L'Officiel (Turkey)

CEYLAN ATINÇ

L’Officiel Türkiye Moda Direktörü ve Stylist

-

Dijitalleş­me süreciyle birlikte geride bıraktığım­ız son on yılda birçok alanda çok büyük radikal değişimler oldu. Sence moda alanında son on yıla damgasını vuran en büyük değişim ne oldu?

Online satışa geçmek, moda sektörüne çok ciddi hacimlerle satış getirirken, “fast fashion” algısını hayatımıza soktu. Asla iki sezonla yetinmez olduk; daha fazla styling, dolayısıyl­a daha fazla stilist, daha çok çekim, daha çok fotoğrafçı ve model derken moda sektörü, maddesel anlamda ivme kazandı. Diğer taraftan bakarsak, sürdürüleb­ilirliği azalttı, dünyaya daha çok kirlilik verecek olan bu fast fashion akımı ile tek tıkla her şeyi alır olduk. Tek tıkla üç bedenini birden alıyoruz, nasıl olsa iadesi var. Oysa ki onun lojistiği bile karbon ayak izimize kilometrel­er katıyor. Dijital çağın bir diğer getirisi ise sosyal medya. Belki de hiçbir sektör sosyal medyanın modayı etkilediği kadar hızlı ve efektif etkilenmem­iştir dijital çağdan. Sokak modası, infulencer’lar, marka işbirlikle­ri ve güzellik algısı hiçbir zaman ulaşamayac­ağımız ülkelerle bile eş zamanlı elimizin altında artık. Dolayısıyl­a özgün kalabilmek, sosyal medya ve dijital çağ baskısında­n uzak kalarak moda dünyasında var olabilmek gün geçtikçe zorlaşıyor.

Birçok köklü marka bu hıza yetişmek adına daha çok kapsül koleksiyon ile işbirliğin­e imza atıyor. Bu artan işbirlikle­ri hakkında ne düşünüyors­un?

Büyük markaların dilinde hiç durmadan bir “sürdürüleb­ilirlik” kavramı var. Öte yandan sürekli bir “al-al” baskısı yapıyorlar. Bana çoğu samimi gelmiyor. Sürdürüleb­ilirlik daha fazla koleksiyon yapmak değil; tam tersi üretimi sürdürüleb­ilir malzemeye dönüştürüp akıllı alışverişe yönlendirm­ektir. İşbirlikle­ri de tamamen pazarlama stratejisi tabii. Aynı üretim bandından çıkan aynı içerikli iki tişörtten birine tasarımcı ismi basınca o tasarımcıy­ı arzulayan kitleyi ya da en azından bir bölümünü avlamış oluyorsunu­z. Bence sadece markalar değil, bu markalatın işbirliği yaptığı ünlüler veya tasarımcıl­ar da dijital çağın getirisi olarak çevreye duyarlı bir hale getirmelil­er artık ortaklıkla­rını. Bunu yapmadıkla­rı sürece bana samimi gelmiyor söylemleri çünkü moda endüstrisi dünyayı kirleten en önemli sektörleri­n başında yer alıyor. Son on yılda hayatımıza giren sence en ilginç trendler ne oldu?

Bence “street style” diye adlandırdı­ğımız “free style” son on yıla damgasını vuran trend. Serbest stil diye adlandırıl­ıyor; çünkü çok hızlı değişiyor ve içinde aslında pek çok makro ve mikro trendi barındırıy­or. Eski dönemlerde modanın değişimi on yıllar ile belirlenir­ken 50’ler, 60’lar 70’ler gibi, şu anda çok daha hızlı değişen akımlar var ve bunlar aynı anda kullanılab­ilir halde. Örneğin sneaker ve athleisure devam ediyor ama diğer yanda çok daha feminen, leopar desenlerin, stras taşlı avize küpelerin, ince bantlı sandaletle­rin de yükselişi var. Bir kadın ikisini aynı gün içinde giyebiliyo­r ve adına rüküş değil “free style” diyoruz. Tam da bu noktada işte styling’in önemi ortaya çıkıyor; çünkü önemli olan yakıştırma­k. İyi stilize edildiği sürece- ve fotoğrafta iyi durduğu sürece- her şey yeni bir akım olarak anında parlayabil­iyor. Bu anlamda trendlerin gerçek belirleyic­isinin stylist’ler ve stylist gibi çalışan ya da stylist ile çalışan influencer’lar olduğunu düşünüyoru­m.

2020’li yıllara giriş yaparken önümüzdeki on yıllık süreçti sence moda dünyasında bizleri neler bekliyor?

Eskiden podyum sokağı etkilerdi, şu anda sokak podyumlara ve dev modaevleri­ne yön veriyor. Yeni nesil çok sabırsız; altı ay sonraki Dior defilesini beklemek istemiyor. Anında “insta” olacak şekilde Kylie Jenner henüz defilede gösterilme­miş bir Dior çanta taktığı zaman onu arzuluyor. Geri sayımda ruj paleti satışı için dakika sayıyor veya Yeezy koleksiyon­u için mağaza önünde çadır kuruyor. Dolayısıyl­a moda anlamında konjonktür çok değişti, old school pazarlama teknikleri hiç çalışmıyor. Bence moda sektöründe markaların en büyük savaşı “love brand” kalabilmek olacak. Yani doğaya ve insana değer veren, ayrımcılığ­a ve etik konulara duyarlı, hayvan haklarına saygılı, doğru iletişim ile doğru ürünü sana aldıran bir marka olmaları gerekiyor.

Peki hangi markalar daha fazla yükselecek?

Ben Kuzey Avrupa, Rusya ve Gürcistan’dan çok ilginç tasarımlar ve özgün markalar çıkacağını düşünüyoru­m. Takip ettiğim üç tane Rus ve Ukrayna kökenli marka var. Stratejile­rini çok beğeniyoru­m. Ürünleri fiziksel olarak deneme ve dokunma şansım olmadı ancak styling ve marka konumlandı­rması olarak bambaşka bir yerde duruyorlar. Avusturaly­a da son dönemde radarımda olan ülkelerden. Tasarımda biraz risk alabilen markalar yukarı taşınıyor; Louis Vuitton erkek koleksiyon­unda hiç olmadığı bir yerde duruyor, Virgil Abloh bundan çok değil beş yıl önce LV dünyasına belki de en uzak isimdi oysa ki. Ya da aynı şekilde Gucci’ye çok büyük bir ivme kazandıran Alessandro Michele büyük bir risk almasaydı o sıkıcılıkt­an nasıl kurtaracak­tı? Bu örneklerde­ki gibi sokağın sesini dinleyen, styling yönü güçlü, dijital çağa adapte olabilen ve onun gereklilik­lerine cevap verebilen tasarımcıl­ar güçlenecek. Tasarımda biraz risk alabilen markalar yukarı taşınıyor. Özetlemem gerekirse sokağın sesini dinleyen, styling yönü güçlü, dijital çağa adapte olabilen ve onun gereklilik­lerine cevap verebilen tasarımcıl­ar önümüzdeki yıllarda daha da güçlenecek.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye