Günışığı kitaplığı’nın yenileri
Bu ay tanıtacağım iki eser Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlandı. İlki Gülsevin Kıral’ın Ecmen Takımı isimli eseri, diğeri Hatice Demir’in Günlerden Bir Gün isimli romanı.
GÜNIŞIĞI Kitaplığı’nda tanıtacağım ilk kitap, Ecmen Takımı. Gülsevin Kıral bol ödüllü, 12 eseri olan kendini kanıtlamış bir yazarımız. Bu kitabında geleceğe dair buluşlar çerçevesinde takım olmak, takımı takım yapan özellikler ve bilimsel düşünme meselelerine bakıyor. Anlatısını yine mizah unsuru ile renklendiriyor. Ecmen Takımı romanı okulun ilk günü fen öğretmeni Formül Hasan’ın verdiği bir ödev ve peşine geleceği duyurulan bir Avrupa projesi müjdesi ile açılıyor. Esas projeye alıştırmak veya ısındırmak için verdiği ödev tarihteki en önemli buluşu kendi bakış açısına göre belirlemek ve bu seçimi hangi ölçütleri düşünerek yaptığını da ortaya koymak. Bu ön hazırlık ödevinden sonra esas proje konusunu paylaşıyor Formül Hasan: “Bütün olanaklar elinizde olsa ne icat etmek isterdiniz? Ancak yalnızca ne icat etmek istediğinizi belirtmek yetmeyecek, işleyişteki adımları, olabilecek aksaklıkları, bunları nasıl gidereceğinizi düşünmek de gerekecek. Eğer okul göz dolduran bir proje oluşturur ve seçilirse, 10 öğrenci projeyi sunmak için İtalya’ya gidebilecek.” İşte bu duyuru ve ödev ile beraber heyecan başlıyor. Önce gençler bir seçim yapmanın hiç de kolay olmadığını fark ediyorlar. Örneğin Defne, antibiyotik mi, aşılar mı, tomografi mi veya kişiye özel ilaçlar mı konusunda kararsız kalıyor. Ölçütleri neye göre belirlemeli? Ege arkadaşı da ondan iyi durumda değil. Çok yararlı saydığı bir icadın savaşta ölüme yol açtığını görünce ya da savaş için icat edilenin sonradan günlük hayatta kullanıldığını anlayınca kafası iyice karışıyor. Başka arkadaşları ise ödev yerine İtalya’dan alacaklarını hayal ederek zaman geçiriyorlar. Tekrar fen dersine girdiklerinde tek sordukları İtalya’ya gidecek 10 kişinin nasıl belirleneceği oluyor. Formül Hasan’ın bu soruya yanıtı yeni bir ödev. Sınıf önce aralarında takımlar oluşturacak. Her iki konu üzerinde çalışacak. Proje konusunu tartışacak ve bir ay sonra sınıfta yapılacak sunum sonrası en ilginç en özenli çalışma Erasmus Programı’na gönderilmek üzere seçilecek. Bundan sonra işler iyice karışıyor ve komikleşiyor. Takımlar nasıl oluşacak? Gençlerin aile içi sorunları da bu sırada ortaya çıkıyor. Eserin güzel taraflarından birini bu meseleler oluşturuyor. Örneğin Esin’in babası işinden çıkarılmış, deliler gibi iş aradıktan sonra daha az maaşla sürekli fazla mesai yaptığı yeni bir işe başlıyor. Ama bütçeyi denkleştirmekte çok zorlandığı için ev sahibinden kira için 10 gün süre istediğini, tıpkı ağabeyinin üniversite kursu masraflarının olduğunu bildiği gibi biliyor Esin. Kısıtlı kaynakların bölüşümü konusunun insan yaşamını hangi boyutlarda etkilediğini çok güzel hissettiriyor eser. Ülkemizin büyük çoğunluğu bal börek içinde olmadığından gençler özdeşleşebileceği karakterleri ve meseleleri de anlatı da görünce kendilerini anlatılanlara daha yakın hissedebiliyor.
Ecmen Takımının adının nasıl belirlendiği Ege’nin uzun vadeli hayalini öykü olarak okurken anlıyoruz. Öyküde, Ege bilgisayar mühendisi olmuş. Defne doktor ve diğer arkadaşları ile birlikte bileğe takılan akıllı cihazlarla hastalıkları önceden saptayıp dronlarla hızla ilacı yetiştiriyorlar. Toplum sağlığı için bu kadar önemli bir adımı atmayı başardıkları için de kendilerini Süpermen gibi hissediyorlar. Böylece eczacının EC’i ile Süpermen’in MEN’i kısaltılarak birleşip oluyor ECMEN TAKIMI.
Ege’nin öyküsü çok ilham verici. Defne bir taraftan kendini tıpkı öyküdeki gibi doktor olarak hayal ederken bir taraftan da annesinin kafesinde ona yardım etmek durumunda, hayatın bir başka gerçeği işte.
Eserin ilerleyen bölümlerinde Ege’nin hastaya dronla ilaç ulaştırmak fikri hem sınıf hem öğretmen tarafından benimseniyor. Tüm sınıf beraberce projeye kod yazmak için çalışıyor. Bu arada Defne’nin annesi işlettiği kafeden artan kira artışı nedeniyle çıkmak zorunda kalıyor. Bu sorun da parlak bir dayanışma ile çözülüyor.
