BILL GATES VE LİDERLİK SIRLARI
Microsoft’un kurucusu
Bill Gates, 1955 yılında Seattle’da dünyaya geldi. Başarılı bir avukatın oğlu olan
Gates, oldukça zengin bir ailenin çocuğuydu. Elindeki kaynakları doğru kullanarak ve sıkı çalışarak “Amerikan Rüyası”nı gerçeğe dönüştüren Bill Gates’in Microsoft yolculuğunu ve hayatını oldukça farklı. Bill Gates, bu günlere gelene kadar oldukça uzun ve zorlu bir yoldan geçti ve tüm bunlar olurken şans onun yanındaydı. 1975 yılında kurduğu Microsoft’u hızlıca büyüterek kısa zamanda serveti multimilyarder seviyesine ulaşan Gates, tek bir vizyon üzerinden işini büyüttü: Her eve bilgisayar sokabilmek…
Seattle’da gittiği Lakeside School’da bilgisayarla tanışan Bill Gates, sıklıkla dersleri ekerek bilgisayar odasında vakit geçirmeye başladı. İlk olarak, General Electric isminde bir program yazan Gates bilgisayara karşı tic-tac-toe oynatan bir yazılım geliştirdi. Daha sonrasında sınıf arkadaşı Paul Allen ile beraber çalışmalara başladılar ve kısa sürede Seattle’daki trafik akışını hesaplayan Traf-O-Data isimli programı geliştirdiler ve 20.000 dolar kazanmayı başardılar.
Bill Gates henüz lisedeyken “World Book” Ansiklopedi serisinin tümünü okudu. Bilgisayara olan merakı, SAT’de 1600 üzerinden 1590 puan alması ve biraz da babasının etkisiyle; 1973 yılında Harvard’a kabul edilen Gates, bu prestijli okulda derslere katılmak yerine zamanını poker ve video oyunları oynayarak geçirdi. Tüm bu durum eski ortağı Paul Allen’ın ona gösterdiği bir makale sonrasında değişti. Dünyanın ilk mikrobilgisayarı Altair 8800 hakkında bilgi sahibi olan Gates ve Allen burada bir fırsat gördüler ve bilgisayarın Meksika’daki üreticisi MITS’i arayarak Altair için oldukça popüler bir programlama dili olan BASIC’e sahip olduklarını söylediler. Altair’in üreticileri bu programla ilgilendiler ve denemek istediklerini belirttiler. Ancak Paul ve Bill’in elinde herhangi bir program yoktu. Bunun üzerine okula dönüş yapan Gates, Allen ile sabah akşam Harvard’ın laboratuvarlarında program üzerine çalışmaya başladı. Ellerinde Altair isimli bilgisayardan olmadığı için yazılımın çalışıp çalışmayacağı hakkında en ufak bir fikirleri yoktu. Allen, Meksika’ya gittiğinde dahi programın çalıştığına dair bir kanıtı bulunmuyordu. Ancak şansları yaver gitti ve program çalıştı. Bunun üzerine Bill Gates Harvard’ı bıraktı ve ortağı Allen’ın yanına Meksika’ya gitti.
Meksika’ya taşındıktan kısa süre sonra, MITS kapandı. Ancak, bu durum Microsoft’u etkilemedi. O dönemde, ikili aralarında Apple’ın da olduğu başka teknoloji şirketlerine yazılım hizmeti veriyorlardı. Meksika serüvenlerini 1979’da sonlandırarak Seattle’a taşınan ikili, Microsoft’un altın dönemi için döndüklerini o zamanlar bilmiyorlardı. Bill Gates, IBM’in yeni bilgisayarlarının yaşadığı yazılım sıkıntısını öğrenmesi üzerine küçük bir girişimden 50.000 dolara mal olan bir yazılım altyapısını satın aldı. Onu MS-DOS (Microsoft Disk Operating System) haline getiren Gates, IBM’e satışını gerçekleştirdi. Böylesine olağanüstü bir iş planının arkasındaki deha olan Bill Gates, diğer bilgisayar şirketlerine satabilmek adına lisansı da elinde tuttu ve Microsoft’un engellenemeyecek yükselişi böyle başladı.
Gates’in öngördüğü üzere, IBM satışından sonra diğer bilgisayar şirketleri de aynı teknolojiyi ellerinde bulundurmak istediler ve kendi yazılımlarını yazmaktansa daha ucuza mal olacak olan MS-DOS’u kütüphanelerine eklemeye karar verdiler. Bunun sonucu olarak MS-DOS sektörün standart yazılımı haline geldi ve Microsoft’un satışları sadece bir senede 7 milyon dolardan 16 milyon dolara yükseldi.
Apple ilk Macintosh bilgisayarını lanse etti ve kullanıcı arayüzü MS-DOS’tan daha kolay ve hızlı olan Macintosh, Microsoft için ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı. Bunun üzerine Bill Gates hızlıca adım attı ve kendi kullanıcı arayüzünü yani Windows’u geliştirmeye başladıklarını açıkladı ve Microsoft’u halka arz ederek yatırım toplamaya başladı. Bu durum oldukça başarılı geçti ve Gates’i bir gecede dünyanın en zengin insanları arasına soktu. Her şey yolunda gibi görünse de,
Windows lanse edildiğinde beklenen çıkışı yakalayamadı. Oldukça yavaş olduğu konusunda ciddi eleştiriler vardı. Bu durumdan Apple da hiç memnun değildi ve Microsoft’u kendi işletim sistemlerinin bir kopyası olarak gördüğünden dava etti. Dava, 90’ların ortasına kadar sürdü ve en sonunda mahkeme, böyle bir kopyalamanın söz konusu olmadığına karar verdi.
Bu sırada, Bill Gates Windows üzerine çalışmaya devam etti ve işletim sistemini çok daha hızlı hale getirdi. Üçüncü parti program geliştirenler, bunu Windows üzerinden yapmaya başladılar ve 1993’te Windows ayda 1 milyona yakın satarak dünyadaki bilgisayarların %85’inde kullanılıyordu.
Bill Gates’in başarısını açıklamaya çalışan uzmanlar şu kanıya vardılar: Aslında iki adet Bill Gates vardı. Biri, her türlü kodu hack’leyebilecek kabiliyette bir bilgisayar dâhisi, diğeri ise Silikon Vadisi’ndeki girişimcilerin aksine pazarla ilgili çok daha doğru içgörülere ve önsezilere sahip sıkı çalışan bir iş adamı.
2008 yılında, Bill Gates Microsoft’tan ayrılacağını açıklayarak görevini Satya Nadella’ya devretti. Aktif olarak yönetim kurulunda olmasa da, %6.4’lük hissesiyle Microsoft’un en büyük hissedarı olmaya devam ediyor. Bill Gates’in böyle bir karar almasındaki temel motivasyon, eşiyle beraber kurduğu The Bill and Melinda Gates Foundation’a yönelerek sağlık, eğitim ve düşük gelirli topluluklara yatırım odaklı işleri desteklemek istemesiydi.
Tüm eforunu bu alana yönelten Gates, milyarlarca dolarlık bir fon kurarak sosyal problemlere eşiyle beraber çözümler ve projeler üretmeye devam etmekte.
Bill Gates kendisini bir “geek” olarak tanımlıyor ve çocukken en sevdiği iki oyunun Risk ve Monopoly olduğunu söylüyor. Onun ulaştığı başarı elbette bir tesadüf değil. O inovasyonun, riskin ve sıkı çalışmanın getirilerinin farkında olan çok iyi bir iş adamı, bir filantropist.
BEN BAZI DERSLERİN SINAVLARINI GEÇEMEDİM; AMA ARKADAŞIM HEPSİNİ GEÇTİ. O ŞİMDİ MICROSOFT’TA BAŞARILI BİR MÜHENDİS, BEN DE MICROSOFT’UN SAHİBİYİM.