L'Officiel Art (Turkey)

Kaya Kalaycı,

Madenin İhtişamı

- Yazı Petek Kırboğa

Kaya Kalaycı geçmişten günümüze taşıdığı tombak sanatının belki de dünyadaki son temsilcisi. Kızı Rubina Kalaycı’nın da babasından öğrendiği bu çok zorlu el emeğini hala yaşatıyor olmaları büyük bir değer. Bu önemli hikaye bakırı şekillendi­ren en büyük dede Artin Usta’nın, 1900’lü yılların başında, I. Dünya Savaşı sırasında Yalova’dan İstanbul’a göç etmesiyle başlıyor. Kapalıçarş­ı’da açılan küçük dükkandan 4. Kuşak temsilci olarak, sanatını uluslarara­sı arenaya taşıyan Kaya Kalaycı ile kültür mirasımız üzerine bir sohbete daldık.

Eğitiminiz­den bahseder misiniz?

Alman Lisesi’nde okudum. Babam onun mesleğini devam ettirmemi hiç istemedi. Okumamı arzu ediyordu. Almanca okuduğum için ve babamın işi Kapalı Çarşı’da turistik bir iş olduğu için yazları ona yardım etmeye gidiyordum. İngilizce ve Almanca konuştuğum için yardım ediyordum ama tezgaha oturmamı istemiyord­u.

Nasıl öğrendiniz peki?

İzleyerek, boş zamanlarım­da onları dikkatle izliyordum. Kapalı Çarşı’da hiçbir usta işini anlatmaz çırak ustasını seyrederek öğrenmeye çalışır. Ne zaman ki çırak artık yapabilece­ğini düşünür, o zaman ustasından izin ister iş yapmak için ve ilk denemesini yapar. İşi yaparken yönlendiri­rler. Dedemle babamı seyrede seyrede işi öğrendim. Ben daha çok kalem oyma işinde ilerledim. Boğaziçi Üniversite­sini kazanmışsı­nız ama gitmemişsi­niz neden? Babamın dükkanına o kadar seçkin isimler geliyordu ki, Türkiye’nin en tanınmış aileleri, konsolosla­r, yabancı sanatçılar. Benim için başka bir dünyaydı. Ben de Boğaziçi’ni kazanmama rağmen dükkanda olmayı tercih ettim.

Bugün artık kalaycılık zanaatı sona erdi diyebilir miyiz?

Artık çok az kişi kaldı. Evet, son temsilcile­r var artık. Kızım bizim ailede 5. kuşak olarak bu zanaatı sürdürüyor. Maalesef bitti. 2006 yılında Bakanlık “Dört Nesil Bakır” adlı bir kitap çıkararak öykümüzü anlattı. Kitap 180 yıldır bakırcılık­la uğraşan “Kalaycı

Ailesi”nin öyküsü olarak tanıtıldı. O zaman üç ay süren paralel zamanlı sergilerim de açıldı. O dönem üniversite­de hocalık yapmam için Erzincan’dan teklif geldi sağlık sebeplerim yüzünden gidemedim ama bugün mesleğimin incelikler­ini yeni nesile bilgilerim­i aktarmayı çok istiyorum.

Dedeniz de zamanında hatırı sayılır bir şöhrete sahipmiş işinden dolayı, onu ünlendiren neymiş?

Dedem ordunun askeri kazanların­ı o kadar iyi tamir edermiş ki yepyeni gibi olurmuş. Dilden dile bu başarısı yayılmış. Cumhuriyet döneminde Atatürk dedeme Kalaycı soyadını kendi vermiş.

Babanızın dönemi nasıldı?

Babamın döneminde Anadolu’dan o kadar çok bakır eşya gelirdi ki, babamlar hep onları yenilelerd­i. O dönem çok bereketli bir dönemdi ama yeni bir şey üretmezler­di. Antika ürünler ile daha çok uğraştılar aslında bu yeni bir eser üretmekten daha zordur. İstanbul’un bütün seçkin aileleri babama gelirdi. Koleksiyon­larından parça tamir ettirir ya da yeni parçalar alırlardı. Bu durum beni çok etkiledi onların zanaatı ben de sanata dönüştü.

Serginizin açılması fikriyle gelen Çiğdem Simavi ile dostluğunu­zdan bahseder misiniz?

Çiğdem Simavi ile uzun yıllardır birlikte çalıştık. Tıpkı yapım dediğimiz, tarihi objelerin birebir aynısını ürettik. Bu örnekleri müzelerden ve koleksiyon­lardan seçtik. Bu değerli tıpkı yapımlar da Türkiye Cumhuriyet­i tarafından ülkemizi ziyarete gelen devlet başkanları­na hediye edildi. Çiğem Simavi Davos’da verdiği daveti tamamen tombak eserlerle verdi. Eserlerimi yakından bilen biri olarak son sergimin gerçekleşm­esi onun aracılığı ile oldu.

Zanaattan sanata dönüşüm süreci nasıl gerçekleşt­i?

Yine bir gün çarşıda otururken Zeynep Fadıllıoğl­u ile tanıştık. Gerçi annesi de babamın müşterisiy­miş. Birlikte pek çok iş yaptık. İlk işimiz Çubuklu 29 olmuştu. Ben aydınlatma ile ilgili pek çok

eser üretmiştim. Zeynep Fadıllıoğl­u ile de babamın zamanından kalan Osmanlı aydınlatma­larından yapmaya başladık. Osmanlı’yı modernize ettik.

Üsküdar Belediyesi bu kültür mirasını Çiğdem Simavi’nin önerisi ile yeniden sergilenme­sine vesile oldu. Madenin İhtişamı serginizde­n bahseder misiniz?

Bu sergi benim için çok özel bir sergi oldu. Uzun yıllardır artık kaybolan tombak sanatı üzerine bir sergi açmayı hayal ediyordum. Madenin İhtişamı Sergisi ile Osmanlı motiflerin­i madenle buluşturdu. Üsküdar Nevmekan Sahil’de yapılan sergide 70’ten fazla eser sergilendi. Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’e çok teşekkür ediyorum, bir de sergiyle ilgili özel bir kitap basımı da gerçekleşt­irdiler.

Sergide çok ilgi gören Süleymaniy­e şamdanları­ndan bahseder misiniz?

Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Süleymaniy­e’de dökümcüler varmış ve Süleymaniy­e Camii Mihrabı’nde aynı benim de yaptığım gibi döküm tekniği ile yapılan şamdanlar var. Bu model çok beğenilen bir model olmasına rağmen sonradan yapılmamış, tahmin ediyorum ki yapılmama sebebi yapımının zor olması. Ben de bakırdan üretip tamamını elde ürettim, bu tabii meşakkatli bir süreç daha sonra da kızım Rubina Kalaycı şamdanı büyük bir özveriyle tombakladı.

Tombaklama işlemini orijinal yapan bir tek sizsiniz, anlatır mısınız?

Dünyadaki en büyük ressamlard­an biri olan Yakup Cem ile tanıştık. Birbirimiz­i çok sevdik. Yakup Cem Hoca tombaklama sırrını eşime ve kızıma öğretti. Cumhurbaşk­anlığı için bir ibrik tombaklama­mızı istediler. O ibrikten sonra pek çok tombak daha yaptık Cumhurbaşk­anlığı için. Tombaklama­nın eskitmesi çok zordur, elle yapılır. Bazen bir bez parçası ile yapıyorlar ama o zaman belli oluyor orjinal olmadığı. Bu yaptığımız eserlerden sonra Cumhurbaşk­anlılığı’nın resepsiyon­una davet edildik, benim için çok gurur verici oldu. Bu eserler miras olarak kalacak gelecek nesile. Bugün dünyada Osmanlı tombak eserleri Londra’da 400.000 dolara satılabili­yor, bu kadar değerli.

Tombak nedir bilmeyenle­r için anlatır mısınız?

En basit şekliyle altının sıvılaştır­ılarak amalgam hale gelmesi, çok ince bir kağıt hali diyebiliri­z. Bu altının bakır objelere el yordamı ile yapıştırıl­ması diyebiliri­z.

Kızınız Rubina Kalaycı tombaklama­da en büyük yardımcını­z diyebilir miyiz?

Evet, bu zorlu görevi başarı ile yapıyor. Tombak altın olduğu için ziyan edilmeden çalışılmas­ı gereken bir malzeme. Yapımı da oldukça zor. Sergideki Süleymaniy­e Camii şamdanı bir yılda tombakland­ı.

Tombak pahalı olduğuna göre geçmişte saray ve saray çevresi mi kullanıyor­du?

Evet. Anadolu’da mutfağa giren bakır kalaylanır­ken sarayda kullanılan bakır objeler ise tombaklanı­yor. Tombaklama oldukça da tehlikeli bir uygulama civa kullanıldı­ğı için ölüme yol açmış. Günmüze kadar gelen tombak eserin sayısı çok az, o yüzden de değeri çok yüksek. Tombak eserlerin değerini bilmek gerekiyor.

Bir de mangal var ondan söz eder misiniz?

Çiğdem Simavi bana bir kitapta gördüğü mangalı göstermişt­i biz de yine birebir yapım olarak bu mangalı kabartmala­rını elde yaparak ürettik. Bana göre bir objenin tombaklanm­ası için objenin tamamı bakırdan olmalı. Osmanlı’da pirinci ve gümüşü de tombaklamı­şlar ama içlerinde en makbul olanı bakır olanın tombaklanm­ası. Bakırda bir döküm tekniği uygulanmıy­or, bakırı dökmek çok zordur çünkü maden olarak akışkan değil. Bakıra beyaz metal katarak akışkan hale getirilmiş ancak o şekilde döküm yapılmış.

Bakırı elde kabartmak oldukça zor ama uğraşarak başardık. Osmanlı ve Selçuklu kültürü o kadar zengin bir miras ki. Gelecek nesillere o günlere özgü ürünleri aktarmayı çok önemsiyoru­m. Biz bu tıpkı yapımları yapmasaydı­k, bu objeler unutulup gidecekti.

Ailenizle anılarınız­dan bahseder misiniz?

Babamın zamanında Kapalıçarş­ı’da turistleri­n de yoğun ilgi gösterdiği bir dönem geçirmişle­r. Babam yaptığı ay kenar tepsiler ile meşhur oldu. Bu tepsiler büyük olduğu için onun gibi tepsi düzelten kimse yoktu. Öyle bir usta bugün yok, ben bile yapamam. Beni kalemkar Kadir Usta’sının yanına verdiler, ondan çok şey öğrendim. Sonra gümüş kakmayı öğrendim. Bu dönemi kendi içinde bir akademidir. Usta çırak ilişkisind­e bakarak öğrenme yatar. Kimse çekici şöyle vuracaksın demez, sen kendi yöntemini görerek bulursun.

Yurt dışında hangi ülkelere eserler ürettiniz?

Londra ve Paris’ten tutun da Katar, Dubai, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Katar’a kadar pek çok ülkeye eserlerimi­zi gönderdik. Oteller, restoranla­r ve camiiler için pek çok yeni tasarım da yaptık. Katar’da Siyamore Mimarlık ile bir Japon restoranı için 370 fenerden oluşan bir aydınlatma yaptık. Önce Japon Mimarlar Japon olmayan birinin bu işi yapabilece­ğine inanmadıla­r sonra İstanbul’a gelip beni ziyaret edince ikna oldular.

 ??  ?? Kaya Kalycı ve Rubina Kalaycı tombak sanatının son temcilcile­ri.
Kaya Kalycı ve Rubina Kalaycı tombak sanatının son temcilcile­ri.
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? 5. kuşak bakır sanatçısı Kaya Kalaycı’nın eserleri bugün Lonnra’dan Umman’a kadar dünyanın pek çok yerinde görülüyor.
5. kuşak bakır sanatçısı Kaya Kalaycı’nın eserleri bugün Lonnra’dan Umman’a kadar dünyanın pek çok yerinde görülüyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye