Birlik ve beraberliğe ve hatta şiire en çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde…
Ne zaman zor bir şey gelse, sorgulamayalım diye o klişe sözü duyarız; “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde”… Belki de ihtiyacımız olan şey biraz düşünmek ve şiirdir…
Remzi Kitabevi’nin standında kocaman bir gülümseme ile karşılaşıyorum… 2016 yılının Kasım ayı… Şehir merkezinde yapıldığı günleri hatırlamadığım Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’ndayım… Saatlerce yol gelinmiş, girişteki kalabalıkla mücadele edilerek içeri girilmiş… Karşımdaki ‘dev’, mesleğimizin en önemli isimlerinden; Hıfzı Topuz… O kocaman gülümsemesi, kendimi tanıtınca daha da büyüyor: “Aaaa meslektaşım” diyor… Stanttan evde olmayan kitaplarından birini alelacele seçiyorum… “Gizli Aşklar”... Kitabımı imzalıyor…
Eve gelip fuardan taşıdığım torbalarca kitabın arasından O’nun kitabını elime alıyorum… Kitabımı “Sevgili Handan’ın gizli aşklarına” diye imzalamış… Gülüyorum, oysa imzayı kendim için istemiştim…
Bizim için kitap fuarları, yazarlarla buluşabildiğimiz, kitabımızı imzalatabildiğimiz, indirimli kitap alabildiğimiz sosyal bir şölen. Geçen ay ziyaret etme şansına sahip olduğum dünyanın en ikonik kitap fuarı Frankfurt ise daha çok yayınevleri arasında bir telif şenliği… Artık Türkiye’nin dört bir yanında irili ufaklı fuarlar düzenlendiği ve internetten insanların indirimli kitap alabildiği bu dönemde, -hele kâğıt fiyatları da inanılmaz bir şekilde artmışken- bu ay gerçekleşitirilecek fuara ilginin nasıl olacağını ben de merak ediyorum. Ama her zamanki gibi orada olmayı sürdüreceğiz… Okurlarımızın bildiği gibi geçen ay “Gazetecilerin gazetesi” diye yola çıktık ve tüm kadro zorunlu bir veda ile “Nasıl Bir EKONOMİ”yi çıkarmaya başladık… Bu dönemde ayrılık üzerine çok düşünme şansım oldu. Sanırım duygularımı en iyi Can Yücel’in aktardığı şu satırlarla ifade edebileceğim: “En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan, ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldayan... En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan...” Tam bu yeniden yapılanma günlerinde bir arkadaşım uzun süredir şiir okumadığımı hatırlattı. Lise yıllarımda okuduğum Cemal Süreya’lar kim bilir hangi taşındığım şehirde, hangi evde kalmıştı… Ertesi gün yol üzerindeki bir kitapçıdan Cemal Süreya’nın Can Yayınları’ndan çıkan şiir kitapları “Güz Bitiği” ve “Beni Öp Sonra Doğur Beni”yi aldım. Güz Bitiği’nde “iki kafa arasındaki mesafe” dizesine inat Cemal Süreya’nın “İki Kalp” şiiri karşıma çıktı. İlk dörtlüğü şöyle:
“İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.”
Belki her zamankinden fazla şiire ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyo
ruzdur…
yeni dünyanın iyimser p portresi: brezilya…
Ben bu satırları yazarken, tüm tartışmaları ile “Dünya Kupası” Katar’da devam ediyordu… 1930’dan bu yana 5 dünya şampiyonluğu olan Brezilya’nın yıldızı Neymar’ın aslında kendi ülkesinde pek de sevilmediğini öğrendiğim hafta; raflardan gözüme yine Can Yayınları’ndan “Brezilya-Geleceğin Ülkesi” çarpıyor. Zweig, Naziler yüzünden doğduğu Viyana’dan 10 bin kilometre uzaklıktaki Brezilya’nın Petropolis kasabasında hayatına son verdi. Ölümünden bir yıl önce, birbirine zıt iki çalışma tamamladı. Bunlardan ilki “Dünün Dünyası: Bir Avrupalının Anıları”ydı. Eser, Avrupa’yı savaşın tükettiğini söyleyen bir ağıttı. Yeni dünyanın iyimser portresi ise “Brezilya: Geleceğin Ülkesi”ydi. Zweig, Avrupa’nın ‘ari ırk’ peşinde koştuğu bir dönemde, Brezilya’da Afrikalı, Portekizli, Alman, İtalyan, Suriyeli ve Japon göçmenlerin torunlarının birlikte yaşıyor olmasına övgü kaleme almıştı. Evet yanlış duymadınız, bundan 150-200 sene Brezilya’ya göç eden Suriyeliler, hatta Lübnanlılar var… Ve onlar Osmanlı çatısı altında yaşadıkları o dönemde göç ettikleri için Brezilya’da El Turco olarak anılıyorlar. İhracatçılarımızın Latin Amerika’yla yakından ilgilendiği bu dönemde Zweig’ın kitabını okumak belki eski dünya ile yeni dünya arasındaki farkı görmemizi sağlayacak önemli bir kaynaktır…