Baş koleksiyon
Place Vendôme’daki ilk mücevherevi Boucheron, yüzyıldan fazla bir süredir tasarımları ve “ışık şehri” arasında derin bir bağ kurdu. 2011’den bu yana markanın tasarım direktörü olan Claire Choisne, bizi Paris’teki “vu du 26” koleksiyonunu tanıtmak için Hôtel de Nocé’nin yenilenen salonlarında ağırladı.
Claire Choisne bizi tutkularında misafir ediyor. Kendimizi zarif, sıcak ve kullanışlı büyük bir salonda buluyoruz. On sekizinci yüzyılın hayranlık uyandıran çini duvar kağıtları ile itinayla zenginleştirilmiş bir kütüphane ile genişletilmiş keyifli bir yemek odası, ortasında Noé DuchaufourLawrance’ın tasarımı dev bir kanepe bulunan, her adım attığımızda yumuşaklığını hissettiğimiz Tai Ping marka bir halı serili salonda gün batımının verdiği ışık karşılıyor bizi. Ayrıca bu lüks ve rahat oda, Paris’in hayran olunası banyosundan hemen önce yer alıyor. Küvetin Vendôme sütununu gören penceresinin nefes kesen bir manzarası olduğunu unutmadan söyleyelim.
Hôtel de Nocé’nin daha yeni renove edilmiş ikinci katındayız. Daire, PierreYves Rochon tarafından dekore edilmiş. Cartier’de dört yıllık mükemmel bir kariyer geçiren ve sonrasında Boucheron’un CEO’su olan Hélène PoulitDuquesne de Bay Rochon’a iç dekorasyon konusunda yaratıcı fikirleriyle destek veriyor. Evet, Boucheron’dayız. Yüksek mücevher aşıkları, bu yaşam alanını çok iyi bilir. Müdavimlerin dediği gibi, burada; “26 numara”da, güncel mücevher sanatının doğduğu yerdeyiz. Bıkmadan tekrarlamalıyız ki ilk olarak Place Vendôme’u yüksek mücevher dünyasının merkez üssü yapmaya karar veren Boucheron’du.
Bu bina mücevherevinin ruhunu bünyesinde barındırıyor. Dostluk, şefkat, bağımlılık, karşılıklı hayranlık, yardımseverlik ve bazen suçluluk olan duygular bütünü,
Boucheron ve Paris arasında dokunan aşk bağlarını özetliyor. Bu duygular, mücevherevi ve Fransa başkenti arasında tam 161 yıldır bulunuyor. Claire Choisne bunu çok iyi biliyor. Bu nedenle, yeni yüksek mücevher koleksiyonunun dayandığı tüm bölümlerde binanın özünü yansıtmayı seçmiş. Ve çarpıcı sanatsal bakış açısıyla kendini ifade eden büyüleyici bir kültürel lüks oyun alanı yaratmış. Koleksiyon için tasarım direktörü “Bu sadece Paris’i mimari açıdan onurlandırma değil. Aynı zamanda yaptığım izlenimler sonucunda kurguladığım hayalperest bir Paris’i de ifade ediyor.” diyerek açıklıyor. “Sanki kadınları Paris’ten parçalarla süslemek istiyorum.” Paris ve 26 numara. Koleksiyon, Hôtel de Nocé’nin duvarlarından başlayıp uzakta, ufukta Grand Palais’in ışıltılı cam çatısı ve Palais Garnier’nin bakır kubbesini taçlandıran şöhret arasında bir yerde yer alıyor.
İlk bakışta etkileyici olan, koleksiyonu oluşturan benzersiz parçalarda göze çarpan kuvvetli işçilik birikimi. Tasarım direktörü, “Boucheron’da bir yenilik geleneği var. Kadın özgürlüğünün hizmetinde bir yenilik geleneği.” diyor. Ünlü gerdanlık “Point d’interrogation”, 1879 yılında Frédéric Boucheron tarafından tasarlandı. Bir tavus kuşu tüyünden esinlenilmiş ve gizli bir yay ile donatılmış, tokaları olmayan bu gerdanlık, defne
yaprağı ile bezenmişti. Böylece kıymetli işçilik şairane biçimde mücevher takma rahatlığıyla birleşti.
Yapraklar, gerçek bir görüntü oluşturmayı sağlamak için ultra modern işlemler (Bir önceki “Ebedi Çiçekler”e adanmış koleksiyonda uygulanmış işlemle aynı) kullanılarak tasarlandı. İncelikli bir titizlikle, üflemeli cam ile yapılan minyatür titanyum bitki örtüsü ile bir kış bahçesine ev sahipliği yapan zümrüt boncuklar adeta ponponu canlandırıyordu. Cesaret, çizimin zenginliği ve işçiliğin canlılığı ile değil, aynı zamanda malzeme seçimine öncülük eden gösterişte de gelişir. Palais Garnier’deki Pegasus kadar etkileyici bir atın, ateşli vücudunun kabartmasını, buzlu kaya kristaliyle gösterişli bir bileklikte görebiliriz. Ya da Place Vendôme’un yağmurdan beyaza boyanmış kaldırım taşlarını, buzlu kristal bitişler ile elmaslarla süslenmiş bir kolye üzerinde görerek üstün ustalık elementlerinin şehirciliğin gücüyle birleştiğine tanıklık edebiliriz. Koleksiyonun tepe noktası ise zanaatkarlar tarafından yaratılan bir taş. Oniks, kaya kristali ve beyaz akitanın kalbi olan bir kakma çalışması, anıtsal bir merdivenin hipnotik baş döndürücülüğünü yeniden oluşturuyor. Bu hayallerdeki taşı yaratmanın ne kadar araştırma ve sabır gerektirdiğini hayal bile edemeyiz. Mücevherevi, köklerine göstermek istediği saygıyla Işık Şehri’nin ruhunu daha iyi canlandırmak ve değerli taşları yüceltmek için kendisine bağlı klişelerden uzaklaştırmak istiyordu. Paris bir klişe ise, Boucheron şüphesiz en güzel kanıtıdır.