Gerçek Boyutta Moda
Pangaia, son zamanların en çok ilham veren ve ekolojik yönden sorumlu moda markalarından biri. Sezonsuz, evrensel, vegan, organik, toprakta çözünebilen, bilimsel olarak Tabiat Ana’nın kaynaklarına mümkün olduğunca yakın fakat aynı zamanda estetik olarak çok güçlü olan bu marka lüks modanın geleceğine dair bizlere umut veriyor. Pazarlama Sorumlusu Maria Srivastava
ve Pangaia İnovasyon Sorumlusu Amanda J. Parkes detayları anlatıyor.
“Pangaia” adı nereden geliyor?
Pangea yani ilk çağdaki büyük ana kıtanın adı ve Yunan mitolojisinde Dünya’nın tanrıçası Gaia’nın adıyla birleşerek türedi. Doğa ve Tabiat Ana ile olan ilişki markamızın her özelliğinde yer alıyor; renklerde, malzemelerde ...
Pangaia’nın arkasında kim var? Miroslava Duma, Pharrell Williams gibi isimlerden bahsediyoruz.
Pangaia her şeyden önce bilim adamları, mühendisler, sanatçılar, tasarımcılar, düşünürlerden oluşan büyük bir kolektif. Miroslava Duma (Future Tech Lab’ın kurucusu, sorumlu teknolojik yeniliklerde uzmanlaşmış girişimci, editör notu) gerçekten de bu kolektifin bir üyesi. Pharrell Williams markanın hevesli bir destekçisi, bize yardımcı olmaktan mutluluk duyuyor.
Markanızın merkezi neresi?
Merkezimiz Londra ve New York’tan oluşuyor. Üretim, pazarlama ve operasyonel taraf olan her şey Londra’da, araştırma ve geliştirme ve ortaklıklar New York’ta. Bugün yaklaşık yirmi kişiyiz, dış işbirlikçilerimizi saymıyoruz bile. Şirket çok hızlı büyüyor.
Marka ve projenin DNA’sını özetleyebilir misiniz? Pangaia’yı yaratmaktaki ilk arzumuz üzerinde çalıştığımız tüm bu yenilikleri ve teknolojileri kamuoyuna ve sektöre en anlaşılabilir şekilde sunmanın bir yolunu bulmaktı. Böylece moda ürünlerinin en temel olan tişört üzerinde çalışarak başladık. Deniz yosunu (deniz yosunu, sadece dört yılda bir kere İzlanda’da toplanıyor, not) ve organik pamuktan lif oluşturduk. Yüzde 20’ye 80 olan bu oran, ancak bu denklemi tersine çevirmek için çalışıyoruz. Yıkama sıklığını ve dolayısıyla kirliliği azaltmak için nane yağı ile kullanıyoruz. Renklerimizde sadece bitkisel boyalardan oluşuyor.
Markayı ne zaman lanse ettiniz?
2018’in sonunda, Long Beach’te gerçekleşen ComplexCon’da bir önizleme lansmanı gerçekleştirdik. Her şey çok hızlı gelişti. Günümüzde laboratuvar araştırmaları hızla ilerliyor bu yüzden zor da olsa “yavaş marka” ruhunu korumaya çalışıyoruz.
Peki proje üzerinde ne kadar süre çalıştınız?
Araştırma ve geliştirme açısından yaklaşık on yıl. Ancak ilk bilimsel ortaklığımız dört yıl öncesine dayanıyor.
Biyoteknolojik araştırma zorlu ve pahalı mı?
Evet, temel olarak oldukça sürdürülebilir ölçekte bir ekonomi gerektiriyor. Bu elbette bir finansman sorunu değil, aynı zamanda bir zaman sorunu. Ne kadar yatırımınız olursa olsun, araştırma, test ve geliştirme yapacak zamanınız ve de insanınız olması gerekiyor. Ürün piyasaya sürülmeden önce her zaman bir gecikme yaşanıyor, ancak şu anda bunu azaltmak için çalışıyoruz.
Pangaia’nın teknolojileri öne çıkıyor, açık kaynakta da paylaşılıyor mu?
Burada açık kaynak hakkında gerçekten konuşamayız, çünkü
ücretsiz olarak sunamıyoruz. Ancak temel değerlerimizden biri, diğer markaları da bu teknolojik yeniliklerden faydalandırmak ve böylece endüstriyel ortaklıklarımıza kazandırmaktır. Ayrıcalıklık aramıyoruz.
Pangaia’nın gezegenin birçok doğal varlığının geri dönüştürülmesinden oluşan “All About Nature” misyonu bulunuyor. Bu misyon, geri dönüştürülmüş plastikten sonraki adım mı olacak?
Doğa, her durumda umut verici bir alternatif çözümdür. Biyoteknolojiden daha geniş olan “Yüksek Teknolojili Natüralizm” dediğimiz teknolojimiz, doğal çevremizin atıkları, tarımı gibi kaynaklarını kullanmak ve onları yapacak teknolojik çözümlerle birleştirmekten oluşuyor. Bu biyoteknolojiden daha da iyi bir alternatif. En iyi örnek, çiçek yaprakları ve yüksek teknolojili malzemeden yapılmış puffer ceketimiz (495 ila 675 Euro arasında, editör notu). Takip ettiğimiz yön bu.
Neden Pangaia’yı dijital yerli marka (DTC), yani sadece internette satışa sunmayı seçtiniz?
DTC satışları markanın lansmanı için önemliydi, ancak şu anda New York’taki Naked’de olduğu gibi, konsept mağazalardaki pop-up mağazalarla fiziksel satışları deniyoruz; müşterilerimizin ürünlerimize de dokunabilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Pangaia ürünleri zamana karşı dayanıklı mı? On yıl içinde doğaya geri dönüşeceğini düşünebilir miyiz? Kesinlikle, bunu düşündük. Markanın lansmanından itibaren, eski kıyafetleri satmadan önce geri dönüştüren, ileri dönüştüren ve onaran Amerikan şirketi The Renewal
Workshop ile bir ortaklık yaptık. Onların ürünlere ikinci bir şans veren bu fikri biz de aklımızda tutmuştuk. Puffer ceketimizin çiçek yapraklarıyla üretilmiş olması, gardırobunuzda kendini yok edeceği anlamına gelmez! Pangaia’nın logosunu bize açıklar mısınız?
Gezegenimiz gibi yuvarlak, çok renkli, doğada bulduğumuz renkleri özetleyen noktalardan oluşuyor. Ancak tüm tasarımlarımızda başka bir tanınma logosu daha var: imalat için kullanılan malzemeleri ve teknolojileri belirten bir imza diyebiliriz. Bu kimliğimizin önemli bir parçası.
Pangaia (tüm sürecin sonunda) tasarım ve moda sorumluluğunu birleştirebileceğimizin bir kanıtı mı?
Her halükarda, bu tam olarak en başta gelmek istediğimiz yer. Bu ittifak olasılığını umut verici bir fırsat olarak ele alıyoruz. Herkese havalı, şık ve aynı zamanda sorumlu olabileceğimizi kanıtlıyoruz. Kısaca sıkıcı olmak dışında her şey diyebiliriz. Yüksek teknoloji ve haute couture, gereksinimler ve teknik bilgi açısından birbirinden çok uzak değil.
Markanın satış mottosu da kendisi kadar oldukça iddialı: “Sorumlu moda dünyasında dalgalar yaratmak” ve “Daha iyi bir gelecek için tasarımın sınırlarını genişletmek.” Bugünlerde nasıl bu kadar iyimser olabiliriz?
Biz bu iki mottoya yürekten inanıyoruz! Çözümlerimize inanıyoruz, her gün Pangaia laboratuvarlarında ekipçe gözümüzün önünde yeni bir şeyler üretiyoruz ve onlarla yaşıyoruz!