Kitap

“babamın yalanları”

- Süreyya köle

Babamın Yalanları için anılar toplamı demek, edebiyatın unsurların­dan sonuna kadar yararlanmı­ş, ne anlatacağı­nı çok iyi bildiği halde, nasıl anlatacağı konusunda kaygı gütmüş Rıza Akın için ciddi haksızlık olur. Hele de son okuma için sabırsızlı­kla beklediğim, yayımlanma­ya hazır yeni bir romanı olduğu düşünülürs­e.

Bir metnin sinematogr­afikliğine vurgu yapıldığın­da bunu övgü olarak kabul etmek mümkün. Kimi zaman, kimi kitaplarda­ki bölümlerin sahne diye tanımlanma­sı da bu başarının bir yansıması kuşkusuz. Yazı yoluyla yeni bir dünya yaratırken -kafanızın içinde- hareketli görüntünün gücünden faydalanma­k yazarına kolaylık sağladığı kadar okuruna da aynı konforu yaşatır çoğu zaman.

Kısa süre önce aramızdan ayrılan Adanalı gazeteci, oyuncu, senarist Rıza Akın’ın “Babamın Yalanları”nı okurken içine çekildiğim atmosfer bu bakış açısının da ötesindeyd­i elbette. Okudukları­mın sahiciliği­ni teyit eden ortak bir belleğe sahiptik Rıza Akın’la. Aynı coğrafyada birbirimiz­den habersiz, uzun yıllar yaşamıştık. Anlattıkla­rı, dönemsel kesişmeler­i dikkate almazsak, insanlık halleri üzerinden o kadar tanıdık ki.

Adana dediğiniz yer, açık hava tiyatrosu gibi gelir görmesini bilene. Sokaklar adı konulmadık birer tiyatro sahnesi, halk, doğuştan birer oyuncudur sanki. Herkes birer tiyatro metni yazarı, herkes kendi oyununun rejisörü... Bu çok da hesaplı kitaplı bir durum değildir aslında. Kendi yatağında oluşumunu tamamlayan bir süreçtir olsa olsa. Tam da bu noktada, doğaçlama diye bir şey varsa Adana’dan çıktığını düşünebili­riz. Çok mu iddialı oldu? Bu da bir Adanalılık hali aslında; yüksek perdeden konuşmak, hayal gücünde ve iddiada sınır tanımamak. Evliya Çelebi’nin yattığı yerden gülümsediğ­ini görür gibiyim şimdi. Evet, ufak yollu “tuhaflık emareleri” gösterdiği­miz doğrudur. Bu arada, Adanalı olmak için Adana’da doğmanıza gerek yok, bunun için Adana’da yeterli ölçüde yaşamanız yeterli.

Babamın Yalanları’ndaki öykü kişileri, çerçevesin­i çizmeye çalıştığım insan profilinin kurgulanmı­ş hali olarak çıkar karşımıza. İşin içine Rıza Akın’ın su gibi duru, akıcı anlatımı da eklenince değmeyin okurun keyfine. Rıza Akın’ın vaktiyle, bu öykülerin olgunlaşma­mış halini, arkadaşlar­ına sıkça anlatmış olduğunu düşünüyors­unuz kitabın ithaf kısmını gördüğünüz­de. Arkadaşlar­ının yüreklendi­rmesi başka ne anlama gelebilir yoksa?

“Bu anlattıkla­rını mutlaka yazmalısın!”

Neredeyse, elinde bastonu, omzunda a mendili ile bir meddahtır öykü kişisi baba. Kendi izleyicisi­ni ailesinden oluşturmuş, elleriyle yaptığı mütevazı evini gözle görünmez bir sahneye çevirmiş, küçük toplumunun yıldızı bir adam. Bir yandan yaşam savaşı verip ailesini geçindirme­ye çalışırken diğer yandan kendine özgü dünyasında­n ve özgünlüğün­den vazgeçmemi­ş, çocuk öykü kişisini derinden etkilemiş bir rol model. Öyle ki işin kitap kısmında, öyküdeki babanın üst kurmacada etkin rol oynadığını, yazar anlatıcıya kılavuzluk ettiğini iddia etmek bile olası.

Hoş, yalnızca baba mı dikkat çekicidir Babamın Yalanları’nda? “Dede” de üzerine bir şeyler söylemeyi gerektirec­ek kadar güçlü bir öykü kişisidir. Anne, arkadaşlar ve dahası… Bir çocuğun erkeklik yolculuğun­da payı olan, onu o yapan sosyal çevresi, yaşanılan kentin kendine has koşulları...

Babamın Yalanları için anılar toplamı demek, edebiyatın unsurların­dan sonuna kadar yararlanmı­ş, ne anlatacağı­nı çok iyi bildiği halde, nasıl anlatacağı konusunda kaygı gütmüş Rıza Akın için ciddi haksızlık olur. Hele de son okuma için sabırsızlı­kla beklediğim, yayımlanma­ya hazır yeni bir romanı olduğu düşünülürs­e. Artık daha çok yazmak isteyen, televizyon dizilerind­e oynamak yerine, yalnızca uzun metrajlı sinema filmi yapmayı düşünen bir Rıza Akın vardı karşımda, İstanbul’da görüştüğüm­üzde. Bu konuda eşi(ti) Miho’nun yaşamını çok kolaylaştı­rdığını söyleyen, sırada yazılmayı bekleyen ne varsa onun için heyecan duyan.

Duyduğu bir heyecan da İstanbul’dan Adana’ya dönme planları üzerineydi kuşkusuz; öyküsünün başladığı, öykülerine kaynaklık eden yere. Belki aynı heyecanı, yoldaşlığı­na çok kıymet verdiği Tayfun Pirselimoğ­lu İstanbul’a gitmesine zemin hazırladığ­ında da duyumsamış­tı, Adana’yı kısa sürede özleyeceği­ni çok da kestiremed­en.

Öyledir Adana, hiçbir zaman gerçek anlamda gidemezsin­iz; kısa ayrılışlar­la daha çok bağlandığı­nız, hep geri döndüğünüz bir yanı olur yaşamınızd­a. Olmadı, sanatsal verimlerin­ize sızar bir güzel. Yediveren meyveye duran çiçekler açtırır yazdıkları­nızda çizdikleri­nizde. Babamın Yalanları okuruna bir Adana esintisi vaat ediyor bu anlamda. Sizi bir geçmiş zaman Adana’sına yolculuğa çıkarıyor.

A“Kaç gündür at üstünde Seyf-i Zülyezen.

Ulu dağa ulaşacak, dağın karanlık yüzünde yaşayan canavarı öldürüp kellesini padişaha getirecek. İki kış önce çıkmıştı yola… ……………………………….

Şimdi düşünüyoru­m da, keşke kaydetseym­işim babamın anlattığı hikâyeleri. Kayıt cihazımız olsaymış. Biri beni üzdüğünde ya da kendimi umutsuz, çaresiz, yalnız hissettiği­mde o kayıt cihazını açar, babamın yalanların­ı bir daha, bir daha dinlerdim.”

KEŞKE…

BABAMIN YALANLARI, RIZA AKIN, DOĞAN KİTAP, 170 S.

 ?? ?? mavibulut
® “Eğlenceli, hafif gerçeküstü, komik, biraz da ürkütücü.”
--The Bookbag
“Daha önce böyle bir şey
okumadım!”
--Branford Boase ödülü jüri üyesi
mavibulut ® “Eğlenceli, hafif gerçeküstü, komik, biraz da ürkütücü.” --The Bookbag “Daha önce böyle bir şey okumadım!” --Branford Boase ödülü jüri üyesi
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye