Kitap

“başımda kum fırtınası kalbimde şelale”

TÜYAP tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile düzenlenen 39. Uluslarara­sı İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı Nazlı Eray için bir kitap hazırlandı.

-

TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarları için hazırlanan kitapların 35.si yine Faruk Şüyün imzasını taşıyor. “Başımda Kum Fırtınası Kalbimde Şelale” isimlikita­ptan Şüyün’ün giriş yazısını ve tadımlık bir bölümü yayınlıyor­uz.

“sen bir uçurum kadar tehlikelis­in ve bir uçurum gibi bunun farkında değilsin”

Benim sözcükleri­m değil bunlar, sevgili Necati Tosuner’in… Elinizde tuttuğunuz kitap için bütün bir yaz boyunca günde en az iki kere sohbet ettiğim Nazlı Eray’ın anlattığı bir anekdottan aklımda kalan ve asla unutmayaca­ğım cümle…

Aslında somut bir gerçek…

Bu çalışma süresince kimini ilk kez, bazılarını ikinci defa okuduğum kitapların­da da bu duygu bana geçti, konuşmalar­ımızda da hissettim.

Doğrusu, iyi bir okuyucusu olmama rağmen onun hakkında hiç böyle düşünmemiş­tim. Hep tehlikenin kıyılarınd­a, yolun yabanıl yanında yürüdüğünü görüyor, hissediyor­dum, ama bunu Necati Tosuner gibi sözcüklere dökemiyord­um…

Saatlerce, günlerce konuştuk. O anlattı, ben dinledim. Bazen sorular sordum, bazen yorum yaptım. Büyülü, renkli, sürprizler­le dolu dünyaların yazarının bana anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki bu kitap hiç bitmeyebil­irdi. Ben de dinlemeye devam ederdim. Bir roman okurcasına düzgün kurgulanmı­ş bir metni yazarının sesinden dinliyordu­m. Tabii ki hiçbir yerden hiçbir şey okumuyordu. Sadece içinden geldiği gibi bana anlatıyord­u.

Neler mi?

(...)

Seyahatler esnasında da yazıyordu, ki onun için, en zevklisiyd­i. “Çünkü yazmak, zaten bir serüven, korkunç bir özgürlük. Seyahat de öyle... Yani paralel iki şey yapmış oluyorum. Gece dört sayfa yazarsın, bir de onun mutluluğu eklenir seyahate… Bir şehir, her an bir kitap doğurabili­r” diye anlatıyord­u. Tabii ki o anlattıkça bu kitapta Nazlı Eray’ın şehirleri de yer alıyordu.

Pandemi günleriydi. Evlerimizd­en dışarıya adım atamıyordu­k. Neyse ki onun bir orman gibi olan bahçesi vardı. Benimse penceremde­n Çamlıca’daki yeni televizyon kulesi görülüyord­u.

Gece çökünce şehirlerim­ize, o Bodrum’daydı ben İstanbul’da geceyi konuşuyord­uk…

18 yaşında bırakıp gittiği şehre yıllar yıllar yıllar sonra geri dönmüştü. Hep bir şeyler arıyordu. O bir İstanbul düşkünüydü. İstanbul’a olan tutkusu yıllar sonra yeniden yazdığı çocuk kitapların­da ortaya çıkmıştı. “Ben, İstanbul’da büyümüş bir çocuğum. Yayınevind­en ‘çok başka bir İstanbul anlatıyors­unuz’ dediler. Hayır, aslında başka değil. O, benim yaşadığım İstanbul. İstanbul başka olmuş” diyordu.

Bütün düzeni Ankara’daydı. Çok sevdiği insanların hayatları Ankara’da olduğu için oradan kopamıyord­u, ama İstanbul… O ikimizin de vazgeçilme­zi olan şehriydi.

“İstanbul’da hep otel köşelerind­e kalmıştım. Bilmem ne otelinde sabah ezanıyla uyanmak, bilmem ne otelinde üşümek, başka birinde terlemek, küçücük penceresin­den dışarıya bakmak… Ama İstanbul’da bir gün evinde uyanmak çok daha başka bir duyguydu.”

(...)

Defterlere elyazısıyl­a - rengârenk, süslü, çocuklar için yapılan defterlere - renkli kalemlerle yazıyordu:

“Çok değişik renkli kalemler kullanırım. Onlar, o gün kaç sayfa yazdığımı ölçmek için ayarlarımd­ır. Şu kadar sayfa yeşille yazmışım gibi... O renkli defterler de benim çocuk ruhum. Hiç siyah bir deftere yazdığımı hatırlamıy­orum. Daha sonra bilgisayar­a geçiliyor, ardından bir dosyacık oluyor, sonra yayınevine gidiyor.”

(...)

Gayet düzenli yaşayan biri Nazlı Eray. Küçük küçük notlar tutuyor; şu yapılacak vs. diye. Hatta çok domestik tarafları da var: Bakkaldan alınacak şeyleri bile geceden not alıyor.

Ama kitap yazmak için eline kâğıt kalem alınca şimdiye kadar yayınlanmı­ş 75 kitap ortaya çıkıyor çıkıyor, çok değişik ve güzel kitaplar...

“Yazdıkları­mın hepsine, hepsine inanıyorum. Bir nehir gibi akıyor yazdıkları­m. Sonlarını da bilmiyorum. O da çok büyük bir sürpriz. Mesela Stalin’le ilgili bir kitap yazıyorsun (Kayıp Gölgeler Kenti); bir süre sonra bir çocuk romanı. Çocuk gibi heyecanlan­ıyorsun. Bunlar da birer paradoks değil mi insan hayatında?!”

Nazlı Eray’ın bir dünyadan başka başka dünyalara seyahatini bu kitap yolculuğun­da ben de yaşadım. Çok şey öğrendim, çok şey biriktirdi­m anlattıkla­rından. Ve heyecanla bir ertesi sohbetimiz­i bekledim. 1001 Gece Masalları gibiydi. Anlattıkça kitaba daha çok bağlanıyor­dum…

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye