Şikâyetler şubesi
ŞİKÂYETLER, IAN RANKIN, TÜRKÇESİ: CEM DEMİRKAN, ALFA YAYINLARI, 520 S.
Rankin’in romanı, akıcı kurgusu ile okuyucuyu hemen etkisi altına alıyor. Olayların geçtiği mekânlar, hikâyenin güçlü sacayaklarından biri. Yazar bizi Edinburgh’ta gezintiye çıkarıyor; en azından kendi adıma aşina olmadığım bir ülke ve şehirdeki hayali yolculuk benim çok hoşuma gitti.
İskoç Ian Rankin ilginç bir yazar. Edinburgh Üniversitesi mezunu olan Rankin, yazmaya başlamadan önce çobanlık ve vergi memurluğu gibi farklı işlerle meşgul olmuş. 26 yaşında yazdığı ikinci ama bastırabildiği ilk romanı “The Flood” ile dikkatleri üzerine çekmiş. Bir yıl sonra “Rebus” serisinin ilk kitabı “Düğümler ve Haçlar” ile uluslararası başarı kazanmış. O günden bugüne 22 dile çevrilen bu seri çok satanlar listelerinde kendine yer bulmuş. Yazımızın konusu olan Şikâyetler, Rankin’in yeni kahramanı Malcolm Fox’u tanıştırıyor bizlerle.
1975-2013 yılları arasında faaliyet göstermiş Lothian ve Borders Polis Merkezi’ni ana mekân olarak seçen yazar, Fox’u, Şikâyetler ve Disiplin Şubesi’nde görevli bir polis olarak kurgulamış. Adından tahmin edilebileceği üzere bu şubenin görevi diğer polisleri araştırmaktır. Şube genel olarak sıradan usulsüzlüklerle uğraşırken Fox ve ekibinin yer aldığı alt birim Profesyonel Standartlar Birimi ırkçılık ve yolsuzluk gibi daha ciddi suçların peşinde koşturmaktadır.
Azimli ve kararlı takipleriyle pek çok çarpık ilişkiyi gözler önüne seren ekip, teşkilatta hem çekinilen hem saygı duyulan bir birimdir. Diğer yandan Fox ve beraberindekilerin bir nevi ispiyonculukla özdeşleştirilen sorumlulukları nedeniyle pek sevilmediklerini de eklememiz gerekir.
Roman, Fox’un suçlulara bilgi sızdırdığı düşünülen Glen Heaton isimli polisi soruşturması ile başlar. Bir yandan bu dava ile ilgili çalışmayı sürdüren Fox, bir yandan da pedofili sitelerine içerik sağladığı düşünülen Jamie Breck isimli genç bir polisi araştırması için görevlendirilir. Hemen hemen aynı günlerde kız kardeşi Jude’un birlikte olduğu Vince Faulkner feci şekilde dövülüp öldürülür. Jude’a kötü davrandığı ve hatta onu dövdüğünden şüphelendiğinden Vince’den hiç hazzetmeyen Fox, birtakım tesadüflerin de etkisiyle birdenbire kendisini bu cinayetin zanlısı olarak bulur. Bu süreçte Breck’in suçsuz olduğuna ikna olan Fox; ucu uyuşturucu mafyası, emlak dolandırıcıları, politikacılar, polis müdürlerine uzanan bir yasa dışı yapılanmanın peşine düşer. Ne var ki karşısındaki güç, kendi saadet zincirini bozmamak için her şeyi göze almıştır. Teşkilattan uzaklaştırılan Fox ve Breck, itibarlarını geri kazanmak için debelenirken ölümü göze aldıklarının bilincindedirler.
Rankin’in romanı, akıcı kurgusu ile okuyucuyu hemen etkisi altına alıyor. Olayların geçtiği mekânlar, hikâyenin güçlü sacayaklarından biri. Yazar bizi Edinburgh’ta gezintiye çıkarıyor; en azından kendi adıma aşina olmadığım bir ülke ve şehirdeki hayali yolculuk benim çok hoşuma gitti.
Ian Rankin’in Fox karakteri ile ilgili sanırım beni en çok etkileyen şey bir süper kahraman olmaması. Fox geçmişte alkol bağımlılığı ile boğuşmuş, evliliğinde başarısız olmuş bir adam. Kendisine zorbalık yapan bir adamla yaşayan kız kardeşi ve huzurevinde yaşamına devam eden babası ile sorunlu denemese de mesafeli bir ilişkisi var. Her beşer gibi o da ilgi ve sevgi peşinde; bilgi alışverişinde bulunurken yakınlaştıkları polis Annie’den kuşkulanmak aklının ucundan geçmiyor meselâ. Bu kırılganlıklar, okuyucunun Fox’a sempati ve empati duymasını sağlıyor.
Romanda aklıma takılan tek olumsuz nokta; eşine şiddet uyguladığını öğrendiğimiz ve vicdanen kendini kötü hisseden kahramanımızın, bu olayla ilgili somut bir ceza alıp almadığı. Romanda Şikâyetler ve Disiplin Şubesi’nin hiçbir polise ayrıcalık tanımadığına ısrarla vurgu yapılıyor; hatta Fox romanının sonunda amirine bu konuda bir söylev çekiyor. Eh, çuvaldızı batırma konusunda son derece rahat olan polisimiz, iğneyi kendine saplarken de tereddüt etmemiştir sanırım. Serinin devamında yazarın konuya açıklık getirmesi beklentisini taşıyorum.