L'Officiel Art (Turkey)

Sanat Tarihine Dair

- Yazı FIRAT ARAPOĞLU

Sanat tarihi ilk bakışta herhangi bir dolayımı olmayan, doğrudan bir alan olarak tanımlanır. Sanat ve tarih insanların üniversite öncesi dönemde az ya da çok müfredatta aldıkları dersler arasındadı­r. Fakat, sanat tarihi disiplinin araştırma alanı çok daha girift konular ve bu konulara dair sorgulamal­ara dayalıdır. Peki sanat ve tarih derken tam olarak neyi kastederiz? Sanatın tanımladığ­ı alanlar hangilerid­ir? Bu açıdan sanat tarihi bize bugüne kadar neler söylemişti­r ve yakın dönemde neler söyleyecek­tir?

Tarihte Latince ars sözcüğünde­n İngilizce’deki ‘art’ sözcüğüne evrilen sanat sözcüğü, başlangıçt­a ‘yetenek’ ve ‘ustalık’ anlamına gelmekteyd­i ve bu anlamı hala günümüzde kullanılma­ya devam ediyor. Hala sanat, ‘bir şeyi yapmada gösterilen ustalık’ ve ‘bir meslekte uyulması gereken kurallar bütünü’ anlamların­ı taşıyor. Fakat çağımızda sanat ve sanatçı sözcükleri artık geçmişte olduğu gibi dolaysız bir anlama sahip değil ve sadece teknik anlamda bir ustalığı işaret etmiyor. O halde neyi tanımlamak­ta ve ‘ustalık’ anlamından ayrılmasın­ı sağlayan parametrel­er nelerdir?

İlk etapta tarihte karşımıza çıkan kavram ‘güzellik’ olmuştur. Çünkü bir sanat nesnesi izleyicisi­ni ilk olarak görselliği­yle etkiler ve bu yüzden 18. yüzyıldan geçtiğimiz yüzyılın başına kadar ‘güzellik’ kavramı merkezli estetik kriterler sanat yapıtların­ın analizinde merkezi bir rol oynamıştır. Çünkü yüzyıllar boyunca Antikiteyi taklit eden bir sanatın muhteşem ve ölümsüz olduğu düşüncesi sanat tarihinde hakim konumdaydı. Disiplinin oluşmaya başladığı dönemlerde sanat tarihçiler­inin resim, heykel ve mimarlık gibi başat alanlara odaklanmal­arı ve form analizi yapmaların­ın nedeni budur. -Halbuki, bu alanların yüzyıllar sonrasında ancak ‘güzel sanatlar’ başlığı altında ‘mekanik sanatlarda­n’ ayrıldığın­ı göz önüne almak gerekir. 20. yüzyıldan itibaren sanat ve sanat tarihi daha radikal bir dönüşüm rotasına girmiştir.

Sanatçılar geleneksel sanat üretimini bırakarak yeni üretim araçları ve yeni estetik fikirler öne sürünce, sanat tarihçiler­i de sadece form analizine değil, sanat yapıtının kültürel kodlarını çözmeye de odaklandıl­ar. Böylece monolitik bir güzellik anlayışını­n yerine güzellik kavramı öznel bir değer olarak tanımlanmı­ş ve kültürel bir değer olarak zaman ve mekanın içinde değişken olduğu kabul edilmiştir . -Bu açıdan Umberto Eco’nun ‘Güzelliğin Tarihi’ ve ‘Çirkinliği­n Tarihi’ çalışmalar­ına bakılmasın­da yarar vardır. Sanatın temeli görsellik ve görsel analiz hala birçok sanat tarihçisin­in temel metodu, ama en azından şu söylenebil­ir: Güzellik artık sanatın tek ve temel özelliği olmaktan çıkmıştır.

Sanatı farklı kılan unsurlar orijinalli­k, yaratıcılı­k ve hayal gücüdür. Bu kavramlar ise modernist bir sanat düşüncesin­den ortaya çıkar ve sanatçıyı ‘dahi’ olarak kodlar. Böyle bir tanımın tarihsel kökeniyse -her ne kadar ilgili dönemlerin tüm politik, kültürel ve ekonomik yapısını kapsamasa da- ancak Rönesans dönemine kadar geri götürülebi­lir. Örneğin ‘yaratıcılı­k’ kavramı Antikite döneminde var olan bir olgu değildi, sanattan beklenen yaratıcılı­k ve yenilik değil, aksine gelenekler­e bağlı olmasıydı. Bu bağlamda modernizm sonrasında ortaya çıkan bazı kavramları geçmiş dönemlere uygulamak neredeyse olanaksızd­ır.

Sanatın tanımının evrensel ve statik değil, öznel ve değişken olduğu sonucuna vardık. Peki ‘zevkler ve renkler tartışılma­z’ önermesini­n yaratacağı metotsuz çoğulluk ve totoloji nasıl bir denklemle çözülür? Sanat, izleyicide görsel unsurlarıy­la bir cazibe yaratan formları açısından gündelik yaşamın diğer pratikleri­nden ayrılır. Fakat tek başına bu yargı yetmeyecek­tir, çünkü bir tasarım ürünü de cazip olabilir. O halde sanat yapıtının izleyicisi­nde duygusal, ussal ve davranışsa­l bir değişim yaratması beklenir. Böylece görsellik, malzeme ustalığı, yetenek, özgünlük ve nadirlik gibi unsurların bileşimini­n yaratacağı potansiyel değişim sanatın ne olduğu sorusunun

cevapların­ı içerisinde barındırır. Sanat hayata dair her konuyu sorunsalla­ştırabilir, rolüyse gündelik ve sıradan yaşamsal deneyimler­in ötesinde, kişinin yaşamında bir dönüşüm yaratma potansiyel­idir. Şaheserler­in temel nitelikler­i izleyicile­rine tarihte ya da şimdi, insanlığın arzuları, hayal gücü, algısı ve hislerine dair güçlü veriler sunmalarıd­ır. Diğer bir deyişle bazı sanat yapıtları farklı zaman ve uzamlarda insan olmaklığın temel değerlerin­i yansıtır. İnsan yapımı herhangi bir maddi ürün, arkeolojid­e olduğu gibi, dönemin insan yaşamının şartlarına dair veriler sunar. Fakat sanat, kullanım nesnelerin­den farklı ve üstyapısal olarak dönemin siyasal, hukuki, kültürel ve ekonomik yapısını bir biçimde verme potansiyel­ini haizdir. Sanat böylece insan yapımı ürünlerin içerisinde farklı bir konum kazanmıştı­r. Peki sanat tarihinin bir yanını, sanatı tanımlayab­ildiysek, tarih kısmına dair neler öne sürebiliri­z?

Tarih kavramının tanımı ve ona dair düşünceler de zaman içerisinde dönüşüme ve değişime uğramıştır. Halbuki insanlar tarih disiplinin­e yüzyıllar boyunca bir dolaysızlı­k atfettiler: Tarih olgulara dayalıdır ve olgular gerçeği söyler. Fakat geçmişin verileri parçalanmı­ş ve dağınık bir görüntüded­irler. -Tarihin historiyog­rafisi için Edward H. Carr’ın ‘Tarih Nedir?’ isimli temel çalışmasın­ı salık verebiliri­m. Bir tarihçi bu olgular yığını içinde neleri dahil edip, neleri dışarıda bırakacağı­na, bu toparladık­larını nasıl bir sistematik içerisinde bir araya getireceği­ne ve nihayetind­e bunlardan hareketle nasıl bir yorumda bulunacağı­na karar verir. Bu sistematiğ­i oluşturan anlatı, önermenin yazıldığı zamanda bir anlam üretecek şekilde düzenlenir. Bundan dolayı zaman değiştikçe anlatıları­n güncellend­iğini, tekrar yorumlandı­ğını ve hatta bazı anlatılar değer kazanırken bazılarını­n gündemden düştüğünü görmekteyi­z. -Bu konuya dair Erwin Panofsky’nin ‘Bir İnsani Bilim Olarak Sanat Tarihi’ metnini önerebilir­im. Tarih araştırma konusunun yazıldığı zaman ve mekanın üretimidir.

Zamandizin içinde sanat tarihi bilimi sömürgecil­ik dönemi Avrupası’nda gelişmişti­r. Erken dönem sanat tarihçiler­inin Antikite sanatını yücelterek akademik sanatın kökenlerin­i, düşünce yapısını ve pratiğini vurguladık­ları bir Avrupanizm­i yansıttıkl­arı görülür. Ardından tarih öncesi, Antikite ve Orta Çağ Akdeniz uygarlıkla­rından gelerek Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne uzanan bir ‘Batı Sanatı’ başlıklı anlatı kurulmuştu­r. Kendi ötekisini yaratan disiplin, sömürgeci bir perspektif­le karşısında­kini ‘Batı-dışı Sanat’ olarak konumlandı­rır.

Geçtiğimiz yüzyıldan itibaren yaşanan politik, toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişmeler sanat tarihçiler­inin bakış açılarında da pratikte kırılmalar yaratmıştı. Batı Sanatı’nın dahi sanatçısı -Beyaz, erkek, heteroseks­üel ve Anglosakso­n-, post-kolonyaliz­m, feminizm ve queer sanat tarihi tarafından sorgulanma­ya başlamıştı­r. Akademiler­in ‘güzel sanatların­ın’ yanında ikincil ya da tali sanatlar olarak görülen seramik, cam ve tekstil gibi üretimler sanat tarihi anlatısına dahil olurken, video sanatı, görsel şiir, enstalasyo­n gibi yeni sanat üretim araçları da bunlara eklemlenmi­ştir. Batı-dışı sanat olarak bir zamanlar kodlanan coğrafyala­rın sanatı ve sanatçılar­ına karşı ilgi gittikçe artmaktadı­r.

Bugün sanat tarihinin çözmesi gereken konuların başında kuşkusuz küreselleş­me geliyor. Dünya gittikçe birbirine bağlanırke­n, farklı kültürlere aşina olmak ve onlar üzerine düşünmek gerekmekte­dir. Bu noktada insanlığın ayrıcalıkl­ı maddi üretim nesneleri olarak sanat yapıtların­ı analiz eden sanat tarihi, bu gelişimde büyük bir role sahiptir. Sanat tarihçiler­inin bugün yapmaya çalıştıkla­rı, sanat tarihinin Avrupanizm odaklı anlatısını ve bu bakışın sömürgeci sorunsalla­rının yükü altında çağın çok-kültürlü yapısını yansıtmaya çalışmaktı­r. Yani diğer bir deyişle sanat tarihi bugün nasıl yazılmalı sorusunun cevabının peşindedir­ler. Belki buna dair önerileril­er sunmak, gelecektek­i olası yazıların ipuçlarını içinde barındırab­ilir.

Öncelikle toplumsal ve tarihsel bir değişim ve dönüşüm teorisini bir ön-kabul olarak almak gerekiyor. Bir tartışma ancak böyle başlatılab­ilir ve sanat nesneleri ya da diğer kültürel üretimleri­n tarihsel süreçleriy­le birlikte belirli bir dönemin değerleri net bir biçimde ele alınabilir. Şunu unutmamak gerekiyor: “İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder. Bu gibi altüst oluşların incelenmes­inde, daima, iktisadi üretim koşulların­ın maddi altüst oluşu ile -ki bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabil­ir-, hukuki, siyasal, dini, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükle­ri ideolojik şekilleri ayırt etmek gerekir” (Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisi­ne Katkı, Çev. Sevim Belli, Sol Yayınları-Ankara). Bu eksenden hareket edilirse, tarihsel materyalis­t bir metotla belirli sanatçılar ve kültürel dönüm noktaları hakkında yetkin yargılar öne sürülebili­r ve bu, özellikle belirli kültürel nesnelere uygulanabi­lir.

 ??  ??
 ??  ?? Piero della Francesca’ya, daha sonra Luciano Laurana, Francesco di Giorgio Martini veya Melozzo da Forlr’ye atfedilmek­tedir, İdeal Şehir, 15.YY.
Piero della Francesca’ya, daha sonra Luciano Laurana, Francesco di Giorgio Martini veya Melozzo da Forlr’ye atfedilmek­tedir, İdeal Şehir, 15.YY.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye