Metin celâl’den “bir şiirdi geçen yıllar”
BİR ŞİİRDE GEÇEN YILLAR, METİN CELÂL, ÇOLPAN KİTAP, 150 S. “Hatıralarımı yazayım diye oturmadım masaya. Herhangi bir konuda yazmam gerektiğinde o konuyla ilgili anılar belleğimde canlanmaya başladı. Konular gerektikçe, onların üzerine yazarken değinme şeklinde yazılmış hatıralar bunlar.”
Bir Şiirdi Geçen Yıllar diyor yeni kitabında Metin Celâl… Benim de dolu dolu yaşadığım 1980-90 arası 10 yılı anlatıyor. Kitabı okurken bir gerçekle yüzyüze geldim; benim de hatıralarımı yazacağım yaşlar gelmiş! 1976 yılında başladım gazeteciliğe. O günden bugüne 46 yılın neredeyse tamamı kültür, sanat, edebiyat, yayın dünyasının içinde geçti. Son 20 yıldır bunlara gastronomi de eklendi. O kadar çok anı birikti ki… Zaman zaman portreler kaleme alıyor, yazdığım kişilerle ilgili hatıralarıma yer veriyorum, ama amacım anılarımı yazmak olmadı.
Metin de hatıralarını yazmak için yola çıkmamış “Edebiyat Haber’de yazmaya başlamıştım. Geçen yıl birdenbire hatıralar kendilerini yazdırmaya başladı. Yani hatıralarımı yazayım diye oturmadım masaya. Herhangi bir konuda yazmam gerektiğinde o konuyla ilgili anılar belleğimde canlanmaya başladı. Konular gerektikçe, onların üzerine yazarken değinme şeklinde yazılmış hatıralar bunlar. O yüzden de tam değil. Belki daha başka türlü, başka şeyler de yazarım. Parça parça anılardan oluşuyor kitap bir kronoloji de izlemiyor” diye anlatıyor.
Bir Şiirdi Geçen Yıllar’ı, 1980 kuşağı şairlerinin on senesinin panoraması olarak düşünebilir miyiz? diye soruyorum Metin’e:
“Hemen hemen. Tamamı değil, daha değinilmedik birçok şey var muhakkak. Zaten ne kadar yazarsan yaz her şeyi yazamıyorsun, yer yetmiyor. Bu kuşağın şairleri nasıl yaşıyorlardı, nerede buluşuyorlardı, nerelerde geziyorlardı gibi bir fikir çıkarılabilir kitaptan.”
Metin Celâl’in günlük tutma alışkanlığı hiç olmamış:
“Günlük tutmak isterdim, ama benim öyle bir yeteneğim yok. Belleğim iyidir bu yüzden arkadaşlar günlük tuttuğumu zannederlerdi birçok şeyi iyi hatırladığımdan. Birkaç kere günlük tutmayı denedim, ama beceremedim. Disiplin isteyen bir şey, oturacak her gün yazacaksın. Aslında tutulsa iyi olur. Yıllar sonra onlara dönüldüğünde insan daha iyi hatırlar.”
Kitaptaki bilgilerin kaynağı Metin Celâl’in belleğinde kalanlar dışında arşivindeki evraklar, sakladığı belgeler, kupürler, eski dergi sayıları, anlattığı arkadaşlarından aldığı teyitler olmuş. “Evrakları incelerken mektuplar çıkıyor, imza kampanyası yapmışız onun belgesi çıkıyor, dergiler zaten var. Çok az fotoğraf çektirmişiz ama o fotoğrafların hatırlattığı şeyler var dile kolay 30 yıl geçmiş aradan” diye anlatıyor.
Metin Celâl’in farklı alanlarda çok geniş bir çevresi var. Şöyle diyor:
“Çevremin büyümesinin nedeni, ekmek parası. Meselâ kendi kendimize dergiler çıkarırken ben bir taraftan profesyonel olarak çalışıyordum: Karacan Yayınları, Dönemli Yayıncılık, Güneş Yayınları… O zamanın dergi grupları. Magazin gazeteciliği ile de uğraştım, çok dergi çıkardım. Yayıncılığa girdim, Türkiye Yayıncılar Birliği’nde 3 dönem başkanlık, 15-16 sene genel sekreterlik yaptım. O sırada bakanlıklardan, yabancı ülkelerden pek çok isimle karşılaştım. Onların hikâyeleri ayrı, kitapta bahsetmedim.”
Hatıralarını yeri geldikçe yazmaya devam ediyor. Bu sene Jose Saramago’nun 100. doğum yılı. 1990’ların başında İstanbul’da onunla tanışma imkânı bulmuş, ondan bahsediyor yeni yazısında. “Yazılar gerektirdikçe yazmaya devam edeceğim” diyor.
Aslında Ankaralı. İlk ve ortaokulu orada, liseyi İstanbul’da okumuş. ODTÜ’de bulunduğu zamanlar Edebiyat Kulübü’nde iki üç yıl çalışmış. Çok anıları var Ankara’da:
“Edebi çevrelerde insanlar birbiriyle çok kolay karşılaşıyor, tanışıyorlardı orada.”
Anlattıklarını okudukça anımsadım. O dönem daha zenginmişiz (!), daha rahat gezebiliyormuşuz”
“O zamanlar şimdiki kadar gidilecek yer yoktu İstanbul’da ama olanlara gidebiliyorduk. En çok gittiğimiz yer, kitapta da biraz bahsettim, Cağaloğlu’nda Gazeteciler Cemiyeti’nin lokaliydi. Sonra Yakup, Refik yine en fazla gittiğimiz yerlerdi. Caz kulüpleri… Ortaköy’de Ziya… Çiçek Bar… Maaşlar çok küçük olmasına rağmen, paramız da yetiyormuş. Haftada beş altı gün her akşam üç yere uğrayabiliyorduk.”
Hatıralarda kaybettiği dostları için yazdığı yazılar da var. “Dostların ardından yazmak zaten anılardan söz etmeyi gerektiriyor. Birlikte geçirdiğiniz günleri anımsıyorsunuz ister istemez” diyor.
Haklı, kötü olanı zaman içinde hatıraları da unutuyoruz, kayda geçmesi lâzım, Metin’in “Bir Şiirdi Geçen Yılları”ı yarına önemli bir belge…