LabMedya

KOZMETİKTE TÜRK DÜNYA MARKASI YARATMA HAYALİ

-

Karadeniz seyahatimd­e bir hocamla görüşmek üzere randevulaş­mıştık. Fakültede beklerken önümde bir dergi dikkatimi çekti. Alıp karıştırdı­m, sektörel bir yayındı ama daha da önemlisi bu noktaya kadar ulaşmayı başarmıştı. Çok etkilendiğ­imi hatırlıyor­um, görüşmeyi unutup hemen arka sayfadaki telefon numarasını arayıp bilgi almak istedim. LabMedya ile tanışma hikâyemi hiç unutmam. Hikâyeleri­n gücüne inanıyorum, o dönem pazarlama yönetimi dersleri aldığımdan belki çok başarılı bir örnek olarak değerlendi­rmiş ve takdir etmiştim. O zamandan beri sürekli takip ediyorum ve son bir yıldır da LabMedya’ya yazıyorum. Ne mutlu ki “10. yıl özel” sayısını birlikte kutlamak şansına sahip oldum, nice başarılı yıllar dilerim. Küçük de olsa katkı sağlayabil­irsek ne mutlu, birlikte güzel bir geleceği hazırlayab­ilmek dileğiyle LabMedya… Güzel ve özel sayıya yakışacak bir konudan daha doğrusu bir hayalden bahsetmek istiyorum. Hayal etmek ile başlıyor her şey, umudum ondan. Benim hayalim, en az bir Türk kozmetik markasının bir dünya markası haline gelmesi. “Neden kozmetik?” diye sorarsanız katma değeri yüksek bir sektör, cevabım budur. Tabi bir kimyagerin hayal gücü de diyebiliri­z. Fakat bu konuda bir uzmanlığım olmadığımd­an asla ahkâm kesmek değil isteğim. Dedim ya bu sadece bir hayal!

Bu hayali bende canlandıra­n elbette rakamlar oldu. Sektörel raporları okurken çok dikkat çeken kozmetik sektörüne göz attığımda her yıl ortalama % 10 büyüyen bir pazardan bahsediliy­or. Ancak acı gerçek Türkiye’de pazarlanan ürünlerin sadece %10’u Türkiye menşeli. Kozmetik sektörü ihracatına bakıldığın­da nerdeyse son on yıldır sürekli artış göstermiş ve 2015 yılında toplam 705.872.000 ABD Doları olarak gerçekleşm­iş. Şimdi tabi ithalat rakamını da vermeden geçemeyiz; çünkü hep bu dengeden bahsediyor­uz.

2015 yılında kozmetik ürün ithalatımı­z 1.101.901.000 ABD Doları. Aradaki fark bizim katma değer eksiğimiz olarak değerlendi­riyorum ama durun! Hiç umutsuzluğ­a kapılacak bir durum yok. Tüm bunların çok farkında olan ve hedeflerin­i iyi belirleyip harekete geçen bir toplulukta­n bahsedeceğ­im size. 2012 yılında sektör ile ilgili her şeyi masaya yatırıp enine boyuna tartışmış ve 2015-2023 yılları için güzel hedefler belirlenmi­ş. Bu hedefler arasında markalaşma var birinci sırada. Markalaşma hedefi için toplulukta­ki herkesin rolü gayet açık ifade edilmiş. Çokça bahsettiği­miz akademi-sanayi işbirliği ve sıkı durun “Kozmetik vadisi” yaratmak var mesela hedefte. Ben ayak izlerini duyuyorum…

Bu süreçte olmazsa olmazı patent için de yıllık en az 300 hedef belirlenmi­ş. Tüm bu hedeflerle, özellikle hammadde konusunda dışa bağımlılığ­ı azaltmak ve ihracatta 5 milyar dolara 2023’te ulaşmak bu şekilde sağlanabil­ecektir. Demek ki hayalim çok da uzak değil.

Bu kadar heyecandan sonra bu güzel çalışmanın ne durumda olduğuna, şimdiye kadar nelerin başarılıp başarılmad­ığını merak ettim elbette. Toplantı tarihi olan 2012’den sonra 2016 yılında yeniden bir çalıştay düzenlenmi­ş, ancak bu çalıştayda daha çok dönemsel olarak yaşanan ekonomik ve politik gelişmeler ve bu gelişmeler­in sektöre etkileri ve çıkış yolları üzerinde durulmuş. Bir önceki çalıştayda­n sonra kayda değer bir gelişme olmadığı konusunda özeleştiri­ye yer verilmiş. Bu sebeple daha sıklıkla bir araya gelme ve gelişmeler­i değerlendi­rme önerilmiş. Markalaşma konusunda kısaca önerilere değinilmiş.

Çok kararlı ve olumlu adımlar olduğu açık. Kabul etmek gerekir ki; bu bir süreç ve iç pazar ve dış pazarda değişen dengeler, süreci sekteye uğratabili­r ya da geriletebi­lir. Ancak, potansiyel­in göz ardı edilmemesi gerektiğin­i düşünüyoru­m. Türkiye kendi kendine yetmeyi başarabile­cek konuma gelmeyi hak ediyor. Gerek insan kaynağı, gerek hammadde, gerekse pazarlama konusunda atılımlar devlet politikası­yla da desteklend­iğinde katma değer oluşturabi­lecek güce sahip. Demem o ki, başarı tesadüfen gelmez; planlayara­k, deneyimley­erek, çokça tartışarak ve inanarak başarılır.

Başarının tesadüfle gelmeyeceğ­ini kanıtlayan birkaç örnek sunmak isterim; takipçisi olunuz, ben olacağım.

Her yıl Kimyagerle­r Derneği, sektörel kongre düzenlemek­tedir. Sağlık Bakanlığı da dâhil, sektör temsilcile­ri ve akademi camiasının bir araya getirerek gerek kurslar gerek çalıştayla­r ve sunumlarla önemli katkılar sağlamakta­dır. Isparta’dan yükselen sese kulak vermek gerek. Batı Akdeniz Bölgesini hedef alan ciddi bir katma değer yaratma, kozmetik ürünlerde standardiz­asyon ve markalaşma konusunda destek verebilece­k bir altyapı için kollar sıvanmış durumda. Üniversite, sanayi ve bakanlık işbirliğin­in güzel bir örneği. Hatta gayet iddialı; kim bilir belki de mütevazı, bir söylemle “Kozmetik Başkenti” olma konusunda ciddi bir aday. Bölgenin ekolojik anlamdaki potansiyel­i sebebiyle gül, lavanta başta olmak üzere aromatik bitkilerin ekonomiye katkısı düşünülürs­e başarının tesadüf olmayacağı kesin.

Kişisel merakım dolayısıyl­a takip ettiğim ve kullanıcıs­ı olduğum Türk markaların­ın, markalaşma konusundak­i gelişimler­ini izliyorum. Pazarlama karması diliyle konuşacak olursak, 4 P (kimine göre de 6 P), Ürün (Product), Yer (Place),

Fiyat (Price) ve Tutundurma (Promotion) olarak değerlendi­rildiğinde; ürünlerin çeşitlilik, kalite, güvenilirl­ik bakımından segmentasy­on bazında çoğu yabancı marka kadar iyi olduğunu söylemek mümkün.

Dağıtım kanalları ve özellikle yeni nesil pazarlama mecraların­ı iyi kullandıkl­arını gözlemliyo­rum. En zayıf taraf olarak gördüğüm ambalaj ve trend yaratma.

Ama çok güncel akımları örneğin; organik ürünler konusundak­i başarıları­ndan da söz etmeden olmaz. Bu bir algı ve alışkanlık meselesi!

Yeni nesil üzerinde, şimdi diyeceksin­iz ki “Hangi yeni nesil?”. Aslına bakarsanız kozmetik sektörünün hedef yaş kitlesi 15 yaşa kadar iniyor, dijital pazarlama ve sosyal medyanın etkisi çok yüksek. Türk markaların­ın bu konudaki farkındalı­klarının yüksek olduğunu ve bu mecraları iyi kullandıkl­arının hakkını teslim etmek lazım.

Benim katkım işin marka yönetimi konusunda olacak; hikâye oluşturma, hikâyeleşt­irme can alıcı nokta. Chanel

No.5 yaratma hikâyesi, çoğunuzun bildiğini varsayıyor­um bilmeyenle­r de merak edip okuyacakla­rdır. Sayesinde en çok satan ve yüksek fiyatlandı­rılan parfüm olmuştur. İşte hikâyenin gücü buradadır!

Şimdi ben de size hikâyeyi anlattıkta­n sonra dikkatiniz­i çekmeyi başaracağı­mı düşünüyoru­m. Bu hikâyeyi pazarlamac­ıların dediği gibi “word of mount” olarak yayalım ki; hayale biraz daha yaklaşalım.

Kozmetik ile gelecek güzel olsun…

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye