Rabia Güreli
“Sanat Hayata Anlam Katar”
Hipokrat’ın çok sevdiğim bir sözü var: “Sanat uzun, hayat kısa”. İçinden geçtiğimiz zorlu pandemi döneminde hayatın kendisi katmanlara bölünürken, ona yeni anlamlar yüklemek daha da önem kazandı. Bunun için de en çok doğaya ve sanata sığındık. Sadece gözlemden ibaret değil, istatistikler de bu durumu kanıtlıyor. İnsanoğlu kendine iyi gelenin izini sürerken, sanatla yolu daha çok kesişmeye başladı. Böylece yepyeni maceralar doğal akışında mutlu sona ulaştı. Dolayısıyla Hipokrat’ın sözü sanatın gücünü kanıtlarken her çağda geleceğe de not düşüyor. Sanatın etkileşimi, insanlar üzerindeki etkisini sonsuz kılıyor.
Dünyada sanat daha güçlü ve değişken bir yol alırken, Türkiye’de de son yıllarda daha iyi bir noktadayız. Pandemi döneminde birtakım zorluklar yaşansa da adaptasyon süreci hızlıca tamamlandı diyebiliriz. Çevrimiçi ve Çevrimdışı ilerleyen sanat dünyasının, Türkiye’deki en iyi temsilcisi kuşkusuz Contemporary İstanbul. Yıllardır yüzlerce yerli ve yabancı galeri aracılığıyla hepimizi sanatla buluşturan Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rabia Bakıcı Güreli ile kendi kişisel serüveninden yola çıkarak, enine boyuna sanatın bugününü ve geleceğini konuştuk. Özetle, sanatın hayata anlam kattığının altını çizen Güreli’den şehrin heyecanla beklenen en büyük iki sanat etkinliği Step İstanbul ve Contemporary İstanbul’a dair detayları da aldık…
Kişisel olarak sanatla olan bağınız nasıl başladı, nereye doğru evriliyor?
Sanatla küçük yaşlarımdan itibaren haşır neşirdim. Bir tanışma anı ya da zamanı var mı bilemiyorum. Üniversite yıllarımda her zaman bienalleri ve sergileri takip ederdim. Kendimi bildim bileli sanat hayatımda ve hayatı anlamlandırmak için bir yol benim için. İşim gereği sürekli sanatla iç içeyim, iş yaşantım da hayatımın tam ortasında duruyor. Geçmişe dayanan sanat merakım, işimle birlikte daha da arttı diyebilirim. Çok eskilere dayansa da kısaca iş hayatımla birlikte sanatla birlikte yaşamaya başladım ve koleksiyonerlik hikayemin de bu şekilde gelişimini anlatabilirim. 1992 yılından beri İkon Events markamızla, Türkiye ve yurt dışında kongre, etkinlik ve sergiler düzenledik. Bu bir organizasyon işi ama bu işimizi ve tecrübemizi 2002 yılında sanatla birleştirdik. Çok daha önceden, eşim Ali Güreli ile zaten kendi çapımızda koleksiyonerliğimiz ve sanata ilgimiz vardı. Tüm bu hususları birleştirerek dört sene ArtIstanbul markamız ile sanat fuarı yaptık. 2006 yılında da fuarın içeriğini değiştirerek Contemporary Istanbul’u kurduk. Böylece, koleksiyonumuz da gelişti. Eşimin Paris’teki eğitim yıllarından beri süregelen bir sanat tutkusu var. Ben de öğrencilik yıllarımdan beri sergileri bienalleri ve müzeleri takip ederim. İkimizin ortak tutkusu ile koleksiyonumuz gelişti.
İçinden geçtiğimiz şu günleri bir esere dönüştürmek isteseydiniz, ortaya nasıl bir iş çıkardı?
Toplumsal sorunlara ve kadınların toplumda varoluşuna dair politik eserler çıkardı sanırım.
Sanata uzaktan ya da yakından ilgi duyanlara tavsiyeniz neler olur?
Bu süreçte genç Türk sanatçıları ve genç Türk galerileri çok iyi işler ortaya koydular. Step İstanbul gibi genç fuarlar, Base, Mamut gibi genç sanat etkinlikleri her zaman iyi bir başlangıç noktası. Takip edilecek çok sanatçı var. Art Basel gibi büyük fuarlar online alanda da ziyaretçilere açıldı, müzeler de aynı şekilde. Bu yüzden öncelikle eserlere bakarak, onları okuyarak ve bilgi sahibi olarak kendi tarzlarına ve beğenilerine göre şekillendirmeleri gerekiyor.
Şu anda en çok kafa yorduğunuz işler neler?
Her zaman toplumsal konulara ve olaylara odaklanan eserlere ilgim olmuştur. Ayrıca, siyasi içerikli kadının toplumda var olma konusu da özel ilgi alanım. Diğer yandan, şehirleşme üzerine üretilen eserler dikkatimi çekiyor.
Koronavirüs döneminde en çok “Dünya eskisi gibi olmayacak” dendi. Sizce beklenen oldu mu?
Beklenen oluyor ve olacak. Bambaşka bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Eğitimden, bankacılığa, perakende sektöründen, kültür sanat etkinliklerine her şey değişiyor. Hala eksikler var ama bu süreçte sanat açısından da en önemli konunun eğitim olduğunu düşünüyorum. Sanatla ilgili eğitim ne kadar artarsa, sanatın da değişen ortamda kişilere ulaşması o kadar kolay olacak. Kısacası, eninde sonunda beklenen her zaman olur.
Pandemi döneminde siz sanatı hayatın neresinde konumlandırıyorsunuz?
İşim sanatla ilgili. Sanatsız bir yaşam düşünemiyorum. Hem özel hayatımda hem iş yaşantımda sanata bağlı ve sanatla yol alıyorum. Pandemi döneminde ise hepimiz sanatın ne kadar önemli olduğunu anladık. Sanatın hayatımıza neler kattığını ve ona ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gördük. Bunun nedeni ise sanat aracılığıyla aldığımız yol ve sanatın bizi nasıl geliştirebileceğini görmemiz, farkındalığımızı artırabileceğimize tanık olmamızdır.
Her alanda yeni öğretilerin oluştuğu yeni dünya düzeninde sanat anlamını güçlendirdi mi?
Bizler bunu pandemiye bağlıyoruz ama aslında sanat her zaman hayatın anlamını güçlendirir. Daha doğrusu, sanat hayata anlam katabilmemizi, hayata daha anlamlı bakabilmemizi mümkün kılıyor. Bizler sanat sayesinde daha derin ve farklı düşünen bireyler haline geliyoruz. Pandemi döneminde ise bu durum daha belirgin oldu.
Sanat dünyasındaki en büyük değişim neler oldu?
Öncelikle, görmeden ve fark edemeden geçemeyeceğimiz dijitalleşme hayatımızın tam ortasına oturdu. Dijitalleşme zaten olacaktı ancak ivmesi inanılmaz hızlı arttı. Bundan sonra da büyük bir dijital evrimin içine gireceğiz diye düşünüyorum. Şu an tecrübe ettiğimiz dijitalleşme ve internet sadece buzdağının görünen kısmı. İleride çok daha fazlasını göreceğiz ve daha çok bu konuyla iç içe olacağız. Değişimin önünde hiçbir şey duramaz ve bu değişimin de sanat dünyasında daha çok ziyaretçi ve izleyici odaklı etkinlikler yaratma ve üretme olacağını düşünüyorum. Eserlerin ziyaretçiyle buluşması ve eserlerin daha iyi ifade edilmesi için her yolu kullanacağız. Bu işin sonu diye bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu bir süreç ve süreç içinde hepimizin tecrübe edeceği yeni sanatsal ifadeler doğacak.
Sizce sanatta dijitalleşme hızı tam olarak yakalandı mı?
Sanat dünyasını bu bağlamda ayırmak gerekiyor. Örneğin kurumlar kapsamında baktığımızda müzelerin zaten belirli bir derecede dijitalleşme konusunda yolları belliydi. Galeriler ve fuar gibi etkinlikler buna belki de biraz hazırlıksız yakalandı. Eserleri daha iyi bir şekilde ziyaretçilere nasıl ulaştırırız konusuna bakmak zorunda kaldılar. Bu tüm dünya için geçerli. Türkiye’de de çok öngörülü, yerinde uygulamalar ve çevrimiçi ortamlar yaratıldı. Ancak şunu unutmamak gerekiyor. Hala konuşulan konular arasında fiziksel galeri, müze ve fuar ziyaretinin hiçbir şeyin yerini tutmadığı var. Bu nedenle, her iki alanı, fiziksel ve çevrimiçi olarak ayrı düşünmemiz gerekiyor. Artık yeni bir düzende her şeye kafa yorarak hareket etmemiz gerekiyor. Çevrimiçi alan yaratma konusunda da altyapı çok güçlü olmalı. Türkiye’de bazı kurumların bu konuda altyapıları güçlü, diğerleri de hızla yetişiyor.
Sanat dünyası payına düşen değişimi aldı mı?
Hangi sanat dünyasından bahsediyoruz? Önemli olan bu. Müzeler mi, çağdaş sanatın görüldüğü ve tecrübe edildiği alanlar mı? Kültürel miras mı? Ben hiçbir zaman, hiçbir değişimde sanat dünyasının izlemekle meşgul olduğunu görmedim. Bu öncelikle bir iş. Birileri çarkı döndürecek ki herkes çalışsın ve kelebek etkisi yaratsın. Şu aralar işlerin; sanat yazılarının, projelerinin, sergilerin hızlandığını görüyorum. Bu yüzden izlemek yerine artık birçok kişinin dünyada ve Türkiye’de harekete geçtiğini gözlemliyorum.
En çok hangi alanlarda dönüşümler, yoğunlaşmalar bekliyorsunuz?
Video ve dijital eserlere daha fazla rağbet görebiliriz. Bunun nedeni ise bu tür eserlerin çevrimiçi ortamlarda daha iyi tecrübe edilmesi. Şunu da biliyoruz ki, yurt dışında sadece online ortamda tecrübe edilebilir heykeller ve tablolar üretiliyor. Aynı zamanda, galeriler de sergilerine devam ediyor. Bu nedenle hala her eserin değeri ve rağbet görmesi etkinliklere bağlı. İyi sergi, iyi etkinlik yine öne çıkıyor ve türü ne olursa olsun koleksiyonerle ziyaretçiyle, sanat yazarıyla buluşuyor.
Contemporary İstanbul olarak tamamen dijitale kaydınız mı?
Biz de herkes gibi hem dijital hem de fiziksel olarak farklı programlar ve etkinlikler düzenlemek istiyoruz. Çağdaş İstanbul Vakfı olarak birçok farklı sergiye ev sahipliği yaptık. Şu an da hali hazırda bir sergimiz var zaten. Fuarda da birçok yeni ve farklı etkinliği hem online hem de fiziksel olarak kontrollü bir şekilde ziyaretçilerle buluşturacağız.
Step İstanbul ve Contemporary İstanbul sanatseverlerin heyecanla beklediği tarihler. Yeni dönemde neler var?
Step İstanbul bu yıl da çok iyi bir galeri seçkisiyle ziyaretçiyle buluştu. Herkes için ulaşılabilir sanat fikriyle aynı şekilde devam ediyoruz. Yine Step Talks gibi konuşma ve yan sanat etkinliklerimiz olacak. Contemporary Istanbul’da da hem çevrimiçi hem de fiziksel olarak sergi ve etkinliklere devam ediyor olacağız.
Bu tür etkinliklerin sanatın yaygınlaşmasında ciddi katkısı var. Sizce yeni dönemde sanat daha güçlü bir sığınağa dönüşür mü?
Fuarlar her zaman sanat ortamının lokomotifi olmuştur. Sanatın yaşamasını sağlayan, sadece satış amaçlı olarak değil, sanatın derinleşmesini ve evrilmesini sağlayan etkinlikler. Bu dönemde de farklı alanlarda online ve fiziksel devam etmeleri, dünyanın her yerinde ulaşılabilir sanat fuarlarının artması nedeniyle bir sığınağa dönüştüğünü düşünüyorum.
Türkiye’nin dünya sanat gündemindeki son durumu nasıl sizce?
Türkiye’de gerek müzeler gerek sanat kurumları ve galeriler üstlerine düşen görevleri çok iyi bir şekilde yerine getiriyor. Bağımsız çalışan sanatçılar için zor bir dönem olduğunu düşünüyorum ama sanatı desteklemek açısından koleksiyonerler ve kurumlar üzerlerine düşen görevi yerine getiriyorlar. Elbette daha fazla iş yapılabilir ve emek harcanabilir ama bizler de bu dönemi daha yeni tecrübe ediyoruz.
Daha iyi ve güçlü olmak için neler yapılmalı?
Daha iyi ve güçlü olguları oldukça göreceli söylemler... Artık böyle bir dönemde daha iyi ve güçlü ne demek? Kim daha iyi ve güçlü? Bu terimlere bakmak gerek. Sanat ortamında her zaman ziyaretçi odaklı yatırımlar ve etkinlikler öne çıkacaktır.