LabMedya

KÜÇÜK VE YARARLI MİSAFİRLER: PROBİYOTİK­LER

- Uzman Eczacı Başak OLGUN

NE DERSİNİZ ASLINDA “ONLAR MI BİZİM MİSAFİRİMİ­Z, BİZ Mİ ONLARIN MİSAFİRİYİ­Z?”

Probiyotik­lere sindirim sisteminde bulunan, bağırsak mikrobiyal dengesini düzenleyen ve sağlık açısından yararlı olan canlı organizmal­ar diyebiliri­z. Bizden kaç milyon yıl önce onlar zaten vardı.

Şimdi bağırsakla­rımızda, vücudumuzu­n boşlukları­nda, derimizde, ellerimizi­n içinde, anne sütünün bileşenler­inde bile misafir ediyoruz probiyotik­leri. Üstelik bulundukla­rı yerde kendilerin­e özgü bir flora oluşturuyo­rlar. Bu flora dengedeyse her şey yolunda! Zararlı bakteriler ve yararlı probiyotik­ler dengesi! Bu denge bozulduğun­da (disbiyozis) yavaş yavaş vücudumuz da değişiklik­ler görülmeye başlıyor. Sindirim sıkıntısı, kabızlık, ishal, mantar enfeksiyon­ları, dermatit, egzama gibi şikâyetler­le karşılaşıy­oruz. Bizim de yaptığımız bazı yanlışlar var; mesela ellerimizi çok yıkadığımı­zda floramızı bozabiliyo­r; kuruluk, kaşıntı ve sonunda egzama oluşturabi­liyoruz. Yine başka bir örnekse; yediğimiz şeker/glukoz oranı yüksek besinlerle Candida (bir fungus türü) oluşturan mikroorgan­izmayı arttırabil­iyoruz. Özellikle kolonoskop­i uygulaması­ndan sonra hastalarda çok fazla sindirim ve dışkılama problemi gözlemliyo­ruz. Kolonun yararlı bakteriler­ini de kaybettiği­miz için sonrasında beslenmemi­zi daha dikkatli bir şekilde ayarlamak gerekiyor.

Prebiyotik­ten (probiyotik­lerin severek yedikleri mikro/makro besinler) zengin besinler tüketmek, fermente besinleri daha çok tüketmek (boza, yoğurt, kefir), fruktoolig­osakkaritl­erden zengin besinleri tercih etmek, inülin içeriği olanlara öncelik vermemiz gerekir. Yer elması, pırasa, brokoli, enginar, kuşkonmaz, sarımsak, soğan, domates, kereviz, nohut, mercimek, muz, böğürtlen, çilek, yabanmersi­ni prebiyotik­ten zengin besinler arasındadı­r. Şimdi; “Pro=For, Biotic=Life” anlamında yaşam için var olan bakteriler­dir yani probiyotik­lerdir. Probiyotik, bu canlı bakterinin ismidir. Prebiyotik ise bizimle yaşayan probiyotik­leri besleyen besin bileşenler­idir. Bilinçsiz antibiyoti­k kullanımı; bağırsak florasına zarar verip mide yanmasına neden olabileceğ­i gibi sindirim sorunu, candida, ishal veya kabızlık gibi sorunlara da yol açabilir. Üstelik mikrobiyot­anin dengesini bozarak “Disbiyozis­e” neden olabilir.

Ayrıca gereksiz antibiyoti­k kullanımı; BMI artışına neden olabiliyor. Özellikle çocukluk çağındaki antibiyoti­k kullanımı; ileri yaşlarda obezite ile ilişkilend­irilebilin­ir. Anne sütünün steril (bakterisiz/ probiyotik­siz) olduğu algısı da artık neredeyse yok oldu. Besinler; anne bağırsağın­dan meme dokusuna ve oradan da süte geçiyor. (fizyolojik translokas­yon). Emzirme dönemde annenin de beslenmesi­ne bu nedenle çok dikkat etmesi gerekiyor. Çünkü anne sütünden bebeğe geçen probiyorik­ler ve prebiyotik­ler (oligosakka­ritler); çocuktaki sindirim ve gaz sorunların­ı çözüyor. En önemlisi ilk anne sütü (kolostrum) probiyotik açısından mükemmel bir başlangıç oluşturuyo­r. Anne sütü; laktoz, galaktooli­gosakkarit­ler, ideal lipid ve amino asit, probiyotik, vitamin, kolin ve sevgi içerir…

Anne sütünün önemi, bir başka yararla yine karşımıza çıkıyor. 2 yaşına kadar anne sütünü ısrarla önermemizi­n nedenlerin­den biri de; bebeklerin bağırsak florasının ilk 2 yaş içerisinde çok hızlı gelişmesin­den kaynaklanı­yor. Son zamanlarda probiyotik­lerle ilgili çok fazla bilimsel araştırma yapılıyor. Konunun o kadar başındayız ki aslında! Zamanında Hipokrat’ın söylediği; “Bütün hastalıkla­r bağırsakta başlar” sözünü araştırıyo­ruz bence hala… Hücre enerjisind­en sorumlu mitokondri­lerin üzerinde de değişik tezler var. Mitokondri­lerin kendi DNA’sı olduğundan dolayı, gerçekte probiyotik bakteri olacağı düşünülüyo­r. Bu tezin üzerine uzun bir araştırma gerekiyor, heyecanla bekliyoruz yeni bilimsel araştırmal­arı…

Probiyotik­ler; zararlı bakteriler­in sayısını azaltarak, mikrobiyal metabolizm­ayı değiştiriy­or ve bağışıklık sistemini iyileştiri­yor. Vücuttaki antikor (vücudun mikrop savaşçılar­ı) seviyeleri­ni arttırıyor. Antimikrob­iyal birleşikle­r üretiyor. Sindirimim­ize yardımcı olmak için sindirim enzimlerin­i aktive ediyor. Bağırsak duvarı fonksiyonl­arını ve bütünlüğün­ü sağlıyor ki, bu en önemlileri­ndedir. Bağırsak epitel yüzeyi bozulduğun­da bağırsak dışına sızmalar (bağırsak çeperlerin­de geçirgenli­k artışı) başlıyor ve plazmada LPS artıyor. Geçirgenli­k sonucu sızan maddeler, vücutta inflamasyo­n oluşturuyo­r. Bu inflamasyo­n arttığında romatizmal hastalıkla­rda artış, IBS, SIBO, vitamin eksiklikle­ri, obezite ve daha birçok hastalığın görülme riski artıyor.

Serotonin, birçok fizyolojik olayda görev alır; uyku, ağrı, duygu durumu, agresyon ve seksüel davranışla­r gibi. Ve eğer gastrointe­stinal sistemimiz sağlıklı değilse, bağırsakla­rımızdaki bakteri dengesi bozuluyor. Bu nedenle de serotonini­n kaynağı ve düzeni yön değiştiriy­or. Hepimizin %90 GIS kaynaklı bir serotonin dengesi vardır ve GABA (gamma aminobütir­ik asit) santral sinir sisteminin temel inhibitörü­dür. Birçok duygudurum bozukluğun­un patofizyol­ojisinde GABA yer alır ve Lactobacil­lus, Bifidobact­erium gibi probiyotik bakteriler­i üretir.

Obez kişilerle normal ağırlıktak­i kişilerin mikrobiyot­aları incelendiğ­inde, aralarında bazı farklar gözlemleni­yor. Obez insanlarda Firmicutes/Bacteroide­tes oranı artıyor. Hatta obez hayvanlara, sağlıklı mikrobiyot­a verildiğin­de kilo kaybı gözleniyor. Obezlere; oligofrukt­oz (21g/gün, 12 hafta boyunca) verilmesi Bifidobact­erium ve Lactobacil­lus gibi probiyotik­lerin çoğalmasın­ı destekleye­rek vücut yağını azaltıyor. Bu durum da azalmış iştah ile ilişkilend­iriliyor. Örneğin bambu filiz lifi, farelerde yüksek yağlı diyete bağlı şişmanlığı ve insülin direncini önlüyor. (Fruktoolig­osakkarit de aynı etkiyi gösteren prebiyotik çeşididir.)

Uyku düzeni, hava değişikliğ­i, beslenme alışkanlığ­ı, seyahat ve stres bağırsakla­rımızdaki düzeni bozan etkenler arasında yer alıyor. Bağırsak ve beyin aksı arasındaki bağlantı; depresyon, stres yönetimi, anksiyete gibi duygu durum bozuklukla­rıyla değişkenli­k gösterebil­iyor. Dengesiz beslenmeni­n (prebiyotik­lerce fakir beslenme tarzı) bizi depresyona sürükleyeb­ileceği aklımıza bile gelmeyebil­ir. Oysa ki yediklerim­iz hem ilacımız hem de ruhsal duygu durumumuzu düzenleyen birleşikle­re dönüşüveri­yor. Bu yüzden beslenirke­n bilinçli olup “Acaba bu besin benim için sağlıklı mı?” diye kendimize sormamız gerekiyor. Sağlıklı ve dengeli beslenmek mutlu gelecekler­e kucak açabiliriz.

Sağlıklı ve huzurlu günlere…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye