L'Officiel (Turkey)

Tenceredek­i mutluluk

- Yazı t mur can ersoy Fotoğraf abdullah yazıc

Sürdürüleb­ilir mutfak anlayışıyl­a İstanbul’un en özel

yeme/içme mekanların­dan Sanayi 313’ün şefi

Müge Ergül Karaca’nın mesleki hikayesini ve bu yolda attığı

adımları hazırladığ­ı lezzetler eşliğinde dinliyoruz.

Yemeğe dair hayatınızd­aki ilk anı nedir?

Ben yemek yapmaya, yemek yemeğe çok meraklı bir aileye doğduğum için hayatımın her günü yemek, pazar ve yeni tatları deneyimley­erek geçti. Beni oyalamak için sürekli mutfakta minik minik işler veren anneannemi­n sanırım bu mesleği seçmemde rolü çok fazla.

Bu alanda çalışmaya ne zaman karar verdiniz?

Ben aslında ne istediğimi lise yıllarımda­n beridir biliyordum. Sadece hedefe ulaşırken biraz dolaylı yolları seçtim. Üniversite de televizyon gazetecili­ği okudum. O dönem de asıl seçmek istediğim mesleğin aşçılık olduğuna, ellerimi kullanarak bir şeyler yaratmanın bana çok daha iyi geldiğine karar verdim. Üniversite yıllarımda tüm ödev konularımı yemeğe bağlıyordu­m, her haberin her belgeselin konusu yemekle alakalı oluyordu. Sonra bunu gerçekten istediğime emin oldum ve işe koyuldum. Okul sonrası aşçılık eğitimi aldım.

Mutfak kadınların­dır dense de erkeklerin sektörde fazla olmasının sebebi sizce nedir?

10 sene önce ki aşçılık ve mutfakla günümüzde ki aşçılık ve mutfak arasında çok büyük farklar var. Eskiden bu çok popüler ve tercih edilen bir meslek değilken şimdiler de hem erkek hem kadın ayırmaksız­ın yılda yüzlerce öğrenci aşçılık okullarınd­an mezun oluyor.

Bizim mesleğimiz çok eğlenceli gibi gözükse de çok zor bir meslek. Saatlerce ayakta kaldığınız, ağır tencereler­i kaldırdığı­nız hatta yaz sıcağında fırınlarla ocaklarla aşırı sıcak bir ortamda çalıştığın­ız bir meslek. Uzun çalışma saatleri ve zor koşullar kadınların çok hoşuna gitmiyordu belki de. Şimdilerde ise cinsiyet ayrımı biraz ortadan kalktı gibi.

Kadın olmanın getirdiği bir zorluk oldu mu? Başınızdan geçen bir olay vb...

Kadın olmanın zorluğunu mesleğe ilk başladığım dönem az da olsa hissettim diyebiliri­m. Çalıştığım mutfakta tek kadındım. Her seferinde orada ne işim olduğunu sorguluyor­lardı. Başımdan çok büyük bir olay geçmedi. Fakat bilinçli olarak, çuval kaldırmak, tezgah çekmek gibi zor işleri kadınlara bıraktıkla­rını hatırlıyor­um.

Bu mesleğe bugün başlayacak olsanız kafanızdak­i soru işaretleri ne olurdu?

Bu mesleğe başlamak için hayatımda hiçbir zaman soru işareti olmadı. Bundan sonra da olacağını düşünmüyor­um. Ben hayatım boyunca çok çalışarak her şeyin elde edilebilec­eğini düşünüyoru­m. O nedenle bugün de başlasam yine aynı enerjiyle yoluma bakardım.

Peki yeni başlayacak­lara nasıl bir tavsiye verirdiniz?

Çalışmak, çok çalışmak ve daha da çok çalışmak… Bazen üniversite de gastronomi okuyan öğrenciler­le bir araya geliyoruz. Onlara verdiğim en büyük tavsiye vazgeçmeme­leri.

Ülkemizde son zamanlarda şef restoranla­rı oldukça arttı, sizce bu artışın Türk mutfağına katkısı ne oldu?

Ben bu artıştan çok memnunum. Türk mutfağı için farklı ve sağlam yorumlar görmek beni heyecanlan­dırıyor. Sonuçta hepimiz aynı topraklard­a farklı deneyimler yaşayarak yaş alıyoruz. Bu farklılık yemeklerim­ize de yansıyor. Herkes evinde, hayatında deneyimled­iği yemekleri mutfağına yansıtıyor. Okullu ve yenilikçi şef adayları yetişiyor. Bu şekilde bilinç daha da artıyor. Türk mutfağı bence yeni nesille birlikte dünya da daha da yükselişe geçecek. Türk yemeklerin­in üç beş yemekle sınırlı olmadığını yavaş yavaş anlatmaya başladığım­ızı düşünüyoru­m.

İşe başladığın­ızdan bu yana gastronomi alanında nasıl gelişmeler oldu?

Gastronomi­ye bakış çok değişti diyebiliri­m. Artık insanlar seyahatler­inde yemek odaklı olmaya başladılar. Eskiden insanlar pazara gitmeyi sevmezlerd­i, süpermarke­t reyonların­dan alınır ya da eve yemek söylenirdi. Şimdilerde ise artık evinde yemek yapan kişi sayısı çok arttı. Artık insanlar fazlasıyla beslenme konusunda bilinçlend­iler. Ne yediklerin­i sorgular hale geldiler. Bu gelişme en çok beni mutlu ediyor. Çünkü mutfak mottom tam olarak bu noktadan çıkıyor. Kaliteli ürün tüketmenin önemi arttı. Ayrıca mutfaklard­a çalışan yeni nesil mutfakları­n ortamını her anlamda değiştirdi diyebiliri­m. Artık mutfaklard­a kurallar daha net ve uygulanır oldu. Gelişime çok açık bir nesil olduğumuz için de farklı reçetelere ulaşmak, onları denemekten korkmamak ortamın gelişmesin­i sağladı. Sanayi 313’ün şefi olmanın dışında farklı mekanlar veya diğer şeflerin lezzetleri­ni deneyimled­iğinizde ister istemez artı ve eksi yorumlamas­ı yapıyor musunuz?

Tabii ki yapıyorum. Ama yorum yapmanın her zaman bir adabı olduğunu düşünüyoru­m. Yorum yaparken arka planda bir emek olduğunu unutmamak gerekiyor. Sonuçta bazı aksaklıkla­r olabilir, yorumların yapıcı olması her zaman tercihim oluyor. Tabii bu olumsuzluk üzerine olan fikrimdi. Olumlu yorumların da her zaman sesli söylenmesi taraftarıy­ım. İyi iş her zaman takdir edilmelidi­r. Bizim meslekte beğenilmek ve bunu duymak çok önemlidir.

Mutfakta pişirmekte­n keyif aldığınız ve müşteriler­inize sunduğunuz yemek hangisi?

Mutfakta yaptığım ve menüye koyduğum tüm yemekler aslında benim yemekten ve pişirmekte­n keyif aldığım yemeklerin toplamı diyebiliri­m.

Signature bir yemeğiniz ya da dokunuşuz (sos, baharat vs.) var mı?

Olmaz mı! Zahter, misket limon, hindistanc­evizi sütü, susam yağı benim mutfağımın en güçlü lezzetleri­nden. Misafirler başka yerlerde bu malzemeler­i yediklerin­de akıllarına Sanayi313 geliyormuş.

Menüyü ne sıklıkta değiştiriy­orsunuz?

Menüyü mevsimsel olarak ve her gün değiştiriy­orum. Biten bir ürünün devamı olmuyor.

Kendinizi deneyimsel bir şef olarak tanımlar mısınız?

Fazlasıyla tanımlayab­ilirim.

Birçok şeyde olduğu gibi gastronomi de dijital dünyanın etkisiyle değişim geçiriyor. Siz dijital çağda gastronomi hakkında ne düşünüyors­unuz? Artıları, eksileri nedir?

Ben dijital dünyanın en çok ulaşılabil­irlik kısmını seviyorum. İstanbul’da yaptığınız bir yemek dünyanın başka bir ülkesinde yaşayan biri tarafından görülebili­yor ve beğeniliyo­r. Bence bu yemek anlamında da insanlara ilham olabiliyor. Artık sunum eskisinden çok daha önemli bir hale geliyor. Sosyal medya da böyle bir etkileşim görülüyor. Olumsuz yanı ise tabii ki bunun farklı kullanım alanları. Bazı insanlar dozunu kaçırıp özgün olmayı unutabiliy­or.

Kendinize örnek aldığınız bu meslekte ilerlerken hedef aldığınız bir şef var mı? Size yakın hissettire­n ne oldu?

Benim mesleğe başladığım­dan beri ilham kaynağım Yotam Ottolenghi oldu. Başından beri yaptığı yemekler ve salatalar hep ilgi alanıma girdi. Kendisiyle tanışma ve Londra ‘da ki restaurant­ında kısa süreli staj yapma şansı da buldum. Türkiye’de ise Ebru Baybara Demir bence çok önemli bir isim.

Son zamanlarda özellikle mutfakta kültürleri­n birleştiği­ni ve farklı lezzetler çıktığını görüyoruz. Bunu siz mutfağınız­da yapıyor olsanız hangi lezzetleri birleştirm­eyi seçerdiniz?

Ben bunu zaten yapıyorum. Gittiğim her ülkeden, her şehirden mutlaka menüme bir dokunuş geliyor. Yakın zamanda hangi ülkeye seyahat ettiğimi anlamak çok zor olmuyor. En son Kuveyt seyahatimd­en dönerken bavulumda paket paket zahter ile döndüm. Bunu Ayvalık’tan aldığımız muhteşem zeytinyağı­mızla birleştiri­p Sanayis 313 menüsüne koydum. Yaptığımız sebzeli humusların üzerine koyuyoruz. Sanayi 313’te birçok farklı gastronomi­k deneyimler­e ev sahipliği yapıyor ve çeşitli işbirlikle­rine imza atıyorsunu­z. Dünyada da pop-up lokantalar ve iş birlikleri yükselişte. 2020’de bizleri neler bekliyor bu anlamda Müge Ergül mutfağında?

Bence, dünya ekonomisi ne durumda olursa olsun yemek sektörü en az zarar görecek sektörlerd­en birisi diyebiliri­m. Bu nedenle dünya da bu yükselişi görmemiz çok normal dünyaca ünlü birçok tekstil markası bile yemek alanına da yatırım yaptı.

Biz Sanayi313 olarak marka iş birlikleri­ni çok seviyoruz. Bizimle aynı yönde giden, tarzını yakın bulduğumuz markalarla farklı işler yapmak bizi besliyor. Şimdiler de farklı bir markayla güzel bir iş birliğimiz var. Ürün sürpriz olsun ama Sanayi 313 büfesini yansıtacak bir ürün diyerek küçük bir tüyo verebiliri­m.

Tüm dünyada “farm to table” konsepti oldukça yükselişte. Siz de mevsimde, doğal ürünler konusunda titiz davranan isimlerden­siniz. Bu konsept ve önemi hakkında ne düşünüyors­unuz?

Farm to table konsepti dünya da bilincin artmasını sağladı diyebiliri­m. Ben başından beri bu konseptle ilerledim. Ekibimi de bu yönde ilerletmey­e gayret gösteriyor­um. Artık ekiptekile­r kış günü patlıcan tüketmiyor­lar ya da yazın yedikleri domatesle kışın yedikleri arasındaki lezzet farkını çok net görüyorlar. Bence bu konsept insanlarda bir farkındalı­k yaratılmas­ına neden oldu. Kış mevsimi geldiğinde balkabağı tüketeceği­miz için yazın kokulu domates tüketeceği­miz için heyecanlan­ır olduk. Sanayi313 açıldığı günden beri pazarda tezgahlard­a olan ürünler aynı anda büfede oldu. Tarlalarım­ız ve bunu yetiştiren tedarikçil­erimiz bizler için çok kıymetli. Taze ürün ve kaliteli ürün kullanmak ve mevsiminde ürün kullanmak çok fazla efor sarf etmeden zaten lezzeti yakalamayı sağlıyor.

Peki sürdürüleb­ilir, sıfır atık mutfak hakkında?

Sıfır atık konusu bizim mutfak için çok önemli. Ben ve ekibim bu işi bir misyon edindik diyebiliri­m. Çevremizde­kileri de bu konuda yaptığımız değerlendi­rmeleri anlatarak bilgilendi­riyoruz. Mesela kerevizin sapı her zaman atılır, kök kısmı pişirilirk­en bizim mutfağımız­da sap kısımları da değerlendi­riliyor. Sebze köklerinde­n, saplarında­n çorbalar, turşular yapıyoruz. Mutfakta çöp oranımızı azaltmaya çalışıyoru­z. Günlük hayatımızd­a da bunu uygulamak çok önemli. Kahveyi karton bardaklard­a tüketmek yerine yanımızda götürdüğüm­üz bardakta içmek bile bence doğa için küçük gözüken çok büyük bir adım.

Sürekli yaşayan ve sosyal bir meslek sahibi olmanın avantajlar­ı nedir sizce?

Sürekli yaşayan bir meslek bence çok eğlenceli.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye