Yunus Büyükkuşoğlu,
Paylaştığın Kadar Zenginsin
Fark Holding Yönetim Kurulu Üyesi Onursal Başkanı Yunus Büyükkuşoğlu ile Bodrum’da kurduğu Türkiye’nin ilk sanat oteli Casa Dell’Arte’de bir araya gelerek kültür ve sanat sevgisiyle dolu hayatını konuştuk. Otele girdiğiniz andan itibaren her köşede keşfedecek bir eser bularak size düşünsel bir yolculuğa davet eden mekanda Türk sanatının çok değerli seçkileriyle karşılaştık. Genç sanatçılara verdiği destekle, yaşamaya karar verdiği Bodrum’a katkılarıyla paylaşarak çoğalmanın izini süren koleksiyonerle çok yönlü bir sohbet gerçekleştirdik.
İlk eserinizi 15 yaşında üstelik de borçlanarak alıyorsunuz, o resmin hikayesini dinleyebilir miyiz?
Babamın iş yeri Sirkeci’deydi ve o zaman çerçeveciler oradaydı.
Sultanahmet’ten Süleymaniye’ye çıkan caddede bulunan çerçeveciler Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrencileri getirerek iş hanlarındaki odaları kiralayarak onların resim yapabileceği bir ortam sağlarlardı ve o resimleri de satarlardı. Ben de boş vakitlerim de o ressamları seyretmeye giderdim. Bir gün orada gördüğüm bir resmi almak istedim. Sonradan dost olduğumuz o çerçeveci resimi almam için bana kolaylık sağladı, ben de altı ay boyunca harçlığımın bir kısmını ona verdim.
Neden o resimi seçtiniz almak için?
Tabii aradan çok zaman geçtiği için tam olarak hatırlamıyorum ama daha sonra baktığımda o resimi değerli ressam İvan Ayvazovski’nin resimlerine benzer buldum.
Hayatta kendimize zaman ayırmanın ne kadar önemli olduğunu söylüyorsunuz, tavsiyeniz nedir?
Ne kadar çalışırsanız çalışın mutlaka kendiniz için bir şey yapmalısınız. Bu bir hobi ya da sevdiğiniz bir şey olmalı. 45 yıl boyunca çalışırken haftada bir günü kendime ayırır sinemaya ya da galerilere, sanatçı atölyelerine giderdim. Koleksiyonumun şekillenmesinde bu sanatçı atölyelerine ziyaretimin önemli bir etkisi olmuştur. Pek çoğu ile de arkadaş olduk.
Nasıl bir müze düşünüyorsunuz?
Düşündüğüm müze projesini gerçekleştirebilirsem içinde başka koleksiyonerlerin standları, sanatçı atölyeleri, tiyatro salonu ve konser alanı da yer alacak. Bürokratik engellere takılıp bu kadar büyük çaplı bir müze gerçekleştiremezsem de en azından kendi koleksiyonumu sergileyebileceğim bir müzeyi hayata geçireceğim.
Genç sanatçıları destekliyorsunuz çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Muğla Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yönetimindeyim. Aynı zaman da orada art residency programım var, yani genç sanatçılara üretebilmeleri için imkan sağlıyoruz ve sonunda sergi yapılıyor. Bu bağlamda genç sanatçıları desteklemeye devam edeceğiz.
Başarılı bir iş insanısınız ve sanat dünyasını yakından tanıyorsunuz, sanatçılarımız çoğunlukla zor koşullarda yaşamaya devam ediyor onların daha iyi koşullara ulaşması için bir öneriniz var mı?
Bazı fikirlerim vardı ve bir kısmını da uyguladım. Sanat otelimiz Casa Dell’Arte’nin İstanbul Mısır Apartmanı’nda galerisini açtık. Sanatçılarımızı da galeri de destekledim. Sanat alanında kurum
sallaşma olması gerektiğine inanıyorum. Örneğin sanatçılarımız atölyelerine gelen kişilere satış yapmayacak ve kurum üzerinden satılacak. Burada galeriler de sanatçılara hak ettiklerini verecekler. Şu anda sanat piyasamızda bu kurumsal yapı eksik.
Fabrikanızda koleksiyonunuzdan eserleri sergiliyorsunuz, çalışanlarınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
O kadar güzel tepkiler alıyoruz ki. Bundan 35 yıl önce ilk defa eser asacağım zaman uyarılar aldım. Eserlere zarar verebilirler dediler. O zaman 250 kişi çalışıyordu. Bir konuşma yaparak eserleri korumamız gerektiğini söyledim ve inanın benden daha çok sahip çıktılar. Zaman zaman şikayet kutusundan resimlerin değişmesi taleplerini aldık. Bugün tüm fabrikalarımızın koridorları eserlerle dolu. Bir tane 500 bir tane 200 metre kare galerimiz var. Bu galerilerde pek çok sergi gerçekleştirdik.
Bodrum’da kurduğunuz Zai, zeytin ağaçlarıyla dolu onların üzerinde sanatçıların ismi var, ağaçlar için isimleri nasıl seçtiniz?
Zai’nin bahçesi gördüğünüz gibi zeytin ağaçlarıyla dolu. Bu ağaçlara ismini verdiğimiz sanatçılar sadece sanatçı kimlikleriyle değil dostumuz olarak da hayatımızda önemli kişiler.
Sanatla ilgili bir başka hayaliniz var mı?
Her gün yeni bir hayalle kalkıyorum. Arkadaşlarım bana hayallerimin peşinden gittiğim için fit kaldığımı söylüyorlar. Bir alışkanlığım var bitirmek istediğim işleri yazarım ve senenin sonunda biten işleri yuvarlağa alırım, yarım kalanları yarım olarak işaretlerim. Bir müze kurmayı çok istiyorum ve bunun için çalışıyorum. Müze kurmak çok zorlu bir süreç ama mücadeleden vazgeçmiyoruz. Yunus Emre’nin benimsediğim bir sözü vardır; “Paylaştığın kadar zenginsin, biriktirdiğin kadar da fakirsin.” Koleksiyonumu insanlarla paylaşarak ülkeme bir hizmet sunmak istiyorum.
Zai ile Bodrum’a bir yetişkin kütüphanesi kurarken bir de çocuklar için Babun Çocuk Kitapçısı’nı hayata geçirdiniz tüm bunlardan sanatın her alanını desteklediğiniz yorumlayabilir miyiz?
Kültür ve sanatı gelişmeyen hiçbir ülke bir yere gelemez. Ülkemi çok seviyorum bu bağlamda yaptığımız okulların, hastane ve lojmanların dışında kültürel olarak gelişmesi için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum. Ülkemizde eğitimin, kültür ve sanatın gelişmesi için her çalışmaya sıcak bakıyorum.
Oteliniz Casa Dell’Arte bir sanat girişimciliği örneği otelinizdeki sanat eserlerinden bahseder misiniz?
Otelimizde koleksiyonumuzdan eserler sergiliyoruz ve izleyici deneyimini taze tutabilmek adına bu eserler sürekli değişiyor. Eserleri asarken mekanla ve mekandaki diğer eserlerle ilişkilerine dikkat ediyoruz. Çok sevilen ve yerini öngörerek aldığımız işler de var. Örneğin Robert Montgomery’nin Türkiye’deki ilk eseri ve neredeyse otelin sembolü haline gelmiş “People You Love..” yazısı ve kütüphanemizdeki Burçak Bingöl’e ait mekana özgü seramik yerleştirme ilk günden beri yerlerini koruyorlar.
Koleksiyonunuzdaki eserlerinizin hepsinin sizin için özel olduğunu öngörüyoruz, sizin için yeri ayrı olan eser var mı diye sormak istiyoruz, ne dersiniz?
Bu soru bana çok soruluyor ama asla böyle ayrım yapmak istemiyorum, hepsi ayrı ayrı zamanlarda, ayrı hislerle koleksiyona katıldı, sanatçıların çoğu da yakın arkadaşlarım dolayısıyla hepsi benim için çok özel. Bu sebeple genellikle bu soruya koleksiyonerlik maceramın başlamasına neden olan resimden bahsederek cevap veriyorum. Biraz önce bahsettiğim resim. Bu resime çok kıymet veriyorum ve hala İstanbul’daki evimin salonunda asılı duruyor.
Bir yatırım biçimi olarak koleksiyonerliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koleksiyonerliğe bir yatırım biçimi olarak bakılacaksa bu uzun vadeli bir yatırım olmalıdır. Ben şimdiye kadar koleksiyonumdan hiçbir parçayı, piyasa değerleri çok yükseldiği zamanlarda dahi satmadım. Tabii ki insan koleksiyonunun bütünlüğüne hizmet etmeyen bir eseri elden çıkarabilir ama halen koleksiyonunun parçası olarak gördüğü bir eseri maddi getirisi yüksek olacak diye satmamalıdır. O zaman koleksiyoner değil, sadece yatırımcı olur.
Uzun yıllardır koleksiyonersiniz, yıllar içinde sanata bakış açınız nasıl değişti?
Sanat, ilk zamanlarda merak duyduğum ve keşfetmek istediğim bir konuyken, içinde nefes aldığım, hayatımın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Sadece klasik eserlere ilgi duyarken, yaşayan sanatçıları tanıdıkça, gezdikçe, neler yapılabildiğini gördükçe, hayatın her anına bu gözle bakmaya başladım. Hepimiz kendi hayatlarımızın sanatçısıyız ve ben hayatımın her köşesini sanatla güzelleştirmeye uğraşıyorum.
Ana hatlarıyla koleksiyonunuzu anlatır mısınız?
Biraz önce bahsettiğim gibi klasik ve erken modern Türk resmiyle başladığım koleksiyonum ilerledikçe modern ve çağdaş sanatı da kapsadı. İlk zamanlar sadece resim ve heykelden oluşuyorken, zaman içinde başka mecralara da kaydı. Sadece Türk sanatçılardan oluşuyorken sınırları yurt dışına da taştı. Koleksiyon bizimle birlikte yaşayan bir yapı ve biz büyüdükçe o da büyüyüp koyduğumuz sınırları aştı. Yine de koleksiyonumun ana arteri Modern ve Çağdaş Türk Sanatı diyebilirim, Türk sanat tarihinin önemli ve benim önemli bulduğum temsilcilerini barındıran, senelerin hikayesini anlatan bir koleksiyon.
Ülkemizin sanatçılarını desteklediğinizi biliyoruz yurt dışına açılmaları için neler yapılabilir?
Teknolojinin de yardımıyla artık bir şeylere ulaşmak çok kolaylaştı ve Türk sanatçılar yurt dışına çıkmıyorlarsa bile dünya sanatında neler olduğuna kolayca hakim olabiliyor. Ben artık büyük şehirlerde yaşayan Türk sanatçılar ve yabancı sanatçılar arasında çok keskin farklar görmüyorum. Bence önemli olan, bizim sanatçımızın yurt dışına açılmasını sağlamaktansa, o sanatçıya kendi ülkesinde yurtdışındaki sanatçıya verilen imkanları verebilmek. Bu konuda bizim ve birçok sanatseverin bireysel çabaları var, ama bu maalesef yeterli değil, sanatı destekleyecek ve özgürleştirecek bir kültür politikası şart. Sonrası zaten gelecektir.