Hayata haykırdım ben!
Hayat bana çok şey verdi, hayat bana hemen hemen her istediğimi verdi veyahut da ben çok az şey isteyen bir insanım. En ufak bir şey ile bile mutlu oluyorum. Hayat bir yazar olarak bana çok şeyler verdi, çok büyük yollar açtı ve ben bu yollarda koşarak oynayarak mutlu mutlu gecesiyle gündüzüyle mehtabıyla yıldızıyla yarım ayıyla her şeyiyle bunu yaşayarak yazdım ve yazmaya devam ediyorum.
Hayat bana çok şey verdi. Hayat bana çocuklarımı verdi. Hayat bana çevremde olan çok sevdiğim insanları verdi. Torunlarımı verdi. Kimi insan
“Ay ben hiçbir şey yaşamadım, hayat mı bu?! Talihsizim, kambur felek, karabaht falan” der. Ben öyle demiyorum…
Hayat bana çok şey verdi, ama sanıyorum ben de hayata bazı şeyler verdim. Hayatta izler bırakıyorum.
Hayata haykırdım ben. Ve benim bu haykırışım yankılanarak geri geldi. Bu, bence çok önemli bir şey. Ben, hayata uludum âdeta. Her şeyimle, başkaldırışımla, yaşamımla, yaptıklarımla, aykırılığımla, insanları çok mutlu etmemle, bazı insanları üzmemle, çok sevmemle, acı çekmemle, duygularımla ben, hayata başkaldırdım. Ve “bana ait olan hayatı ben, istediğim gibi yaşayacağım” dedim.
Buna hayat ne kadar izin verdi bilmiyorum. Çünkü, bir sürü faktör var, onları çok sonra öğrendim:
Kader, rüyalar, şanslar, tesadüfler, kaçırdığın fırsatlar, ele geçirdiğin büyük olaylar hepsi karmakarışık. Fakat çok güzel.
Bir kocakarının ördüğü kırçıl bir sırt parçası gibi süeterin. Hayat öyle bir şey. Birbiri içine girmiş bir ip, sen ayıracaksın, sen seçeceksin veya hepsini kabul edeceksin.
Hayat bu. Belki anlatıldığında herkesin hayatı aynıdır. Aynı şekilde duyuyoruz, aynı şekilde hissediyoruz, aynı şekilde âşık oluyoruz, umutsuzluk aynı şekilde. Yoksa şarkılar yazılmaz, müzikler bestelenmez, yoksa kitaplar yazılmaz. Müşterek bellek gibi bir şey var. Ben onlara inanıyorum.
Hayat çok güzel bence. Hayat doya doya, seve seve ne olursa olsun her şeyin farkına vararak her şeyi hissederek ve her şeyi göze alarak yaşanmalı.
Ben, hayata bir şeyler bıraktığımı zannediyorum. Onları seve seve güzel bir kadife içine sardım. Bir gelin teliyle de ağzını kapattım, bohça yaptım ve bıraktım.
Hayat da bana öyle bir şey verdi, ben de onu açtım ve içindeki pırıl pırıl altın, gümüş, mücevher gibi şeyleri, o anıları, anları, saniyeleri, yaşanan kimsenin bilmediği bazı şeyleri, hiç kimsenin bilemeyeceği şeyleri görünce şaşırdım.
Büyülü bir dünya. Ne kadar güzel. Bu, Pessoa’nın da dünyası, Bunuel’in de dünyası, Almodovar’ın da dünyası, benim de dünyam, çok eskilerin de dünyası, Euripides’in de dünyası, Sofokles’in de dünyası, Nietzsche’nin de dünyası, Rimbaud’nun da dünyası… Hepimizin dünyası.
Onun için çok mutluyum…