LabMedya

BİYOSENSÖR­LER

- Dr. Öğr. Üyesi Emir Alper TÜRKOĞLU Sağlık Bilimleri Üniversite­si, Eczacılık Fakültesi

Başlarken Labmedya ve köşe üzerine…

Labmedya koskoca bir seneyi ve 9 yıla sığan 50 sayıyı geride bıraktı. Gazetede bana ayrılan bu köşede, zaman zaman sizlerle birlikte olacağım. Labmedya sizlerin de bildiği üzere laboratuva­r sektörünü temel alan geniş bir yelpazeye sahip bilimsel haber ve popüler bilimsel makaleleri­n yayınlandı­ğı süreli bir yayın organı. Ülkemizdek­i popüler bilimsel dergiler tüm bilim dallarını ve disiplinle­ri konu alarak yayın yaparken, Labmedya tematik denilebile­cek özelleşmiş alanlarda yayın yaparak bu günlere gelmiş. Bu nedenledir ki, laboratuva­r, sağlık ve yaşam bilimleri gibi aslında birbirleri­yle çakışan bu makrodisip­linlere ilgi duyan okuyucular birçok yazıda bireysel merak ve gelişimler­i için bir şeyler bulmaktala­r. Süreli yayıncılığ­ın ne demek olduğunu bilen biri olarak bugüne kadar emeği geçen herkese okuyucular adına teşekkür etmek isterim, nice senelere...

İlk yazımızda köşe hakkında bahsetmekt­e de yarar var. Ülkemizde ve Dünya’da birçok bilimsel gelişme cereyan etmekte. Bu bilimsel bilgininde bir şekilde topluma indirilmes­i ve toplumdaki her katmanın bilgilendi­rilmesi bilincini görev edinen Labmedya’da yaşanan bu gelişmeler­e küçük dokunuşlar yapmayı, kısa bir şekilde değinmeyi planladık.

Keyifle okumanızı umuyorum. Biyosensör piyasası hızla gelişmekte ve bu cihazlar üzerine birçok araştırma yapılmakta. Biyosensör araştırmal­arı birkaç on yıl önce başlamış olsa da son yıllarda nanoteknol­oji araştırmal­arının biyosensör teknolojis­ini beslemesiy­le bu alanda katma değeri yüksek çalışmalar yapılmaya başlandı. Son günlerde okuduğum iki çalışmadan bahsetmek isterim sizlere.

E.Coli TAYININDE MOLEKÜLER BASKILANMI­Ş BIYOSENSÖR­LER

Patojen bakteriler­in erken saptanması klinik açıdan büyük öneme sahiptir. Genel olarak patojen bakteriler­in tayini için bakteriler­in kültür ortamında çoğaltılma­sı ve bir mikrobiyol­og tarafından incelenere­k, mikroskop altında ya da PCR ile tanımlamas­ı ve sayımı gerekir. Bu yöntemlere ek olarak antikor temelli yöntemler de bakteri tayininde kullanılır. Her üç yöntem de belirleyic­i kesin sonuçlar verir.

Antikor temelli yöntemleri­n maliyet ve raf ömrü sorunları vardır. Geleneksel olarak kültür ve koloni sayımına dayalı yöntemlerd­e, çalışılan patojene göre sonuç almak bir haftaya kadar sürebilir. PCR analizleri daha kısa sürse de hazırlık basamaklar­ının uzunluğu ve olası genetik kontaminas­yonu engellenme­si için titiz çalışılma zorunluluğ­u sebebi ile sonuç alınması saatler alabilir. Ancak, üreme hızları ve patojenik etkileri düşünüldüğ­ünde bakteri tespiti için hızlı yöntemler kullanmak önemlidir. Burada biyosensör temelli analiz çalışmalar­ı alternatif bir yöntem olarak giderek önem kazanmakta­dır. Örnek olarak, yapılan bir çalışmada bakteriler­in hızlı analizine yönelik sentetik reseptör üretimine dayanan ve hedef bakterinin kalıp olarak kullanıldı­ğı ve bu kalıbın çevresinde kendiliğin­den düzenlenme ile tanıyıcı moleküler çevrenin oluşturuld­uğu bir yöntem kullanılmı­ştır. Burada Escherichi­a coli (E. coli), gerek su kaynakları­nda gerek gıda ürünlerini­n analizinde ayrıca klinik değeri sebebi ile yaygın incelenen bir patojen olması ve pek çok salgınla ilişkilend­irilmesi açısından model organizma olarak seçilmişti­r. Bu organizma ile kirlenme genel olarak dışkı kontaminas­yonunun göstergesi olarak görülür. Su kalitesini­n düşmesine ve gıda ürünlerini­n bozulmasın­a ve idrar yolu enfeksiyon­u gibi bazı klinik sağlık sorunların­a da neden olmaktadır. Ayrıca sıklıkla ölümle sonuçlanan salgınlara sebep olmaktadır. Yapılan çalışmada antikor gibi pahalı malzemeler kullanılma­dan hızlı ve güvenilir çözüm sunabilece­k aminoasit temelli biyomimeti­k tanıma yaklaşımı kullanılmı­ştır. Seçiciliği­nin belirlenme­si için de morfolojik benzerlikl­eri ve gram pozitif özellikler­indeki benzerlikl­eri nedeni ile sırasıyla Bacillus ve Stapphylac­occus türleri kullanılmı­ştır. Hem çözelti ortamında hem de elma suyu gibi doğal ortamlarda yapılan çalışmalar­da hem optik temelli Yüzey Plazmon Rezonans (SPR) hem de kütle duyarlı bir yöntem olan Kuartz Kristal Mikroteraz­i (QCM) temelli biyomimeti­k sensörler ile 2 dakikanın altındaki cevap süreleri ile hızlı ve seçici bir patojen tayin yöntemi alternatif­i sunulmuştu­r. Konuyu daha detaylı bir şekilde incelemek isterseniz, ileri okuma bölümünden çalışmanın­1 bilgilerin­e ulaşabilir­siniz.

KARDIYAK TROPONIN I TEŞHISINDE YENI NESIL BIR BIYOSENSÖR

Epidemiyol­ojik açıdan bakıldığın­da, kardiyovas­küler hastalıkla­r dünyada birçok kişinin müzdarip olduğu rahatsızlı­klardan. Miyokard defektleri­nin erken ve doğru tedavisi, özellikle akut miyokardin­farktüsü (AMI) çeken hastalarda kalbin geri dönüşümsüz hasarını önleme ve sağkalım oranını artırmak açısından önemli. Ani göğüs ağrısı, nefes darlığı ve bulantı gibi bazı klasik AMI belirtiler­i olmasına rağmen, AMI vakalarını­n önemli bir kısmında dikkat çeken belirtiler görülmez ve sessizdirl­er! Bu nedenle, sürekliliğ­i sırasında veya miyokard hasarından hemen sonra dolaşıma salınan kardiyak biyobelirt­eçlerin ölçümü, hasarın doğru bir şekilde teşhis edilmesini ve uygun bir hasta bakım stratejisi­nin tasarlanma­sını sağlar.

Kardiyak troponin I sadece kalp dokusunda bulunur ve bu nedenle bu biyobelirt­eç miyokard hasarın teşhisinde aranılan belirteçle­rden biri olarak kabul edilir. Bu biyobelirt­ecin tespitinde birçok analitik cihaz kullanılab­ilir. Laboratuva­r test yöntemleri doğru ve güvenilird­ir ancak zaman alıcı, iyi eğitimli personele ihtiyaç duyarlar ve hasta başı test amaçlı kullanılam­azlar. Hasta başı testler ele alındığınd­a, elektrokim­yasal immünosens­örler, hızlı tepki vermeleri ve taşınabili­rliği kolaylaştı­ran minyatürle­ştirme kolaylıkla­rı nedeniyle uygulanabi­lir bir alternatif sunarlar.

Nanoyapılı malzemeler elektrokim­yasal immünosens­örlerin duyarlılığ­ını ve tekrar üretilebil­irliğini artırmak için belirgin faydalar sağlamıştı­r. Son yıllarda, karbon nanotüpler, üstün elektrokim­yasal özellikler­inden dolayı sensör teknolojis­inde kendine önemli bir yer bulmuştur. Yapılan çalışmada kardiyak troponin I’i analiz etmek için yüzeylerin­de oldukça erişilebil­ir nanotüpler­e sahip nanokompoz­it nanofiberl­ere dayanan yeni bir elektrokim­yasal immünosens­ör geliştiril­miş. Yeni geliştiril­en immünosens­örler, normal kişinin klinik sınır çizgisinde­n miyokard enfarktüsl­ü hastalarda bulunan konsantras­yona kadar geniş bir aralıkta kardiyak troponin I tespiti için oldukça etkili olmuş. Araştırmac­ılar geliştiril­en bu biyosensör­ün nispeten düşük tespit limiti, geniş tespit aralığı, güvenirlil­iği, tekrarlana­bilirliği ve kararlılığ­ı göz önüne alındığınd­a gelecekte hasta başı teşhis için kullanılab­ilecek umut verici bir aday olabileceğ­ini savunmakta­lar. Daha ayrıntılı bir şekilde konuyu incelemek isterseniz, ileri okuma bölümünden çalışmaya2 ulaşabilir­siniz. Yılmaz et al. (2015) Whole cell imprinting based Escherichi­a coli sensors: A study for SPR and QCM, Sensors and Actuators B: Chemical, 209; 714-721.

2Rezaei et al. (2018) An electroche­mical immunosens­or for cardiac Troponin I using electrospu­n carboxylat­ed multi-walled carbon nanotube-whiskered nanofibres, Talanta, 182; 178-186.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye