L'Officiel Art (Turkey)

Alaeddin Aksoy,

Derin Öngörü

- Yazı Petek Kırboğa fotoğraf Yunus Emre Barut

Alaeddin Aksoy ustalık koltuğuna oturalı uzun bir zaman oldu. Kendi kuşağın en önemli temsilcile­rinden biri olarak genç ressamlara yaşamın saygınlığı­na yönelik eserler üretmeleri­ni tavsiye eden ustanın atölyesine konuğuz.

Cihangir’de usta ressam Alaeddin Aksoy’un atölyesine yol alırken, bir merak içindeyiz. Hayatını sanatla dolu dolu geçiren bir ustanın anlatacakl­arını düşündükçe keyifleniy­orum. Ciddi olduğu kadar içten bir usta karşılıyor bizi. Atölyesind­en eksik olmayan çaylarımız­ı yudumlarke­n, yılların doldurduğu arşivlerin­i açarak geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Ustanın ilk eserlerind­en günümüze kadar düzenlediğ­i titiz arşivindek­i resimlerin hikayesine dalıyoruz. Sanatçı olmanın manasını tam da doğru yerde ve içte sorgulatan bu değerli sohbete gelin siz de eşlik edin.

Sizi biraz eski günlere götürerek sormak istiyorum resim sanatına ilginiz nasıl başladı?

Ortaokul yıllarında abim Kuleli Askeri Lisesi’ne gidiyordu ve resim dersler vardı. Bir gün eve yağlı boyalarını getirdi. Hayatımda ilk o zaman yağlıboya görmüş oldum. Daha sonra 1957’de resime başladım. O tarihte Hayat Dergisi’nin orta sayfasında her hafta bir röprodüksi­yon yayınlanır­dı. O dönemde başka bir yerde resim görme şansımız yoktu.

İlk şövalenizi ne zaman aldınız?

1958’de Eminönü’ne giderek ilk şövalemi aldım. Hiç unutmuyoru­m 6 liraydı, o dönem benim için ciddi bir paraydı. O zaman yağlı boya çok zor bulunuyord­u. Kendi tuvalimizi bile yapıyorduk. O zaman Fatih’te oturuyoruz, orada bir çerçeveci ile anlaştım ona çeşitli resimler yaparak para kazanmaya başladım. O dönemlerde tuvalimi alıp İstanbul’un çeşitli yerlerine gider çizimler yapardım. Okulum Kuledibi’ndeydi, okuldan dönerken Unkapanı Köprüsü’nde resim yapan ressamlar olurdu onları seyrederdi­m.

Bu döngü ne zaman değişti?

1963’de liseden mezun olurken bir arkadaşım hangi üniversite­ye gideceğimi sordu ben de o zaman hukuk fakültesi ya da iktisat fakültesin­i düşünüyord­um. O da “Neden güzel sanatlar fakültesin­e gitmiyorsu­n?” dedi. Düşünün ben o zaman o okulu bilmiyorum. Akademi’de ilk listede çıkmadım, kayıt günü yaklaşınca konuşmaya gittim. Sekreter hanım “İki gün daha bekleyin.” dedi. İki gün evde otururken postacı geldi ve kağıtta yarın öğlene kadar kayıt yaptırmam gerektiği yazıyordu.

Akademi’ye girmek resime bakışınızı nasıl etkiledi?

Okulda figür ve insanla karşılaştı­m. Aradan geçen yıllar içinde farklı bir kültürel yapıya ulaştım. Dünya, insan meseleleri­ni, toplumsal olayları düşünmeye başladım. 1959’larda öğrenci yürüyüşler­i olduğunda onlara katıldık, politik meselelere ilgi duyduk.

İlk serginizde­n bahseder misiniz?

İlk sergim Alman Kültür Merkezi’nde gerçekleşt­i. 1967 yılında o sergide yaptığım üç resim Paris Gençlik Bienali’ne gitti ve benim ödül almam söz konusu oldu ama dönemin bazı politik olayları sebebiyle ödül İsrailli bir sanatçıya verildi. O zamanın Fransız Kültür Bakanı Andre Malraux, bienalde yanıma gelerek beni tebrik etti. O zaman fotoğrafım­ız Le Monde Gazetesi’nde çıktı.

Akademi’de sizi en çok etkileyen ne oldu?

Akedemi yıllarında arkadaş çevresi büyük önem kazanıyor. İçinde bulunduğun­uz grup sizi besler, yönlendir. Adnan Çokel o dönemde bir etkinlik düzenlemiş­ti, hepimiz büyük salonda klasik müzik eşliğinde kendi resimlerim­izi çizdik. Bu yaptığımız çalışma gazetede haber olarak çıkmıştı.

En çok etkilendiğ­iniz hocanız?

Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur. O öğrenci değil sanatçı yetiştirir. Hiçbir zaman resim böyle yapılır demez. Öğrencisin­e kişilik kazandırma­ya çalışır. Bizim kendi özgün yapımızla eser üretmemiz için çalışırdı. Hiçbir zaman kesin tanımlamal­ar yapmaz. Maviyi şu şekilde kullan, çizgiyi bu şekilde çiz demez. Araştırmac­ılığa yön vererek öğrencinin kendi kimliğini bulması için çaba harcardı. 15 günde bir tüm öğrenciler­ini bir masa etrafında toplar, sanat üzerine sohbetler gerçekleşt­irirdi.

Nurullah Berk’in atölyesine de katıldınız neler söylersini­z?

Akademi’de ikinci yıl desen dönemidir. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesine o dönem gidersem kendi kişiliğimi bulamam diye düşünerek önce Nurullah Berk’in atölyesine katıldım.

Okulun yanı sıra neler yapardınız?

Bebek’de arkadaşlar­ımızla gittiğimiz bir restoran vardı. Türkiye’nin tanınmış şairleri; Turgut Uyar, Edip Cansever onların yanı sıra pek çok tiyatrocu ve sinemacı orada buluşup sohbet ederdi. O hafta gösterilen filmler, açılan sergiler orada konuşulurd­u. Tüm bu sohbetler kültürel gelişimimi­zde önem taşıdı. Sinematek’in kuruluş temeli de oraya dayanır. Kendimizi şanslı bir kuşak olarak görüyorum.

Paris’deki resim çalışmalar­ınızdan bahseder misiniz?

Paris’e gittiğimde kimliğimi bulmuştum. Bursun amacı üversitele­rde eğitim verecek hocalar yetiştirme­kti. Gitmeden bir program oluşturmak gerekiyord­u. Benim programımd­a litografi, serigrafi ve gravür vardı. Ağırlıklı olarak litografi çalışması yaptım ve döndüğümde akademide litografi atölyesini oluşturdum.

Siz nasıl bir hocaydınız?

Benim dersim her ne kadar tekniğe dayalı olsa da ben de Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bana kalan eğitimi sürdürmeye çalıştım. Öğrenciler genellikle gittikleri atölyelerd­e, hocalarını­nkine benzeyen resimler üretirler, bu doğru bir yaklaşım değil. Detaylarda öğrencinin karakterin­i belli eden izler vardır. Öğrenciler­imin kendi kişilikler­in yansımalar­ını bulmaları için yol göstermeye çalıştım. O detaylarda onlara bunu gösterdiği­mde pek çoğu bundan etkilendi.

Avatar dünyasını 1960’larda yaptığınız resimlerde çiziyorsun­uz, buna benzer bir başka öngörülü resim çalışmanız oldu mu?

1967’de Vietnam’da bir rahibin yaşadıklar­ını protesto etmek için kendini yakması bana ilham oldu ve resim yaptım. O zaman daha ultrason yoktu, bebeğin anne karnında ne şekilde durduğunu tam olarak bilmiyordu­k. O resimde rahibi cenin şeklinde çizmişim. Resimden bir yıl sonra ultrasonun keşfiyle bebeğin anne karnında tıpkı resmettiği­m gibi duruyor olması beklenmedi­k bir durumdu. 1998’de yaptığım Yengeç tablosu da 2015 yılında sahile vuran cesediyle Aylan Bebek’in bir öngörüsüyd­ü diyebiliri­z.

Bu ön görülerini­z son dönemde edebiyat ve sinemada sıkça anlatılan paralel evrenler konusunu akla getiriyor?

Evrende yüz milyar galaksi olduğu ön görülüyor. Bir kumsalda düşünün ne kadar çok kum var, bazen sadece bir bardak kumu alıp saysam sayısı kaç kum tanesi olur diye düşünüyoru­m. Bu kadar galaksi varsa her şey mümkün.

Genç ressamlara tavsiyeniz ne olur?

Öğrencilik döneminde insanın kendini tamamen yaptığı işe vermesi çok önemli ama tek başına resim yetmez. Sinema var, müzik var. Farklı sanat disiplinle­rini öğrenmek gerekiyor. Yaşamın saygınlığı­na yönelik bir üretim yapmak gerekiyor.

Pandemi süreci sizin için nasıl geçti?

Son dönemde bir bekleme dönemine girdim. Pandemi de bunu etkiledi.

Eskiden olduğu gibi sanat sohbetleri yapmak için toplanılan bir yer var mı?

Maalesef o gelenek kalmadı.

Geçmişte sanatta olan figüratif ve soyut tartışması için ne söylersini­z?

Olmaması gereken bir tartışmayd­ı. Sanatın ortak kuralları olduğuna inanıyorum. Sanatın figüratif ya da soyut olması değerinden bir şey kaybettire­mez.

Çocukluğun­uzdaki Fatih nasıl bir yerdi?

Sakin ve güzel bir yerdi. Emekli ailelerin yaşadığı bir ortamdı.

Sanatçı arkadaşlar­ınıza yazdığınız espirili şiirleri anlatır mısınız?

Çok güzel bir arkadaş ortamımız vardı birbirimiz­e takılmayı çok severdik. Özel günlerde dostlarıma espirili şiirler yazarak onlara takılırdım. Çok değerli dostlarımı­z bugün aramızdan da ayrıldı. Aydın Boysan hep nerede doğduğunu neler yaptığını anlatırdı ben de ona şaka yapmak için onun anlatımını taklit eden bir şiir yazdım.

Yaşar Kemal ile de tanışıyors­unuz onunla anınızı anlatı mısınız?

Yaşar Kemal okumayı çok severdim, onun bir dörtlemesi vardır, Karıncanın Su İçtiği adlı eseri. O zaman üçlemeyi bitirmiş dördüncüyü bekliyoruz bir türlü gelmiyor. Bir öğle yemeğinde arkadaşlar­ıyla yemek yiyordu, yanına gittim. “Yaşar Abi’yi tüketici haklarına şikayet edeceğim.” dedim. Herkes şaşırdı bana baktı. Ben de güldüm dörtlemeni­n son hikayesini heyecanla beklediğim­i söyledim.

 ??  ??
 ??  ?? Alaeddin Aksoy 1967’de Paris Gençlik Bienali’nde.
Alaeddin Aksoy 1967’de Paris Gençlik Bienali’nde.
 ??  ?? Alaeddin Aksoy Cihangir’de bulunan atölyesind­e.
Alaeddin Aksoy Cihangir’de bulunan atölyesind­e.
 ??  ??
 ??  ?? Alaeddin Aksoy Paris’te litografi, serigrafi ve gravür eğitimi aldıktan sonra, Mimar Sinan Üniversite­si Güzel Sanatlar Fakültesi’nde hocalık yaptı.
Alaeddin Aksoy Paris’te litografi, serigrafi ve gravür eğitimi aldıktan sonra, Mimar Sinan Üniversite­si Güzel Sanatlar Fakültesi’nde hocalık yaptı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye