Murat Pilevneli,
Yenilikçi Bir Vizyoner
Murat Pilevneli oyun alanım Pilevneli Gallery’de inandığı projeleri gerçekleştirmeye devam ediyor. Oluşturup sonra devrettiği galerilerden, yayınlarıyla katkı sunarak desteklediği sanat alanı onun vizyoner kimliğini yansıtıyor. Murat Pilevneli ile paylaşmaya odaklı çalışma prensiplerini ve başardıklarını konuştuk.
Pilevneli Gallery’nin kuruluş hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
2013’te IstanbulArtNews’u yayımlamaya başladığım dönem, sanat piyasasından biraz uzaklaşmak ve galerici kimliğimin dışında farklı bir açıdan bu alana katkı sağlamak istediğim bir dönemdi. Keza IAN ile bu alanda fark yaratan bir yayıncılık anlayışını göstermiş olduk. Lakin 2015’te tekrar bir galeri açma fikri şekillenmeye başladı. Kuşkusuz bu Galerist sürecinden çok farklıydı. Sektörde hem sanatçıya hem sanatseverlere sunabileceğim önemli bir birikime ve tecrübeye sahip olduğuma inanıyorum; farklı bir vizyonun da olabileceğini göstermek önemliydi. Hayatta en iyi bildiğimi düşündüğüm ve en sevdiğim şeyi yapıyorum; inandığım sanatçılarla yürüyebileceğimiz bir dünya oluşturuyorum. Pilevneli’nin temel özelliği yaklaşık 30 kişi ve kurumun desteğiyle kurulmuş olmasıdır. Galerimizin Dolapdere’deki mekanının mimarı Emre Arolat ise bu fikri görsel gerçekliğe dönüştürdü ve yapmak istediklerime tercüman oldu. Dolapdere’de şu anda mevcut olan bina ile 2011 yılında ilgilenmiştim ancak Galerist’ten ayrılmam ile birlikte konu kapanmıştı. 2015’de tekrar konu gündeme gelince ilk baktığım yer orasıydı ve 2017’de de Pilevneli açıldı. Bu süreçte, Arter’in de açılmasıyla artık Dolapdere’nin sanat haritasındaki yeri iyice oturdu.
Dolapdere’deki galerinizden sonra bir de Mecidiyeköy’de galerinizi hayata geçti. İkinci galeriyi açma fikri nasıl doğdu? Galerilerde sergilenecek sergilerle ilgili bir ayrım olacak mı?
Mecidiyeköy bir sergi fikrinden ortaya çıktı. Galerinin temsil ettiği ve temas ettiği sanatçıların eserlerini geniş bir mekanda sergilemek istiyorduk. Buna dair mekan arayışına girdiğimizde Mecidiyeköy’deki Likör Fabrikası ile karşılaştık. İki aylığına talip olduğumuz Likör Fabrikası’nın yönetimi, mekanı bir yıl ücretsiz kullanmamızı önerdi ve biz de kabul ettik. Nitekim geçen şubat ayında bu süre doldu. Biz zaman zaman farklı semtlerdeki farklı mekanları kullanmaya devam etmeyi düşünüyoruz.
İki defa önemli galeriler kurarak devrettiniz, size göre iyi bir galeri nasıl olmalı?
Kurduğum ilk galeri olan Galerist’te dört kere hisse satışı yaptım. Keza Galerist’te çıkardığımız dergiyi ve kültür sanat haritasını Akbank’a devrederek ArtUnlimited adıyla yayımlamaya devam ettim. Bir fikri paylaşmak ve onu sizden sonra başkalarının devam ettirmesi şahsen beni motive eden bir durum. Sahiplenmek yerine paylaşmayı ve yeni fikirler üretmeyi tercih ediyorum. Bana göre iyi bir galeri mutlak surette sanatçının üretim sürecinde destek olmalı, yanında durmalı ve ona vizyon sunabilmelidir. Aksi takdirde o galeri ölü ve sıkıcı bir mekanın ötesine geçmez.
Sanatla ilişkiniz nasıl kuruldu ve yıllar içinde nasıl devam etti?
Sanatla ilişkim dayım Mustafa Pilevneli aracılığıyla oldu. Yıllarca onun yaptıklarını izledim; resim kurgusunu ve tüm teknikleri en iyi şekilde öğrendim. Keza belli bir dönemden sonra bazı projelerinde fiilen çalışma imkanı da buldum. Bu deneyimler sanata olan yaklaşımımın temel unsurlarını oluşturdu.
Geçmişte Art Basel gibi pek çok sanat fuarına Türkiye’den ilk kez katılan galeri siz oldunuz. Bunun önemini anlatır mısınız?
ArtBasel ve diğer neredeyse tüm fuarlara ilk kez biz gittik. Bu aslında 2000’lerde yaşanmış olan çok önemli bir sanat hareketinin sadece bir detayı. Galerist’i 2000’lerin başında kurduğumda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda galeri vardı. Sanatçı temsil eden galeriler arasında elle tutulur bir tek Galeri Nev vardı, Maçka Sanat kapandı kapanacaktı. Üstelik Galeri Nev dahi yeterince kuvvetli ve piyasada tek başına bir hareketi belirleyebilecek güçte değildi. Galerist Türkiye’de çağdaş galericilik için bir rol modeli oldu. Seçtiği sanatçılar, sergileme anlayışı ve ilerici yaklaşımı dolayısıyla sonrasında kurulan tüm galeriler için örnek, var olan galerilerin ise kendilerini düzeltmelerine ve yeniden yapılandırmalarına vesile oldu.
Yurt dışı için sizi harekete geçiren ne oldu?
O dönem dünyayla bağlantı kurma isteğimiz çok yüksekti. Hatta ilk galeri sergisini Londra Merkezli Sadie Coles HQ Galerisi ile yaptık. Haluk Akakçe, Taner Ceylan, Leyla Gediz, Hüseyin Çağlayan’ın da aralarında bulunduğu birçok sanatçının kariyerlerindeki ilk sergilerini gerçekleştirdik veya onlarla çalışmaya başlamamız
çoğu için bir dönüm noktası oldu. Bu süreçte Türkiye’de neredeyse olmayan bir çağdaş Türk sanatı kavramı vücut bulmaya başladı; galerileriyle, koleksiyonerleriyle bir sektör oluştu. Galerist daima bunun başını çekti ve bir taraftan Türkiye’de bu oluşumun en önemli aktörü iken diğer taraftan yurt dışında ArtBasel Hongkong-Miami, Frieze, Fiac ve ArmoryShow’a Türkiye’den katılan ilk galeri oldu. Halen ArtBasel’in (Basel) ana bölümüne Galerist’ten sonra bir galerinin katıldığını hatırlamıyorum; alt bölümlerine evet ancak ana bölüm değil. Bizim yurt dışında fuarlara gitmemiz, özellikle ArtBasel’e girmemiz Türkiye’de yeni oluşmaya başlayan koleksiyonerlerin yurt dışına açılmasına da vesile oldu ve bu durum yabancı sanatçıların Türk koleksiyonlarına katılmasını hızlandırdı. 2000-2010 dönemdeki Galerist’in Türk sanat ortamına kattığı yararlardan bahset bahset bitmez.
Galerinizdeki seçkiler nasıl şekilleniyor?
Belli bir sistematiği yok. Son derece organik ilerliyor. Pilevneli ile Galerist arasındaki en önemli fark şu: Galerist (2000-2011 yılları arasında) temelinde çağdaş Türk sanatını baz almıştı, programına eklediği yabancılarla Türk sanatçıların uluslararası platformda konumlandırılmalarını stratejik olarak benimsemişti. Pilevneli’nin ise öyle bir misyonu yok. Pilevneli Gallery benim oyun alanım; sevdiğim, inandığım sanatçıları sunuyorum.
Bir sanatçı ile çalışmaya nasıl karar verirsiniz?
Son derece içgüdüsel bir durum. Özgün olmaları ve iyi anlaşabilmemiz, düzgün bir iletişim kurabilmemiz çok önemli. 20 yıldır Türkiyeli sanatçılarda hiçbir zaman feragat etmediğim iki temel ölçüt oldu. Bunun ilki özgünlük, ikincisi bulunduğumuz coğrafyada, yaşadığı dönemde yarattığı veya yaratabileceği etki, katkı. Bazen bu iş birliği çok uzun da sürebilir bazen dönemsel de olabilir. Nasıl ki galerici olarak benim de bazen yeterli olamadığım noktalar bulunabileceği gibi sanatçı da, eserleri geçerli bir dile ve kontekste sahip olsa bile ilerleyemediği için ürettiği dönemde kalabilir. Bu noktada zaman zaman yol ayrılıkları kaçınılmaz hale gelir. Benim için önemli olan gösterdiğim program ve çalıştığım sanatçılarla zamanın ruhunu yakalamaktır.
Galericiliğe ara verip tekrar döndüğünüzde nasıl bir manzara çıktı karşınıza, farklılıklar var mıydı?
Aslında 2011, Galerist’ten ayrıldığım dönem, Türk sanat piyasasında 2000’lerin başında başlayan ivme ile oluşan balonun patladığı yıldır. 2000’ler nasıl bir milat ise 2011 yılı da Türk sanat piyasası için bir milattır. Bunun etkileri 2012-2013 yılında daha belirgin hale gelmiştir. Özellikle 2007-2010 arasında iyice ivme kazanan Türk sanat piyasası 2011’den itibaren önemli alıcıların sermayelerinin büyük bölümünü yabancı sanatçılara kaydırmasıyla birlikte çok ciddi şekilde güç kaybetmeye başladı. Bu başlangıçta pek hissedilmedi çünkü sürekli alttan gelen yeni alıcılar vardı. Borsacılar belki daha iyi bilir, piyasanın yükselmesi için genelde beklentinin de olması gerekiyor; realize edilen veya gerçekleşmeyen beklentiler ise satışları beraberinde getirir. Bizim 2000’lerdeki en önemi beklentimiz Türk çağdaş sanatının dünyaya açılmasıydı. Batı buna açıktı ve katıldığımız yabancı fuarlar, Londra’da düzenlenen Türk müzayedeleri, çağdaş Türk sanatçılarla ilgili yayınlanan kitaplar bu fikri destekler nitelikteydi.
Sonrasında nasıl gelişmeler oldu?
2010’lardaki eserlerin yüksek fiyatlarını sonrasında bir daha kimse göremedi. Aslında galericiliğe ara verme isteğim de bu alandaki motivasyonsuzluğun bir sonucuydu. Çünkü başlangıçta bir hedef ve idealin etrafından toplanırken bir noktadan sonra sadece fiyat artışı, kazanç ve mal alım satımından bahseder olduk. 2015’te tekrar bir galeri açma fikri şekillendiğinde piyasada düşüş iyice hız kazanmıştı. Diğer taraftan piyasadan elimi çekmedim, IstanbulArtNews gazetesini kurdum. Muazzam bir gazeteydi ve halen yayımlansa rahatlıkla devam edebilir. IAN sayesinde piyasada olan biten her şeyden haberdardım. Düşünün kendi Anadolu Ajansı’nızı kurduğunuzu; IAN bunun karşılığıydı. Bu sayede objektif şekilde piyasayı takip etme imkanım oldu. Peki özet nedir diye soracak olursanız; başladığımızda olmayan birçok galeri, kocaman bir sanat piyasası ancak geldiğimiz nokta yine başlangıç noktası.
Instagram içeriğinizden bahseder misiniz?
İstanbul ArtNews156 bin takipçisiyle faal. 2017’de Pilevneli’yi açınca IAN’ı durdurdum çünkü IAN sanat ortamının desteğiyle var olmuş, tarafsız bir yayın organıydı ve galerinin kurulmasıyla bu tarafsızlık ilkesi zedelenebilirdi. Bunun yaşanmasını istemedim. Instagram’da mümkün olduğunca temel haberler ve bilgiler paylaşarak sanatseverler için bir kaynak olmayı sürdürüyor.