Özetle, hem bir projeye nasıl bakılır? Hem yaşam sorunlarına nasıl çözüm aranır? Hem ihtiyaçlar nasıl önceliklendirilir? Hem gelecekte bizi bekleyen sorunlar didaktik olmadan nasıl düşündürülür noktalarında akıcı bir eser ile karşı karşıyayız. Projeyi ilerletmek için üç ana karakterin yazdığı öykülerden ilham almak çok yaratıcı bir fikir hem de bilim ile yaratıcılığın nasıl birbirini desteklediğine işaret ediyor. Proje sonucu ne oldu, İtalya’ya gidildi mi, karakterler sonunda ne okudu konularını merak ediyorsanız, Ecmen Takımı’nı okumanız gerekecek. Özellikle 10-12 yaş grubunun çok ilgisini çekeceğini düşünüyorum.
GÜNLERDEN BIR GÜN
İKİNCİ tanıtacağım eser Günlerden Bir Gün’ü Hatice Demir yazmış. Hatice Demir bir Türkçe öğretmeni, eğitimi ona anadilinin şiirselliğini içselleştirme olanağı sağlamış ve okurken çok haz duyduğum, dil lezzeti olan bir anlatı yaratmış.
Giriş bölümünde köydeki evini betimleyen karakterimiz Güneş, en sevdiği masal kahramanı “Üç Salkım Bey”den; “her yaz gecesi masalına sarınır, gelir çardakta başköşeye kurulur. Anneannemin çocukluğunda duyduğu tüm masallar dökülmeye başlar yıldızlardan.” Ne mutlu çağrışımlar yaptıran bir betimlemedir bu. Giriş bölümü şöyle sonlanır:
“Göç etmiş bir kuştur dedem kalbimde; özlemle beklediğim, henüz dönüş mevsimi gelmeyen. Boynu bükük bir kuştur anneannem, dedeme son uçuşunda katılamadığı için göçen tüm kuşlara özlemle bakan. Bir yuva sıcaklığıyla yeni günleri çağıran bir gökyüzüdür çocukluğum hüzün ve sevinçleriyle sonsuz maviliklere uzanan.”
Daha başlangıçtan bu anlatının bir çocukluk yaşantısı anlatısı olduğunu, sevinçle hüznün iç içe geçtiği bir kesiti
okuyacağımızı ve karakterimiz Güneş’in dedesini yitireceğini ne kadar ince ve öz bir şekilde anlatmış Hatice Demir. Neyi değil nasıl anlattığına odaklanmalıyım diye düşündürdü bu yazar ve hiç yanıltmadı.
Bazı kitapların tadına ancak okunarak varılır. Bu kitap çocuklarda dil duygusunu geliştirecek, dolaylı söylemle hissetmenin ve söylemi çözümlemenin sevinçli hayret duygusunu tadabilecekleri bir ustalıkla yazılmış.
Kitabın kahramanı Güneş’in bir kuşu var, Gün, birbirlerini anlıyorlar. Yeterince saf ve birlik bakışı ile dinlemeyi başarırsak tüm evrenin bizle konuştuğunu duyacağımıza inandığım için, bu dostluğu çok sevdim.
Kuş, Güneş’e dedesi Kâmil Efe’nin hastalığını, anneannenin bu hastalığa ne kadar çok üzüldüğünü, dedenin onun kırık kanatlarını şifalandırmak için yaptıklarını anlatıyor. Anlatı geliştikçe çocukluktan beri beraber büyümüş olan beş arkadaşı tanıyoruz. İçlerinden birinin -Umut’un- zor yaşamını bu yaşamın karakteri üzerine etkilerini sezip, yüreğinin hala sevgi dolu olduğunu görüp seviniyoruz. Anlatı ilerledikçe Umut’un yaşamındaki dramı, babası ile ilişkisini ve Güneş’in dedesini tekerlekli sandalyeye bağlayan o gece yaşananları da kavrarız. Güneş’in dedesinin dilinden turna kuşlarına neden rehber dendiğini öğreniyoruz.
Dedenin kimi sözleri tam uzun uzun düşünmek ve sınıf içinde konuşmak için, birini örnekleyeyim:
“Dünya, üstüne bastığımızda değil, üstünde olduğumuz için mutluluk duymadığımızda incinir.” Bir diğeri şöyle: “Her şeyi kaybettiğimizi sandığımız zamanlarda, sahip olduğumuz şeyleri hatırlamak bir armağandır.”
Eserin dili, derinliği, akıcı üslubu, hüzünle umudun içi içe geçmiş öyküsü, doğanın baş tacı edilişi, dile gelen doğa, bu dili duyan kulakların varlığı, kayıpların içinde gizli armağan olabileceği düşüncesini işleyişindeki zarafet ve sonunda vardığı umutlu ruh hali, Günlerden Bir Gün’ü hazla okunan bir eser yapmış. Dilerim kıymeti bilinir.
Edip Cansever’in dizeleri ile veda edeyim
Kuş olsun/İnsan olsun/Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı/İşte.
Sevgiyle, kitapla , doğayla kalın Nisan ayında.