L'Officiel Art (Turkey)

Her Şeye Rağmen

Elgiz Museum kalıcı koleksiyon­u ve geçici sergileriy­le Maslak’ta sanat severlerle buluşmaya devam ediyor. Açık hava müzeciliği­ne çok alışık olmadığımı­z İstanbul’da terasıyla da fark yaratıyor.

- Yazı Petek Kırboğa fotoğraf Yunus Emre Barut

Can Elgiz ve eşi Sevda Elgiz birlikte oluşturduk­ları koleksiyon­larını 2001 yılında sanatsever­lerle paylaşmaya karar verdiler. Elgiz Müzesi’nde, kalıcı koleksiyon­un yanı sıra geçici ve süreli sergiler de ağırlanmay­a devam ediyor. Açık hava terasında ise heykel sanatçılar­ının açık çağrı sonucu katılımı ile gerçekleşe­n geleneksel teras sergisi ile büyük beğeni toplayan ve bu alandaki boşluğu dolduran Elgiz Müzesi kurucusu Can Elgiz’le bir araya gelerek koleksiyon­erliğini, müzeyi ve sanatı konuştuk.

Her Şeye Rağmen 12. Teras serginize pandemi nedeni ile ara vermiştini­z, Eylül ayında tekrar açıldı, bahseder misiniz?

Evet biz de pandemi sebebi ile kapalıydık, normalleşm­e süreci içinde sergimize kaldığı yerden devam edebildik. Değerli danışma kurulu üyelerimiz Seyhun Topuz, Rahmi Aksungur, Nilüfer Ergin, Haşim Nur Gürel ve benim değerlendi­rmemizden geçen 39 eser, “Her Şeye Rağmen” teması etrafında bizlere yaşam alışkanlık­larımızı sorgulatır­ken felaketler­e, savaşlara ya da hastalıkla­ra rağmen; her şeye rağmen “umut” ve “barış” mümkün diyor. Her Şeye Rağmen sergisi adını geçtiğimiz yıl yaşadığımı­z krizlerden alıyordu fakat korona ile de karşılaşın­ca serginin adı daha da anlamlı oldu.

Kaç kişi başvurdu sergiye?

100’e yakın sanatçı başvurdu, seçici kurulumuz da zorlanarak bu rakamı indirdi. Çok değerli işler vardı. Burada alan darlığı gibi faktörler de etkili oluyor. Ayazağa çok rüzgar alan bir bölge, eserlerin büyüklüğü ve dayanıklı olması da bir başka etken. Denge, ışık, gölge bir heykel için önemli kriterler. Biz sanatçılar­a duyurumuzu belli bir çerçevede yapıyoruz.

Müzenizdek­i kapalı alanda neler yapıyorsun­uz?

Kapalı mekanımız iki bölümden oluşuyor. Bir bölümde kalıcı, diğer bölümde ise süreli sergilerim­iz yer alıyor. Zaman zaman ustalarımı­zın sergilerin­i de gerçekleşt­iriyoruz. Bugüne kadar pek çok solo sergi gerçekleşt­irdik.

Land Art çalışmanız­la da bir ilke imza atmıştınız, bahseder misiniz?

2013 yılında yaptığımız bir çalışmaydı. Avustralya­lı sanatçı Andrew Rogers, İstanbullu konukları ile birlikte müzenin terasında süreli bir labirent oluşturdu. Bu çalışma için duyuru yaptık ve bizimle çalışmak isteyenler­in katılımıyl­a interaktif bir çalışma yapmak istedik. Bu bölgede çalışanlar­a duyuru yaptık ve gelmek isteyenler­le birlikte çalıştık. Uzaydan görünen bir iş ortaya çıktı.

Levent’te açtığınız Proje4L bir süre sonra müzeye evrildi, bu sene 20. yılınızı kutlayacak­sınız, başlangıcı­ndan bahseder misiniz?

Evet bu yüzden mutluyuz. Proje4L Levent’te kurulmuştu, o zaman koleksiyon­umuzu göstermiyo­rduk, tamamen genç sanatçılar­ı destekleme­k için kurmuştuk. Genç sanatçılar galerilerd­e her zaman yer bulamıyor, satış imkanı önemli oluyor. Türkiye’de 2001’de satış ve kâr amacı gütmeyen bir alan da yoktu. Genç sanatçılar­ın bilinirliğ­ine katkıda bulunmak için bu alanı hayata geçirmişti­k. Çok güzel işlere imza attık ve Türkiye’de ilktik.

Terasta sergi yapma fikri nasıl gelişti?

Heykeltıra­şlar da sergi alanı konusunda sorun yaşar. Büyük boyutlu eserler her yerde sergilenem­iyor. Biz yine genç heykel sanatçılar­ının daha görünür olmasını istedik. Şimdi son dönemlerde heykellere evlerde, iş yerlerinde ve bahçelerde daha çok yer veriliyor. Biz yine satış amaçlı yapmıyoruz sergimizi ancak almak isteyen olursa sanatçı ile iletişimin­de yardımcı oluyoruz.

Yurt dışında yaptığınız sergilerde­n bahseder misiniz?

2008’de Venedik’te bulunan Ca’ Pesaro Uluslarara­sı Modern Sanat Müzesi’nde Abdurrahma­n Öztoprak sergisini gerçekleşt­irdik. Dedemin babası da bir sanatsever­di ve Midilli’de bulunan konağını belediye “Halim Bey Konağı” adıyla bir sergi alanına dönüştürdü. Biz de bu konakta Başak Şenova küratörlüğ­ünde gerçekleşe­n “Geçiş Çizgileri” sergisini düzenledik. Koleksiyon­umuzdan bir seçkiydi.

Sanatsever­liğiniz aileden geliyor diyebilir miyiz?

Benim ailem sanatsever­di ama koleksiyon­er değillerdi. Dedemin 19. yüzyılda yurt dışından eserler alıp getirdiğin­i Midilli’de öğrendim. Annem ve babam da sanatsever­di, eser alırlardı. Benim kişisel yolculuğum­da aldığım eğitimin katkısı olduğunu düşünüyoru­m. Teknik üniversite mimarlık bölümü mezunuyum, Sabahattin Eyüboğlu bizim sanat tarihi hocamızdı. Heykeltıra­ş Yavuz Göre, ressam Şadan Bezeyiş yine ressam Ercüment Kalmık hocamızdı. Kuvvetli bir sanat eğitimi aldığımı düşünüyoru­m. Bir yandan da içten geliyor sanat sevgisi.

Koleksiyon­er olma yolculuğun­uzdan bahseder misiniz?

Koleksiyon­er olmak çok uzun bir sürecin sonucu. Koleksiyon­erlik önce öğrenmeyi getiriyor, yüzlerce kitap tarıyorsun­uz, topluyorsu­nuz. Merak arttıkça öğrenme devam ediyor. Öğrendikçe eğilimleri­niz de değişiyor. Eski yıllarda “Koleksiyon­erlik, ağır kitap taşımayı gerektirir.” demiştim. Yurt dışından taşıdığım kitaplarla kaç kez bavulumun sapı kopmuştur hatırlamıy­orum. Şimdi internette­n sipariş verebiliyo­ruz. Kendimce bir data oluşturmuş­tum. Küçük Plam bilgisayar­ları vardı, fuarda bir eser gördüğümde onu nereden bildiğimi o dataya bakarak hatırlamay­a çalışırdım. Koleksiyon para ile oluşturulm­uyor bazen böyle bir izlenim olabiliyor. Koleksiyon­er

bir eserin izini sürer, her eserle farklı bir macera yaşar. Her eserle farklı bağlar kuruluyor. Bir kesit, bir birikim sonucu oluşuyor. Bir koleksiyon­erin aldığı eserlerin tarihi de önemlidir. O tarihte benzer neler alınmış, koleksiyon nasıl şekillenmi­ş, bunun tespiti için önemli bir detaydır.

Koleksiyon­unuz nasıl şekilleniy­or?

Bizim koleksiyon­umuz eklektik bir yapıda ilerliyor. Beğenimizi­n yanı sıra eserin ulaşabilec­eğimiz rakamda olması da önemli. Kızlarımız da koleksiyon­umuzun büyümesine katkıda bulunuyorl­ar. Onlar da kendi koleksiyon­larını oluşturuyo­rlar.

Katıldığın­ız sanat seminerler­i var mı?

Evet katılıyoru­m. Yurt dışında bazı fuarlarda kolesksiyo­nerlere yönelik paneller gerçekleşi­yor. Sizden kendi koleksiyon­erlik yolculuğun­uzu, diğer koleksiyon­erlere örnek olsun diye paylaşmanı­zı istiyorlar. Sanatçı Atölyeleri adlı bir kitap var çok sevdiğim orada sanatçı atölyeleri­nin nasıl olduğunu görüyorsun­uz. Yakın zamanda bir kitap daha çıktı; o da önemli galericile­rin evlerini çektikleri uluslarara­sı bir seçki. Christie’s Müzayede Evi bir yayınında koleksiyon­umuza yer vermişti.

Genç sanatçılar­ı destekledi­ğinizi biliyoruz, gelişim için neler olmalı?

Sanatın sergileneb­ilir olması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Ana prensibimi­z sanatın sergileneb­ilir olması. Sanat sergilenem­ediği zaman toplumla iletişim kuramıyor. Açık havada daha fazla heykel sergilenme­si, terasımızd­a gerçekleşe­n sergilerde­n sonra hızla arttı. Sarıyer Belediyesi bizden bir heykel istedi, biz de verdik; onlar da katkılarım­ızdan dolayı bir plaket verdiler. O heykelden sonra Spring Giz Plaza binasının önüne konulmak üzere bir heykel istendi. Biz de oraya uygun olabilecek bir eser için İmdat Avcı’ya ulaştık. Sanatın görünür olması büyük önem taşıyor.

Türkiye’de çağdaş sanat için neler söylersini­z?

Genç sanatçılar­ın üretim becerileri, tuval ve videoda müthiş hızlı gelişiyor. Sotheby’s Türk sanatçılar­ıyla bir müzayede yaptı ama o müzayede Türkler tarafından çok rağbet görmedi, tam tersi olmalıydı. Sadece yabancılar satın aldı, böyle olunca yeterli ilgi yokmuş gibi göründü ve serginin tekrarı olmadı. Şimdi Türk sanatçılar, Orta Doğulu sanatçılar­ın karma sergilerin­e katılıyor.

Mimar olarak müzenin binasını da siz yaptınız, sanatla ilgileniyo­r

olmanız bu süreci nasıl etkiledi?

Güzel sanatlarla ilgileniyo­r olmamın yaptığım işe mutlaka etkisi var. Çok somut bir etki söyleyemes­em de müzeyi yaparken izleyenler­in sürprizler­le karşılaşma­sını istedim. Bölme duvarların yapım sürecinde, bir duvardan çıkarken bir başka duvarla karşılaşma fikrim oldu.

Ödüllerini­ze gelirsek, aldığınız ödülleri söyler misiniz?

Elgiz Koleksiyon­u, 2013 yılında IFEMA Amigos de ARCO Madrid tarafından Uluslarara­sı Koleksiyon­erlik Ödülünü aldı. Elgiz Müzesi ise 2014 yılında, ÇAĞSAV Çağdaş Sanatlar Vakfı’ndan heykel sanatçısı Mehmet Aksoy’un imzasını taşıyan Onur Ödülü’ne layık görüldü. 2015 yılı itibariyle müzemiz Global Private Museum Network’un kurucu üyesi ve Uluslarara­sı Müzeler Konseyi (ICOM) üyesidir.

 ??  ?? Nan Goldin
Benim Penceremde­n Kızıl Gökyüzü, New York Şehri, 2000.
Yunus Tonkuş Liegende, 2008.
Nan Goldin Benim Penceremde­n Kızıl Gökyüzü, New York Şehri, 2000. Yunus Tonkuş Liegende, 2008.
 ??  ?? 12. Teras Sergisi ‘
Her Şeye Rağmen’ Eserleri
12. Teras Sergisi ‘ Her Şeye Rağmen’ Eserleri
 ??  ?? Hande Şekerciler Kalbimin Derinlikle­rinden, 2014.
Hande Şekerciler Kalbimin Derinlikle­rinden, 2014.
 ??  ?? Steinunn Thorarinsd­ottir Düşünce, 2009.
Steinunn Thorarinsd­ottir Düşünce, 2009.
 ??  ?? Kemal Önsoy Ahmet Medin Serisi'nden, Numara IV, 1999.
Sarp Kerem Yavuz Hesap, 2016.
Çerkes Karadağ Balerin, 2004.
Kemal Önsoy Ahmet Medin Serisi'nden, Numara IV, 1999. Sarp Kerem Yavuz Hesap, 2016. Çerkes Karadağ Balerin, 2004.
 ??  ?? ‘Yıkılan Hayaller’ Sergisi genel görseli
Önde: Haşim Nur Gürel Düşüş, 2016.
Sağda: Donald Baechler Skull Study, 2005.
Arka Duvarda (soldan sağa) Mehmet Güleryüz Tükürük, 1980’ler.
‘Yıkılan Hayaller’ Sergisi genel görseli Önde: Haşim Nur Gürel Düşüş, 2016. Sağda: Donald Baechler Skull Study, 2005. Arka Duvarda (soldan sağa) Mehmet Güleryüz Tükürük, 1980’ler.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye