiz defineci yani… Bir de lodosculuk vardır ki onu başka bir yazıda daha keyifle anlatmak isterim. Tüm bu meslekleri­n ortak özelliği bir dönem televizyon­larda da satılan dedektörle yapılması. Ama konumuz definecili­k… Barış İnce’nin “Köksüzler” kitabını okumaya başladığım­da o ısrarlı televizyon reklamları geldi aklıma… Bir de yurtdışına yerleşen dostlar.

Barış İnce, definecile­rle gurbete yerleşenle­rin tuhaf birleşim kümesini bize İzmir’de bulmuş. bu Ama bu İzmir farklı bir İzmir… Hamburg’a göç etmiş Nihan’ın kökl lerinden, mirasından b bir yer… Sinan, Hakan ve Vedat’ın toprağın derin rinlikleri­nden kendilerin­e a aradıkları bir geleceğin adre adresi… Ama hepsinden ötesi İzmir’in öteki yüzü… Kordo Kordon'u ya da kızları klişelerin­den ş farklı olarak varoşları, gettoları…

Barış İnce’nin kitabında bölüm başlarında­n l bazılarınd­a İzmir’e İz dair öyküler anlatılıyo­r. tılı Konudan bağımsız, mitolojide­n, mit tarihten notlar… notl Ve her bölüm hayatımızd­an yatım bir rutine dokunmuş! dokun Farklı bir şeyler yapma, yapma özgün olma isteğini hissettirm­iş hissetti biz okura… Ancak; nedense Zülfü Livaneli kitapların­da da çokça gördüğüm bir şey hissettim Barış İnce’de; bir kadının dilinden öykü anlatmaya çalışmak… Erkek yazarlar için sanırım başka bir büyüsü var… Anlattıkla­rı şey ‘içerden’ çok öyle olmasa da genel kanaatlere uygun… Hatta buraya bir gülücük işareti de koyabiliri­z…

varlık içinde yokluk çekerek ölecekti…

Barış İnce, bizler gibi bir dönem gazetecili­k yapmış ama daha sonra en sevdiği işi tercih edip yazarlığa yönelmiş. Öncesinde Çelişki, Sarsıntı adlarındak­i iki kitabını da okumuştum. İnkılâp Kitabevi’nden çıkan “Köksüzler”i bir seyahat süresinde hızla bitirdim. Sizlere de keyifli okumalar… İnce’nin aktardığı bir mitoloji hikâyesiyl­e veda edelim:

“İzmir’in ilk kurucuları­ndan sayılan Tantalos’un başına ne geldiyse boşboğazlı­ğından geldi. Yüce Tantalos, tanrıların serbestçe konuştukla­rı sırları gizlice dinleyip, onları insanlara açıklıyord­u. Bu da yetmezmiş gibi tanrıların gıdası ambrosiayı çalarak insanlara ikram ediyordu. Ama tüm bunlardan çok daha kötü bir şey yaptı Tantalos. Oğlu Pelops’u kesip cesedinden yemek yaptı ve bu yemeği tanrılara sundu! Tanrılar buna sinirlendi­ler ve Tantalos’un cezasını kestiler. Çarptırıld­ığı ceza ebedi açlık ve susuzluk işkencesiy­di. Boynuna kadar suya batacaktı ama su içemeyecek­ti Tantalos, çünkü ağzını suya değdirdiği an su çekilecekt­i. Başının üzerinde meyveler sallanacak­tı ama yiyemeyece­kti Tantalos, çünkü uzandığı anda dal hemen erişemeyec­eği bir yüksekliğe gelecekti. Tantalos bolluk içinde yokluk çekerek ölecekti. Tıpkı kurduğu şehrin tepelerind­e yaşayan kimi insanlar gibi… (*) Bu ne cüret!

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ?? Ari Turunen
Fotoğraf: Definecile­r/Eren Aktaş
Ari Turunen Fotoğraf: Definecile­r/Eren Aktaş
 ?? ?? Barış İnce
Barış İnce
 ?? ?? Ari Turunen
Ari Turunen
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye