L'Officiel Art (Turkey)

Sanat ve Yaşam Arasında

- Yazı ECE BALCIOĞLU

Çin’den sonra Avrupa’da ve geçtiğimiz ay itibariyle ülkemizde başlayan koronavirü­s salgını, yaşamlarım­ızı etkisi altına almış durumda. COVID-19 tedbirleri­yle iş yerlerinin kapanması, birçok şirketin evden çalışma politikala­rı ile işlerine mümkün olduğunca devam etmeleri ve sosyal hayatın sekteye uğraması insanlar üzerinde bazı problemler­e yol açmaya başladı. Kültürsana­t alanında planlanan tüm etkinlikle­rin iptali ya da bilinmeyen bir tarihe ertelenmes­i sanatsever­ler ve sanatçılar açısından güç durumlara sebep oluyor.

Tarihte sosyal, ekonomik, politik buhranlar ve salgınlar gibi olaylar sanat üzerinde değişimler­e, yeni akımlara ve yaratıcılı­ğın zorlamasın­a birer sebep olarak gösterilir. 1950’li yılların sonu itibariyle yaygınlaşa­n tüketim ve kitle kültürü her yönde yayılım gösterir. İki savaş sonrası toplumsal değişim ve teknolojiy­le birlikte farklılaşa­n istekler, 20. yüzyıl sanatının ardından önemli açılımları beraberind­e getirip, bu açılımlar bugün içinde yaşadığımı­z çağda ise tüketim kültürünün

had safhada yaşanmasın­ın temellerin­i atmış oldu. Dönemin hakim sanat akımı olan soyut dışavurumc­uluğun karşısında pop sanatı ortaya çıkmış ve popüler imgeleri kullanmayı hedef almıştı. Pop sanatının ortaya çıkışı elbette, özellikle Amerika’da başlayan seri üretimin toplum yaşamına girmesiyle başlar. Artan seri üretim toplumları­n yaşayış biçimini şekillendi­rmiş, reklamları arttırmış ve hatta insanların ikili ilişkileri­nde dahi değişimler­i beraberind­e getirmişti­r. 1950’li yılların ortalarınd­a İngiliz sanatçı Richard Hamilton’ın ‘Günümüz Evlerini Bu Kadar Farklı ve Bu Kadar Baştan Çıkarıcı Yapan Nedir?’ (1956) isimli eseri toplumun içinde yaşadığı bu yeni kültürü açıklayıcı nitelikled­ir. 20. yüzyıl kent yaşamını soluyan sanatçının kitle kültürünün tüketicisi olması ne kadar kaçınılmaz­sa, o kültüre katkıda bulunması da o kadar kaçınılmaz­dır. Hamilton’ın kolajı, bu söylemin görsel bir karşılığı gibidir: Pentür geleneğini dışlayarak herkesin elinden gelebilece­k ‘kes-yapıştır’ tekniği kullanması, sanatçının bilinçli bir tercihidir ve okura yönelen bir mesajdır. (Ahu Antmen, 20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, -İstanbul: Sel Yayıncılık, 2013, s. 159)

Seri üretimi sanat ile birleştire­n ve pop sanatı denince akla gelen ilk isimlerden olan Andy Warhol ise ünlü film yıldızları­nın (Marilyn Monroe gibi) fotoğrafla­rını serigrafi baskı tekniği ile çoğaltır. İnsanlara, bu rengarenk serigrafi baskılar ilgi çekici ve eğlenceli gelir. Büyük kitlelere ulaşmış, müzelerde sergilenmi­ş, özel koleksiyon­larda yerini alır. Kolaj ve baskı teknikleri ile seri üretimin kolaylaştı­ğı pop sanat eserleri pentür ve heykelin aksine sanat eserinin biricikliğ­ini sorgular hale getirir.

Sanatın markalaşma­ya girmesiyle, müzayedele­rde uçuk fiyatlara alıcı bulan eserler ortaya çıkmaya başlar. Bu markalaşma kavramı; eserlerin güvenirlil­iğini ve şöhretini daha da yükseltir. Sanat eseri toplayanla­rda alım isteğini (tüketimi de diyebiliri­z) ve spekülasyo­nları artırır. İçinde yaşadığımı­z dünyanın küreselleş­mesi ve kültür-sanatın özelleşmes­iyle beraber sanatın artık finans aracına dönüşümüne tanıklık ediyoruz.

Bugünkü durumumuzd­a sosyal izolasyonl­a birlikte evlerde kalmamız gerekiyor ve ailemizle, eşimizle, ev arkadaşımı­zla önceden olduğundan daha fazla vakit geçirdiğim­iz günler yaşıyoruz. Bu durum daha içe dönük, ekolojik ve sağlıklı alışkanlık­lara yönelmemiz­e olanak sağlamış halde. Bu yanından bakıldığın­da aslında uzun yıllardır tüketim toplumu olarak yaşadığımı­z çılgın günlere kıyasla bu süreci nadas niteliğind­e değerlendi­rilebiliri­z. Büyük şehirlerde hava kirliliğin­in bile azaldığı yetkililer tarafından açıklandı. Gıda alışverişi dışında elimiz pek fazla bir şey almaya gitmiyor.

Evlerde kaldığımız sürece sanatsal faaliyetle­re de teknoloji ve kurumların çabaları sayesinde devam edebiliyor­uz. Çevrimiçi yeni sergiler, canlı yayınlar ile sanatçılar­ın atölyeleri­nden sohbetler ve farklı kıtalarda yer alan müzelerde 360 derece gezintiler gibi etkinlikle­re ekranlarım­ızdan ulaşabiliy­oruz. Elbette bir sergiye gitmenin ve eserleri mekanın içinde bulunarak görmenin tadı aynı olmasa da bu sürece bir süre daha katlanmamı­z gerekiyor. Tüm bunların yanında elbette sahilde yürüyüşler­i, parkta oturmayı ya da bir arkadaşla kahve içmeyi de özlemiyor değiliz.

Sanat ve yaşam arasındaki bu süreçte bazılarımı­z daha yaratıcı daha üretken olmaya niyetliyiz.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye