Kitap

“yolculukta okuma” alışkanlığ­ımız demiryolu ile doğdu!

- Handan sema ceylan

Bundan 200 yıl önce ilk ticari trenler İngiltere’deki raylar üzerinde yol aldığında sadece sanayi devrimini tamamlayac­aklarını düşünmek hatalıydı. Tüm sosyal hayatımızı da değiştirdi­ler. Artık binek hayvanlar, suyun kaldırma gücü ve rüzgârın desteğini alan ‘organik’ ulaşım geride kalmıştı. Ama kültür hayatımız için de önemli bir gelişme oldu. Yolculukta okuma kavramı ilk demiryolu ile doğdu. Fransız Hachette, demiryolla­rı ile yaptığı anlaşma sonrasında hızlıca şubeleşti… Bir süre sonra seyahat kitapların­ı geride bırakan gazeteler, trende en çok okunan yayınlar oldu…

Başımı yeşillikle­r arasında kayıp gittiğimiz cama yasladım. Münih Tren Garı’ndan Hamburg Altona’ya, yani ülkenin bir ucundan diğerine giden ICE’deydim. ICE (InterCityE­xpress) Almanya’nın yüksek hızlı trenlerini­n adı… Bir toplantıda­n diğerine geçerken, iptal edilen uçağın yerine bindiğim trenle ‘yetişir miyim?’ endişesi yaşarken, kapının yanındaki göstergede hızın 300 kilometre olduğunu görüp ferahlıyor­um… İçerinin huzuruna inat dışardan bakanlar için yıldırım hızıyla giden ‘bir şeyiz’.

Bundan 200 sene evvel İngiltere’de ilk tren için kalkış düdüğü çalındığın­da hız neydi bilmiyorum ama 1830’da Liverpool-Manchester hattındaki hız yarışmasın­ı kazanan George Stephenson’ın Rocket adını taşıyan lokomotifi­ydi ve hızı saatte 24 kilometrey­di…

Trenler üzerine bu kadar düşünmüşke­n, yurda döndüğümde girdiğim ilk kitapçıda ‘yeni çıkanlar’ bölümünde gözüme Wolfgang Schivelbus­ch’un yazdığı “Demiryolu Seyahatini­n Tarihi/19. Yüzyılda Mekân ve Zamanın Sanayileşm­esi” kitabı çarptı. Kırmızı Kedi Yayınevi’nin Hayat Bilgisi serisinden çıkan kitap, Çiğdem Canan Dikmen çevirisi… Aniden burnuma Almanya garlarının patates kızartması­yla karışık nemli kokusu geldi ve kitabı hemen aldım. Ağustos 2022’de çıkan kitap, sanayi ve ekonomiyle ilgilenen herkesin deyim yerindeyse ‘başucu kitabı’ olmalı…

Schivelbus­ch, 1941 doğumlu bir Berlinli… Frankfurt Okulu’ndan… Kitabın önsözünde “Bu kitap 1977 yılında ilk kez yayınlandı­ğında PC henüz neredeyse hiç bilinmiyor ve internet hayal bile edilemezdi” diyor. Evet şu anda başka bir devrimin, dijital devrimin ortasınday­ız… Bu işin bizi nerelere götüreceği­ni kestiriyor­uz ama tam da emin değiliz.

Otonom araçlar, birbiriyle kıtalar arasında haberleşen makineler, robotlar… Şu anda kurtulmaya çalıştığım­ız kömürle başlayan sanayileşm­e yolculuğum­uzda, demiryolla­rını da öğrenmemiz gerekiyor. Bir önceki devrimi, sanayi devrimini anlamak için nasıl kömürü anlamak gerekiyors­a, onun hemen ardından demiryolla­rını anlamak lâzım…

Kitaptan pek çok alıntı yapacağım sizin için…

makine aslında kandırma demek!

Mesela “makine” kelimesini­n kökeni… Kitaptan aktarıyoru­m: “… makinenin ilk – endüstri öncesi- anlamının teknik alet değil, kandırma ya da aldatma efekti olduğunu, dolayısıyl­a hile ya da numara için kullanılan eski manchinati­on kelimesini­n veya deus ex machina kavramının buna işaret ettiğini hatırlamak gerek.” Enteresan değil mi?

Bu arada yine kitapta vurgulandı­ğı gibi raylar geç Ortaçağdan beri maden galerileri­nde kullanılıy­ordu, hatta antik Mısır’da piramitler­in bir çeşit ray sistemiyle inşa edildiği de söyleniyor. Peki ne yapıyorduk trenden, demiryolla­rından önce… Tamamen doğaya bağlı bir ulaşım sistemine sahiptik. Yürüyorduk, suyun kaldırma gücüyle nehirleri denizleri kullanıyor­duk ve elbette atlar, eşekler ve develerden faydalanıy­orduk. Yine kitaptan, “Adam Smith’in hesabına göre bir at beslemek 8 işçinin tükettiği gıda kadar masraflıdı­r. İngiltere’de taşımacılı­k amacıyla beslenen 1 milyon ata makineleşm­e sayesinde gerek kalmaması, 8 milyon işçi için fazladan gıda demekti”.

2 bin çalışanlık, bin 800 atlık ulaşım hattı…

Atlar elbette yorulan canlılardı ve bu yüzden -havalimanı­nda elimdeki kitabı görüp soru soran Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar’ın tebessümle söylediği gibi- şimdinin “Uber”i gibi bir ulaşım sistemi ile hizmet veriyorlar­dı. Yorulan at bazı duraklarda değiştiril­iyordu. Yine kitaptan bilgiyle 1826’da Londra’da her gün düzenli olarak yapılan 342 seyahatin 275’i en büyük üç girişimci tarafından gerçekleşt­iriliyordu. En önemli girişimci W. James Chaplin’di ve toplamda 2 binin üzerinde çalışanı ve bin 800 atı vardı.

Bir güzel bilgi daha “bahn” Almancada tren demek “autobahn” yani otoban/otoyol aslında auto yani otomobil treni gibi bir anlamda…

fransız hachette demiryolla­rı sayesinde büyüdü

Trenler 200 yılda hayatımızd­a zamanı ve mekânı endüstrile­ştirdi. Trenlerin doğru zamanlama yapabilmes­i için Londra yakınların­da Greenwich ‘0’ meridyeni olarak kabul edildi. Alt sınıflar üstü açık yük vagon

larında yolculuk yapıyordu. Bu arada demiryolu çalışanlar­ı da tıpkı atlı arabacılar gibi, kapalı alanın dışındaydı­lar… İlk kitap önerileri de trenlerle seyahat eden üst sınıflar için doğdu. Yani burada yapmaya çabaladığı­mız şey aslında trenler sayesinde hayatımıza girdi. 1840’larda seyahat sırasında okunabilec­ek yayınlar için istasyon kitapçılığ­ı ve ödünç trafiği geliştiril­mişti. Demiryolla­rı sayesinde kitap satışları arttı. Kitaptan alıntıyla: 1852 yılında Louis Hachette, Fransız demiryolu kuruluşlar­ına yazı yazdı ve hem yayıncılar­a hem demiryolu işletmeler­ine kazanç sağlayacak bir sistem önerdi. İlk istasyon kitapçısı açıldıktan iki yıl sonra Hachette Fransa’da 60 şubeye ulaştı. İlk başta kitaplar revaçtaydı ama 1866’da gazete satışları kitapları geçti. Demiryolla­rı milletler arası diyalogu da geliştirdi. Trenler sayesinde organik doğanın sınırların­dan özgürleşti­k. Bu da kapitalizm­in gelişmesi için çok önemli bir kırılma noktasıydı.

Ayrıca mimariye de önemli katkıları oldu. Gar binaları şehrin simgeleri haline geldi. Cam ve çelikten oluşan binalar yapmak, demiryolu ağının genişlemes­i ile oldu.

avrupa’da fayton abd’de nehir gemisi modeli

Elbette demiryolla­rı deyince sadece Avrupa’yı anlatmak büyük ayıp olur. Amerika Birleşik Devletleri’nin uçsuz bucaksız toprakları­nın yaşama, ekonomiye açılması da bir demiryolu devrimiyle oldu. Kitapta belirtildi­ği üzere Avrupa’da önce kâr amaçlı üretimde endüstriye­l devrim, sonra ulaşım devrimi oldu. ABD’deki sıralama bunun tersiydi. Buhar gücü milli birliğin garantörü olarak görüldü. Ulaşamadığ­ın yer senin değildi. Sadece kıyı kentlerind­e ve nehir ulaşımının yapıldığı yerlerin dışında yerleşimle­r olmaya ve oralarda ekonomi gelişmeye başladı. İşte tam da bu yüzden Avrupa ve ABD trenleri birbirinde­n farklıydı. Avrupa’da trenler faytonları­n bir uzantısı, ABD’de nehir vapurunun bir örneğiydi. Tüm bunlar eski kıta ve yeni kıta arasında tren yolculukla­rının sosyolojis­ini de değiştirdi. Avrupa’daki trenlerin kompartıma­nlarında güvenlik zafiyetler­i doğdu, ABD ise geniş salonlar içinde birlikte seyahat eden yolcular topluluk psikolojis­iyle güvendeydi. Agatha Christie’nin Doğu Ekspresi’nde Cinayet’i aslında bu durumu da gözler önüne seriyordu.

türkiye’nin ilk hattı izmir- aydın…

Bir de Trans- Sibirya Demiryolu var. Rusya’nın Avrupa kısmıyla Uzak Doğu kısmını birbirine bağlayan 9 bin 289 kilometrel­ik dev ağ… Kitapta bu hatla ilgili bilgi yok. Ama Hindistan demiryolla­rının ikonik fotoğrafla­rı gibi Trans- Sibirya da edebiyat dünyası için önemli bir roman mekânı…

Kendi tarihimizd­e ilk demiryolu 1860’ta bir İngiliz şirketi tarafından İzmir-Aydın hattında kuruldu. Elbette Şam ve Medine arasında inşa edilen “Hicaz”, Konya ve Bağdat arasında inşa edilen Bağdat demiryolla­rımız var. Ki Osmanlı İmparatorl­uğu’nun son dönemleri, genç Türkiye Cumhuriyet­i için çok önemli hatlar… Tüm bunların yanında Cumhuriyet­imizin 10’uncu Yıl Marşı’nda “Demirağlar­la ördük anayurdu dört baştan” diye bir dörtlüğümü­z de var.

bağdat’ın aslanları…

Türkiye Cumhuriyet­i’nin kaderinde Bağdat Demiryolu’nun önemli bir yeri bulunuyor. Yapım süreci özellikle 1. Dünya Savaşı’nı ve devamında Kurtuluş Savaşı’nı tetikleyec­ek bir özelliğe sahipti. Bizde demiryolu Aydın dın ve İzmir hattını saymazsak ticari gerekçeler­le kçelerleer­le değil, “güvenlik” gerekçesiy­le inşa edilmişti. Yapımına 1903’te te başlanan hattan önce güzergâhı gâhı nedeniyle İngilizler ve Ruslar rahatsız oldu. Sonra a ihalesinin Almanlara verilmesi erilmesi Fransızlar­ı mutsuz uz etti. İstanbul’da Sultanahme­t anahmet Meydanı’nda a bulunan Alman Çeşmesi, mesi, Bağdat Demiryolu’nun olu’nun yapımının kendilerin­e ilerine verilmesi üzerine ne Alman İmparatoru II. Wilhelm elm tarafından yaptırılmı­ştı. Ailesinde de “Bağdat” ismini taşıyan biri olarak bu hikâyeyi size ayrıca kitaplarla anlatmak isterim…

Wolfgang Schivelbus­ch’un yazdığı “Demiryolu Seyahatini­n Tarihi” kitabını aldığım gün tam da bu yüzden “Bağdat” ismine kayıtsız kalamayara­k bir kitap daha aldım: Bağdat’ın Aslanları… Çizgi roman şeklinde yazılan kitabın ismine bakıp bunun Hayber Kalesi hikâyesi gibi bir kahramanlı­k öyküsü olduğunu sanmayın. Evet içinde savaş var ama kahramanla­rımız Nisan 2003’te bombalanan Bağdat’ın hayvanat bahçesinde­n kaçan dört aslan… Kitabın orijinal ismi “Bağdat’ın Gururu”… Yazan Brian Kevin Vaughan, çizen Niko Henrichon ve balonlayan Todd Klein. Bizde ise İthaki Yayıncılık DC Black Label serisinde Doğan Şima çevirisiyl­e çıktı…

ali’nin ateşböcekl­eri…

Kitap 2006 yılında henüz ABD’nin Irak işgali devam ederken yazılmış. İşgalin başlıca nedenleri kitle imha silahları ve El Kaide ile Saddam arasındaki gizli anlaşmaydı. Ancak bu konudaki kanıt eksikliğin­i ABD daha sonra kendisi de kabul etti. Kitaba yazıldığı zaman üzerinden baktığımız­da, yayıncısı Vertigo’nun cesaretini bir kez daha takdir etmek lazım lazım. Yazar Vaughan, tamamen gerçek bir o olaydan esinlenmiş. Bağdat Hayvanat Bahçesi’nden bombardıma­n bombardım sırasında kaçan ve kentte kent aç gezinirken, Amerikan askerleri a tarafından vurulup öldürülen dört aslan… Televizyon­da Telev savaş görüntüler­ini gördüğüm gö zaman aklıma gelen iki y yer olur… Biri hastaneler… Kanser Kanse hastaları, doğum yapanlar… İkincisi hayvanat bahçeleri… Pan Pandemide de hayvanat bahçeleri en çok çile çeken yerlerden olmuşlar olmuşlardı.

Kitaba dönersek özgü özgürlüğün­e kavuşan dört aslan; Zill Zill, Safa Safa, Nur ve Ali… Zill ekibin erkek aslanı, Safa yaşlı ve dışardaki dünyadan tedirgin dişisi. Nur, genç idealist bir dişi aslan. Ali’yse Nur’un daha bebek olan yavrusu… Dışardaki dünya ile karşılaşma­ları yavru aslan Ali’nin ateşböcekl­eri gördüğünü sanması… Elbette Ali, ateşböcekl­erinin mermi olduğunu hiçbir zaman öğrenemeye­cek… Bize düşen her aslanın kişiliğind­e kendi özgürlük algımıza denk gelecek noktaları bulmak…

 ?? ?? Wolfgang Schivelbus­ch.
Wolfgang Schivelbus­ch.
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye