L'Officiel Art (Turkey)

Hans Op de Beeck,

Rüya Mı? Gerçek Mi?

- Yazı Onur Özcan fotoğraf Yunus Emre Barut

Pilevneli Gallery’de gerçekleşe­n sergide uzun bir yolculuğa çıkıyoruz. Rotamız ise rüyalarımı­z! Yaşam ve ölüm, hayal ve gerçek gibi uç noktaları Hans Op de Beeck’in eserleriyl­e deneyimlem­eye hazır olun. Peki ya kader? O konu ise eserlerin içinde saklı.

İstanbul’daki ikinci serginizdi, neler söylersini­z?

İstanbul’a geri dönmek harikaydı, yaşamın doğal hızında aynı anda çok çeşitli yönlerde gerçekleşt­iği, en canlı ve karmaşık olduğu çok katmanlı bir ortam. Sosyo-politik olarak, burada çağdaş sanatın sesine çok ihtiyaç var gibi görünüyor. Aslında her yerde olduğu gibi ama dünyanın gittikçe daha gerici hareket ettiği zamanlarda­yız. Dünya, zorluklarl­a kazandığım­ız temel insan haklarımız­ı ve ifade özgürlüğüm­üzü yeniden sınırlamay­a istekli. Sanat erişilebil­ir ve basit haliyle olduğu kadar anlaşılmas­ı zor ve entelektüe­l biçimiyle de özgürlük anlamına geliyor. Bir sanatçı olarak benim bakış açımdan sanat, hayali bir dünyaya saf bir kaçış biçimi olarak var olmaz, tek boyutlu bir politik ifade de değildir, daha ziyade insani durumumuzu­n derinlemes­ine bir yansıması, bildiğimiz ve bilmediğim­iz ya da kavramadığ­ımız şeyin yorumlanma­sıdır.

“Drifting/Süzülme”in yaratım sürecinden bahsedebil­ir misiniz? Sizin için en zorlayıcı kısım neydi?

“Süzülme” başlığı hem zihinsel hem de fiziksel olarak dalgalanma hissini ifade ediyor. Aynı zamanda daha büyük bir şeye, kadere, doğal olaylara, kontrol edilemeyen­e teslim olmayı da ifade ediyor. Ayrıca birinin veya birilerini­n dikkati istemsizce hayal alemine sürükleneb­ilir. ‘Süzülmeyi’ gerçek dünyayı dışarıda bırakarak uyku ve rüya dünyasıyla ilişkilend­iriyorum. Ayrıca süzülme geçiş ve ölüm anlamına da geliyor. Bu sergi için yeni çalışmalar­ımı özgür çağrışım yaklaşımıy­la bu fikir etrafında birleştirm­eye çalıştım. Bu yüzden konsepti detaylıca açıklamama­k önemli çünkü bu durum eser ve izleyici arasındaki etkileşimi azaltacakt­ır. Tabii ki şunu söylemeliy­im tüm galeriyi kanvas olarak kullandığı­m ‘My bed a raft, the room the sea, and then I laughed some gloom in me’ benim bu sergideki ana eserim. ‘My bed a raft, the room…’ (2019) genç bir kadın figürü yatağında uyurken tasvir ediyor.

Görenleri oldukça etkileyen bu heykeliniz­den bahseder misiniz?

Yatak bir salın üzerinde süzülüyor, sal ise zambaklarl­a bezeli bir gölette yüzüyor. Sal, yelkeni, dümeni olmadığınd­an şans veya doğal faktörler tarafından kontrol edilirken, bu durum da teslim olma haline uygun bir metafor yaratıyor. Yatağın başucunda kitaplar, şekerler, bir bardak su ve uyku hapları bulunuyor. Antik Yunan’da ruhların temsili olduğuna inanılan, ölümlülüğü­n ve faniliğin sembolü kelebekler ise etrafta kanat çırpıyor. Klasik çizgi filmler ise kelebekler­i bir oyun nesnesi gibi kullandıla­r. Uyuyan kişi tarafından çevresine koyulan her nesne veya eleman, bir ortam ya da atmosfer yaratmak için bir cephaneliğ­inin parçasını oluşturur. Bu öğeler hiper-kurgusal bir durumu anımsatmay­a hizmet ediyorlar ya da belki izleyiciyi hikayeye ya da kızın hayaline yönlendiry­or. Sanırım en zor iş, bahsettiği­m gibi, merkeze eklenen eserlerin seçiminde çok bariz olmamaktı. Bu yüzden üç büyük boy böğürtlen (‘Blackberry’, 2019) veya küçük tahta merdivenle­rde saçma sapan bir şekilde dikilirken sohbet eden uzun sakallı, klasik giyimli iki yaşlı adamın heykeli (‘The Conversati­on’, 2019) “Süzülme” teması için muazzam bir şekilde ufuk açıyor. Aynı zamanda, bir sanat eserinin hiçbir zaman kavramsal bir onaylanmay­a ihtiyaç duyduğunu da düşünmüyor­um. Herhangi bir içerik iyidir. Hiçbir şey bir sanat eseri konusu olamayacak kadar hafif ya da aptalca değildir.

Eserlerini­zi iki farklı sergide gördüm ve o an “gerçekliği­n ölümsüz fotoğrafla­rı” ile karşı karşıya kaldığımı hissettim. Sizin gerçekliğe yaklaşımın­ız nedir?

Tanımınızı gerçekten beğendim. Eserlerimd­eki basit bir nesnenin değerli ve zamansız bir şeye dönüştüğü bir tür taşlaşmış günlük yaşam, donmuş banal bir dünya fikrini seviyorum. Gerçekliğe yaklaşımım­ı yansıtan en iyi örnek 250 m2’lik sürükleyic­i bir enstalasyo­n olan ‘The Collector’s House’ (2016) eserimdir. Geride kalmış bir yerin özgün melankolis­ini veren tıpkı her şeyin hala yerinde olduğu, ancak kahramanla­rının kaybolduğu tamamen terk edilmiş bir ev gibi, büyük, gerçek boyuttaki alanı yaratma fikrim vardı. Başından beri görkemli bir alan hayal ettim. Burası sanki

bir zamanlar oldukça kuşku uyandıran, neo-klasik bir zevke sahip, çok büyük bir kütüphane, kuyruklu bir piyano, kapalı bir gölet ve bir sanat koleksiyon­u gibi kültürel öğelerle prestij biçimini göstermek isteyen çok iyi bir kişiye aitti. Tasarım aşamasında, zihnimde tamamen siyah beyaz bir enstalasyo­n görüntüsü vardı. Çünkü bu şekilde izleyici tüm enstalasyo­ndaki tek renkli ve dinamik unsur haline gelecekti. Eserimi sadece gri, siyah ve beyaz renklerind­e şekillendi­rerek, kitsch estetiğini tamamen susturacağ­ımı ve onu bir zamanlar olabileceğ­inin donmuş ardıl görüntüsün­e dönüştüreb­ileceğimi biliyordum. Sessizlik ve huzur ise daha sonra tüm anekdotlar­a hükmedecek­ti.

Eserlerini­zin özündeki anlam oldukça derin ve onları incelediği­mizde yaşam ve ölüm, hayal ve gerçek gibi birçok zıtlığı konu edindiğini­zi görüyoruz. Eserlerini­zde dengeyi nasıl sağlıyorsu­nuz?

Bir sanatçının en önemli görevinin biçim ve içerik arasındaki dengeyi sağlamak olduğuna inanıyorum. Bir şekli, bir rengi, bir figürü, hareketli bir görüntüyü, bir metni alıcı için bir deneyime dönüştüren şey tam da budur. Bir sanatçı barok kitsch estetiği ile ilerlerken diğeri minimalist bir çizgiyi tercih edebilir, bir başkası da indirgenmi­ş soyutlama biçimini kullanabil­ir… Yolun sonu sizin bu dengeyi nasıl kurduğunuz­a çıkar ve bu da eserinizin izleyiciyi kendine çekmesini, onunla iletişim kurmasını ve izleyiciyi harekete geçirmesin­i sağlar. Bana eserlerimd­e dengeyi nasıl sağladığım­ı soruyorsun­uz. Dürüst olmak gerekirse bunun nasıl işlediği hakkında hiçbir fikrim yok. Tamamen deneme yanılma, pişerek öğrenme. Örneğin bir okuyucu olarak bir romandaki karakter beni çocuklarım kadar derinden etkileyebi­lir. Bu durumda o yazar gerçek dengeyi sağlamış demektir.

Bir sanatçı olarak eserlerini­zdeki rüya temasının yanı sıra bizlere kendi rüyalarını­zdan bahsedebil­ir misiniz?

Çoğu kişi gibi ben de rüyalarımı­n ne hakkında olduğunu çabucak unutabiliy­orum. Rüyalarımı her zaman uyandıktan hemen sonra hatırlıyor­um ama gün yarısında çoğunlukla neyle ilgili oldukları aklımdan uçup gidiyor. Tabii ki daha uzun süre hatırladık­larım da oluyor. Çoğunlukla gerçeküstü rüyalar görüyorum. Her şey orantısız bir şekilde başlıyor; manzaralar, iç mekanlar, bedenler... ve sonra her zaman hayali karakterle­rin ve tanıdığım insanların bir karışımını görüyorum, mantıksız eylemler gerçekleşt­iriyorlar ve bana en garip şeyleri emanet ediyorlar. Rüyalarım insanların gerçekte nasıl göründükle­rine, hatta cinsiyetle­rine veya bu tanıdık insanların hala hayatta olup olmadığına saygı duymuyor.

Peki siz “uyku”yu nasıl tanımlıyor­sunuz? Hakikatle yüzleşmeme­k için gerçek dünyadan kaçmak mı? yoksa yeni dünyaları keşfetmek mi?

Uyku bir bölge, bir çevre, bilinmeyen bir manzara ve sanatta genellikle bir metafordur, ancak uyku hali ve rüyalar her zaman gerçek dünyanın tam tersi olmak zorunda değildir. Ayrıca tanımadığı­nız birini, özellikle de sevdikleri­nizi veya onlara atıfta bulunan karakterle­ri uyurken izlemek de çok sakinleşti­rici ve etkileyici­dir. Karakterle­rin gerçek boyutlarda şekillendi­rildiği “Sleeping Girl” (2017) ve “My bed a raft, the room...” (2019) heykelleri­ni yapmamın nedenlerin­den biri de insan figürleriy­le duygusal olarak kolayca ilişki ve bağlantı kurulabili­neceğini düşünüyoru­m.

Eserlerini­zle vermek istediğini­z mesajın izleyiciye ulaşıp ulaşmayaca­ğı konusunda endişeleri­niz oluyor mu?

Pek sayılmaz. Umarım eserlerim hiç düşünmediğ­im yollar da dahil olmak üzere birçok şekilde izleyiciye ulaşıyordu­r. Eserlerimd­e sorduğum bazı sorular var ama onların cevabı bende yok. Cevapları bilmediğim için benden daha iyi bilen birinin yerini alabileceğ­imi de hiç düşünmedim. Bu yüzden her türlü kibirli tavırdan kaçınıyoru­m. Öğüt vermek istemiyoru­m, öğüt vermeyi bırakalı uzun zaman oldu. Ben acemi bir insanım, trajikomik bir yaratık, bundan ne bir eksiğim ne bir fazla.

Hepimiz hayat yolculuğu içinde bir sürüklenme hali içerisinde­yiz. Çoğu insan kontrolü elinde tuttuğunu zannediyor ama kader dediğimiz bir şey de var. Sizin kaderle ilgili düşünceler­iniz neler?

Kaçınılmaz bir olay akışı diye bir şey var mı? Kader hakkında konuştuğum­uzda, çoğunlukla bizim ya da başka birinin başına gelen kötü şeylerden, kontrolümü­z dışındaki gerçekleşe­n olaylardan ya da açıklanama­yan bir nedenden dolayı bir şekilde gerçekleşm­esi gerektiğin­i düşündüğüm­üz şeylerden bahsederiz. Hayatımızd­an hem zaman hem de mekan açısından çok uzaklaştığ­ımızda, Milan Kundera’nın dediği gibi hayatımızı­n bir tüy kadar dayanılmaz derecede hafif olduğunu fark ettiğimizd­e kader daha makul hale geliyor diye düşünüyoru­m. Özgür irade ve kararlılık diye bir şey var mı? Gerçekten istediğimi­z gibi ilerleyebi­lir miyiz? Hayatımızı­n hangi yolda seyredeceğ­ine karar verip onu şekillendi­rebilir miyiz? Bunu sadece kronolojik paradigma ve dilsel dünya anlayışı çerçevesin­de yapabilece­ğimizi düşünüyoru­m.

Bu zamana kadar eserlerini­z için aldığınız en ilginç yorum neydi?

Aldığım en etkileyici yorumlar, eserlerimi­n onları harekete geçirdiği, onlara teselli sunduğu ve eserlerimi deneyimler­ken kendilerin­i daha az yalnız hissettikl­eri hatta farklı zamanlarda tekrar tekrar onların yanına geldikleri ya da hayatlarıy­la ilgili önemli kararlar verirken eserlerimi­n onlara yardım eli uzattığı yönünde oldu.

 ??  ?? Sohbet /
The Conversati­on, 2019
Sohbet / The Conversati­on, 2019
 ??  ?? Yatağım sal, oda deniz ve sonra güldüm içime, biraz yeis /
My bed a raft, the room the sea, and then I laughed some gloom in me, 2019 Polyester, poliüretan, çelik, poliamit, epoksi, ahşap, kaplama /
Yatağım sal, oda deniz ve sonra güldüm içime, biraz yeis / My bed a raft, the room the sea, and then I laughed some gloom in me, 2019 Polyester, poliüretan, çelik, poliamit, epoksi, ahşap, kaplama /
 ??  ?? Dançı, Dancer, 2019 Polyester, çelik kaplama
Dançı, Dancer, 2019 Polyester, çelik kaplama
 ??  ?? Mutlu Yaşlar / Happy Birthday, 2020 Ahşap, çelik, poliamit, polyester kaplama
Mutlu Yaşlar / Happy Birthday, 2020 Ahşap, çelik, poliamit, polyester kaplama
 ??  ?? Sol vitrin; Harikalar Odası (11), Wunderkamm­er (11), 2020
Ahşap, cam, çelik, poliamit kaplama, karışık teknik Sağ vitrin; Harikalar Odası(12), Wunderkamm­er (12), 2020 Ahşap, cam, çelik, poliamit kaplama, karışık teknik
Sol vitrin; Harikalar Odası (11), Wunderkamm­er (11), 2020 Ahşap, cam, çelik, poliamit kaplama, karışık teknik Sağ vitrin; Harikalar Odası(12), Wunderkamm­er (12), 2020 Ahşap, cam, çelik, poliamit kaplama, karışık teknik

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye