Sarışınların intikamı
1990-2000’li yılların iki Hollywood yıldızı, bu sefer akıllı ekranlara geçiş yaparak geri dönüyor. Kirsten Dunst “On Becoming a God in Central Florida” ile, Gwyneth Paltrow’sa “The Politician” dizisiyle sanal bir düelloya katılıyor.
Hikayeyi bilirsiniz. Bir okul ortamında geçen, iki karakterin -biri intikamcı dışlanmış tip, diğeri popüler başrol- arasında yıllardır var olan çatışmanın öyküsü. Birinci karakter, genellikle karmaşık duygulara sahip, gölgelere karışmış bir “inek”, ikinci karakterse yaşadığı sorundan ötürü üzerindeki dikkatleri kaybeden, genellikle depresyonda olan depresif bir amigo kızı. Geçen sonbaharda, iki rol sırasıyla Kirsten Dunst ve Gwyneth Paltrow’un yer aldığı dizilerle ekrana yansıdı. Birçok farklı nedenden dolayı, “On Becoming a God in Central Florida” ve “The Politician” ile iki aktris de aynı yola giden paralel bir dönüş yaptı. Aslında buna, iki oyuncunun yeniden doğuşu demek daha doğru. Bu durumda dönüş yaptıkları yol, iki Amerikalı’nın onca yıldan sonra televizyondan geçen ve her birinin kendi yolunda küçük film trajedileri olan bir yol diyebiliriz.
ÇILGIN VE ÇEKİCİ
Kirsten’ın yaşadığı basit bir yanlış anlaşılma olabilir. Çünkü onun için her şey, “Interview with the Vampire” filmindeki sürpriz rolü (12 yaşında olduğunu unutmayalım) ve beş yıl sonra Sofia Coppola’nın “Virgin Suicides” filmiyle başlamıştı. Çılgın ve çekici havasının yanında samimiyet ve kaos arasında bir içsellik yaşayan genç aktris, ekrandaki rakiplerinden çok daha fazlasına sahipti. 1999 yılındaydık ve lanet Dunst için başlamıştı. Çok yetenekli, çok yönlü olduğu için oynadığı gençlik komedileri (American Girls), yabancı bilim kurgu filmleri (Melancholia) ve absürd dramaları (Marie Antoinette) birbirine kötü bir şekilde bağlayarak kendini yanlış tanıtıyordu. Ona göre, Hollywood’un zirvesine erişmesine mal olan metamorfoz tutkusuydu. Geçtiğimiz günlerde Siruis XM radyo programında “Ben hiçbir zaman hiçbir rolüm için bir ödüle aday olmadım. Çocukken aday olduğum Golden Globe ve Fargo olan için hariç. Hiçbir zaman film endüstrisi tarafından kabul görmedim. Belki oyunu kuralına göre oynamadığım için. Yine de yapmam gereken her şeyi yapıyorum. Meslektaşlarım tarafından tanınmak güzel olurdu.” açıklamasında bulundu. Kirsten, Cannes Film Festivali’nde “Melancholia”daki rolü için ödülü kaçırmış olsa da yaşadığı küçük skandal bunun uzun süredir bir yanlış anlaşılma olduğunu kanıtlıyor. Ağustos ayının sonunda Dunst, “Walk of Fame”de yıldızını kazandığı sırada Reuters haber ajansı sanki aktris sadece bu rolle anılıyormuş gibi “Örümcek Adam’ın kız arkadaşı rolüyle tanınan aktris” şeklinde bir haberi tweet attı. Tweet silinmiş olsa bile Dunst bunu haklı olarak hala bir hakaret olarak görüyor.
SAF VE EL DEĞMEMİŞ
Gwyneth’in hikayesi başkaydı. Mutlak güzelliğe sahip bu bembeyaz tenli kadın, adeta Hollywood’a güneş gibi doğmuştu. Bu mutlak güzelliğin beden bulmuş hali, sanki Amerikan sinemasının kendisinin doğurduğu ve büyük aktris olarak adlandırdığı bir şeydi. “Seven”dan (1995) “Tenenbaum Family”e (2001), “The Talented Mr. Ripley” gibi bazen küçük ama unutulmaz rollerle Kaliforniyalı aktris kendini kanıtladı. Ama bu durum herkesi memnun etmedi. Fernanda Montenegro’nun (Walter Salles’in “Central do Brasil” filminde oynamıştı), rakibi Gwyneth Paltrow’un “Shakespeare in Love”daki (1999) rolüyle
Oscar kazanmasından sonra yaptığı “Romantik, saf, el değmemiş bir kişi olduğu için bu ödülü aldı.” açıklamasını hatırlıyoruz. Evet Fernanda, gerçekten öyle. Hatta o, bundan daha fazlası. Fakat bu Gwyneth’ın ilerlediği güzel ve doğru yolu koruması için yeterli değildi. 2008’de James Gray’in “Two Lovers” filmi bile 20 yıl boyunca kötü seçimlerle beslenen, kendini kademeli olarak sektörden çekmesini ve “Avengers” alemindeki yardımcı rollerini kurtarmaya yetmedi. Şimdilerde küçük bir lifestyle imparatorluğu haline gelen bir güzellik markası olan Goop’un başında olan Gwyneth, kariyerinde yaptığı hataları saklamıyor. Geçtiğimiz günlerde New York Reklam Haftası’na katılan Paltrow çizdiği yeni yolu şöyle açıklıyor: “Oyunculuğun artık beni heyecanlandırmadığını söyleyemem. Çok şanslıydım ve çok çalıştım, bu da bana sinemada büyük bir kariyer kazandırdı. Fakat bir noktada, artık yapmak istediğim şeyin bu olmadığını hissettim. Bu nedenle kendime yeni bir rota edindim.”
ENGELSİZ YOL
Şu an Netflix’te yayınlanan “The Politician” adlı dizinin yapımcısı ve yazarı, Gwyneth’in kocası Brad Falchuk’a teşekkür etmek zorundayız. “O harika biri, beni eski işime geri döndürdü... Kendimi ikna etmek zorunda kaldım, goop.com’da büyük bir işim var... Dizide bana bir rol yazdığını söyledi. Ben de ona bunu yapabileceğimi sanmadığımı söyledim. Ve sonuç, işte buradayım.” Peki söz konusu rol ne? Georgina Hobart, ruhani burjuva ve kendini Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki başkanı olmaya ikna etmiş yetenekli gencin annesi. Dizi için iyi tempolu, iyi kurgulanmış Ryan Murphy’nin şovu için drama yaşayan bir komedi diyebiliriz. Gwyneth Paltrow, yardımcı rollerden biri olmasına rağmen kendi içinde üç farklı durumu oynuyor. Kimi zaman kırılgan ve mesafeli, kimi zaman eğlenceli ve onurlu, Alman yasak aşkı seyisin kollarına atlamak için kocasının parasından vazgeçen, Madam Bovary’vari rolüyle on sekiz yıl sonra Margot Helen Tenenbaum’un melankolik ironisini çağrıştırıyor. Kısacası Gwyneth tekrar yürümeye başlıyor ve biz de onun için daha büyük, engelsiz bir yol hayal ediyoruz.
KIRSTEN DUNST VE GWYNETH PALTROW KENDİ VAROLUŞLARINA AİT ESKİ KARAKTERLERİ SAYESİNDE GÜÇLENDİLER VE İKİ YILDIZIN YÖRÜNGELERİ NİHAYET BULUŞTU. NE TEPEDE NE DE ARAFTA; OLMASI GEREKEN YERDE. OYUNUN MERKEZİNDE.
DİŞ TELLERİNDEN GELEN GÜZELLİK
Kirsten, Showtime kanalında yayınlanan “On Becoming a God in Central Florida”daki rolüyle kendi büyüklüğüne layık bir oyun alanı buldu. Eskiden diş tellerine sahip eski bir güzellik kraliçesi olan Krystal Stubbs, kafayı piramit sistemiyle insanları manipüle ederek zengin olmaya takmış fakir bir deliyle evlenir. Daha sonra kolunda bebeği borç içinde kalınca Krystal, kendini ve onurunu korumak için elinden gelen her şeyi yapar. Çalıştığı su parkından ayrılan ve kocasının işini devralan Krystal, hayattan intikamını almaya hazırlanır. Kirsten’in yaşamı da büyük yıldızların yer aldığı, kapitalizmin egemen olduğu bu diziye benziyor. Çılgın ama mesafeli, komik ama tutarlı, nüktedan ama bir o kadar saf. Oksimoronların en sarışını için mükemmel bir rol. Böylelikle Kirsten Dunst ve Gwyneth Paltrow kendi varoluşlarına ait eski karakterleri sayesinde güçlendiler ve iki yıldızın yörüngeleri nihayet buluştu. Ne tepede ne de arafta, olması gereken yerde. Oyunun merkezinde. Evet, hikayeyi biliyorsunuz; mutlu sonla bitiyor…