Terapist nina’nın hikâyesi
TERAPİST, B. A. PARİS, TÜRKÇESİ: SOLİNA SİLAHLI, DOĞAN KİTAP, 296 S.
Yer yer psikolojik gerilimden de beslenen Terapist, ilişkilerdeki dürüstlüğümüzü, karşılıklı güveni sorgulatıyor. Hangi noktada, ne zaman bir insana inanmayı seçiyoruz? Zırhımızı indirdikten sonra olayları nesnel değerlendirmekten uzaklaşıyor muyuz? Devamı romanda okumanızı bekliyor.
B. A. Paris, bankacı olarak başladığı finans kariyerini, aynı sektörde çalışan eşiyle birlikte kurdukları dil okulu için terk etmiş. Birlikte beş kız çocuk büyütmüşler. B. A. Paris’i roman yazmaya teşvik eden de kızlarından biri olmuş. Yazar, elli yaşındayken bir yarışmaya katılmış, o yarışmayı kazanamasa da kısa bir süre sonra yayınlanan ilk romanı “Kapalı Kapılar Ardında”, İngiltere’de 500 bin adet gibi büyük bir satış rakamına ulaşmış. Sonrasında yazar uluslararası üne kavuşmuş. Polisiye gerilim türünde eserler veren B. A. Paris’in altıncı romanı “Terapist” geçen sene İngiltere’de yayınlanmış; şimdi de Doğan Kitap etiketi ve Solina Silahlı çevirisi ile Türk okurlarıyla buluşuyor.
Genç çevirmen kahramanımız Alice ve sevgilisi Leo birlikte yaşama kararı aldıklarında, ortak bir nokta olarak Londra’da güzel, korunaklı bir siteye yerleşirler. İlişkilerindeki bu yeni aşamaya uyum sağlama heyecanı, Alice için küçük bir kasabadan büyük şehre taşınmanın gerginliği ve huzursuzluğu ile gölgelenir. Neyse ki 12 müstakil evden oluşan şirin sitelerindeki nazik komşuları, ona bu geçiş sürecinde büyük destek olacak gibidir.
Kahramanımız Alice, yeni yaşamına adapte olmaya çalışırken, komşularına verdiği davette kendisini özel detektif olarak tanıtan Thomas adında esrarengiz bir adamla tanışır. Thomas’ın iddiasına göre Alice ve Leo taşınmadan önce evlerinde korkunç bir cinayet işlenmiştir. Terapist Nina eşi Oliver tarafından öldürülmüş; katil koca hapiste intiharı seçmiştir. Thomas, Oliver’in suçsuzluğuna inanan ablası Helen adına konuyu araştırdığını söyler. Alice için peri masalının son bulduğu noktadır bu. Önce emlakçının kendilerinden bilgi sakladığını düşünür; ancak sevgilisinin olaydan haberdar olduğunu, bu olay yüzünden fiyatı uygun olan evi elinden kaçırmak istemediğini öğrenir. Leo, Alice’in tepki vereceğini bildiği için gerçeği gizlemiştir. Leo’nun göz ardı ettiği ikinci nokta, kadın kurbanın adının Alice’in yıllar önce anne babası ile birlikte trafik kazasında kaybettiği ablası ile aynı olmasıdır. Alice bu elim kazadan sonra karşılaştığı Nina isimli her kız çocuğuna ve kadına hastalıklı bir ilgi göstermektedir. Bu olayda da kendini terapist Nina’nın hikâyesine kaptırmaktan alamayacaktır.
Alice komşularını yakından tanımaya başladıkça aslında kimsenin Oliver’i cinayet faili olarak görmediğini ama katilin yakalanmış olmasına inanmayı, halen dışarda dolaştığından şüphelenmeye yeğ tuttuklarına, bu şekilde bir savunma mekanizması geliştirdiklerine tanık olur. Fakat Alice’in sürekli geçmişi ve Nina’yla olan ilişkilerini kurcalıyor olması hiç kimsenin hoşuna gitmez. Thomas ile görüşmeye devam eden ve ondan öğrendiği her yeni bilgiyle kafası iyice karışan Alice, bütün komşularını ve Leo’yu cinayetin olağan şüphelileri olarak görmeye başlar.
Yer yer psikolojik gerilimden de beslenen roman, ilişkilerdeki dürüstlüğümüzü, karşılıklı güveni sorgulatıyor. Hangi noktada, ne zaman bir insana inanmayı seçiyoruz? Zırhımızı indirdikten sonra olayları nesnel değerlendirmekten uzaklaşıyor muyuz? Ya bizi manipüle edecek hastalıklı bir zihne güvenmeyi seçtiysek neler oluyor? Devamı romanda okumanızı bekliyor.