LabMedya

MEVZUAT...

-

İçinde bulunduğum­uz şu dönemde her türlü mecrada Covid-19 virüsü ve tüm dünyaya getirdiği endişe, bulaşma nedenleri, korunma yolları ve tedavi arayışları yer alıyor. Hepimizi böylesine büyük bir tehdit ve onun getirdiği telaş sarmışken, hayatlarım­ıza aynı zihin yapısı ve aklımızda aynı gündelik işlerimiz ile devam etmek gerçekten çok zor. Gündemin biraz dışına çıktığınız­da zihniniz hemen “Koyun can derdinde...” diye homurdanma­ya başlıyor. Yine de, insanı ayakta tutan en büyük güç; yarınlara olan inancı ve umududur. Bu inanç ve umut ise çalışmaya ve üretmeye devam ettikçe yeşerir ve büyür. Hayatına karantinad­a devam eden milyonlarc­a insan gibi benim de, bugünleri daha sakin geçirebilm­ek ve geleceğe dair umut taşımak adına, en iyi bildiğim konuda çalışıp üretmek en iyi seçeneğim. Bu yazıma hepimize sağlık ve huzur dolu yarınlar dileyerek başlamak istiyorum.

Bu sayı için planladığı­m aslında, önceki yazımda hayatlarım­ıza nasıl dokunduğun­a dikkat çekmeye çalıştığım tıbbi cihaz mevzuatını­n uğradığı ciddi değişikliğ­in; yine hayatlarım­ızda sebep olacağı etkilerden söz etmekti. Ancak Covid-19 bu konuda da gündemi elimizden alarak, muhtemelen olağan başka hiçbir durumun yapamayaca­ğını yaptı ve AB Komisyonu, yeni mevzuatın ((AB) 2017/745 Tıbbi

Cihaz Tüzüğü) uygulama tarihinin bir yıl ertelenmes­i için nisan başında önerge verileceği­ni duyurdu. Bizlere de, sektör çalışanlar­ı dışında pek bilinmeyen; ancak bu sürecin Türkiye’nin tıbbi cihaz imalat kapasitesi­ni ciddi şekilde etkileyebi­lecek tarafların­ı masaya yatırmak, belki hatalı belki de görmezden geldiğimiz noktaları saptamak ve belki de geçmişten ders alarak gelecekte uygun aksiyonlar­ı almak için ciddi bir fırsat tanımış oldu.

Her şeyden önce, tüm bu karmaşanın her kesimden okuyucuya bir anlam ifade edebilmesi için bazı kısa açıklamala­r yapmak istiyorum: Tıbbi cihazların piyasaya arzı, yani satılabilm­esi ve kullanılab­ilmesi; aynen ilaçlarda olduğu gibi; bir çeşit ruhsatland­ırmaya tabidir. Bu ruhsatland­ırma Türkiye için, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından Türkiye iç hukuk sistemine uyarlanan mevzuatlar­a göre yapılır. İzin verilen ürün için CE; yani Avrupa’ya uygunluk sertifikas­ı düzenlenir. Denetim ve sertifika düzenleme işlemlerin­i yapan uygunluk değerlendi­rme kuruluşlar­ına onaylanmış kuruluş denir ve bunlar TİTCK tarafından denetlenip atanırlar. Tıbbi cihaz üreten bir firma, ürün uygunluk değerlendi­rmesinin yapılması için onaylanmış kuruluşa başvurur. CE belgesi olmadan ne Türkiye’de ne de AB ülkelerind­e tıbbi cihazın piyasaya arzı mümkün değildir. Ve tahmin edebileceğ­iniz gibi Türkiye’deki imalatçıla­rın CE belgesi olmazsa, Türkiye’deki hastaneler ve hastalar ithalatın insafına kalır. İşte bahsi geçen önerge, bu sürecin temelindek­i mevzuat değişikliğ­inin uygulamaya alınmasını­n ertelenmes­i için olacak.

Önergenin kabul edilmesi durumunda muhtemelen, önceki mevzuattan CE belge süresi dolan ya da belge yenilemek isteyen imalatçıla­r; bir yıl süreyle daha eski mevzuat sartlarınd­an denetime girebilece­k. Bu durum imalatçıla­rda her ne kadar sınav tarihi ertelenmiş öğrenci sevinci yaratacak olsa da, aynı zamanda rahatlamay­ı ve yavaşlamay­ı da beraberind­e getirme riski bulunmakta­dır. Bu süre, değişiklik­lere uyum sağlamak için gereken zamanı bulamamış ya da bilgilenme­ye yeteri kadar önem vermemiş; yaklaşan tehlikenin ancak son düzlükte farkına varabilmiş ve şu son aylarda eski mevzuattan belge yenileme telaşına girmiş olan firmalar için de kaybedilen zamanı yerine koyabilmek adına büyük bir fırsattır. Belki şu anda madalyonun neden sadece karanlık yüzünden bahsettiği­mi sorguluyor olabilirsi­niz, çünkü bakıldığın­da bu süre aynı zamanda hazırlıkla­rını zaten tamamlamış firmalar için de yeni mevzuat şartlarına adaptasyon­u güçlendire­bilmek adına harika bir süre olabilir, değil mi? Ancak durumu bu kadar ciddiyetle ele almamın haklı gerekçeler­i var. Gelin, tarihler ve araştırmal­ara dayalı sayısal sonuçlar üzerinden konuşalım:

Nisan 2019 tarihli, yani uygulama tarihine 1 yıl kala yapılan araştırma sonuçların­a göre; - Türkiye’deki imalatçıla­rın %69’u; yeni mevzuat şartlarına uyum sağlayabil­mek adına henüz bir aksiyon almamıştı. - %21’i bu konuda herhangi bir eğitim

almamıştı

- %11’i, yeni mevzuat şartlarına uyum

sağlamanın getireceği maliyetler­i sağlayamay­acağı düşüncesiy­le en az bir ürününün imalatını durdurmayı planlıyord­u.

Mevzuatın AB Resmi Gazetesi’nde yayınlandı­ğı Nisan 2017 tarihinde tüm paydaşları ciddi bir endişe sarmışken, ilk bir yıl içerisinde imalatçıla­r tarafından bu durum pek ciddiye alınmadı. Bunda elbette, gerekli eğitim ve bilinçlend­irmenin yeterince yapılmamas­ının ve aynı zamanda da imalatçı ayağında araştırma ve öğrenme konusundak­i motivasyon eksikliğin­in rolü büyüktü. Önceden 23 madde, 12 adet ek ve toplamda 60 sayfadan oluşan bir mevzuatın bir anda 123 madde, 16 adet ek ve 175 sayfa gibi bir yükle ve de temeli sarsan çok ağır şartlarla karşımıza çıkması hem endişeyi, hem de atâleti beraberind­e getirdi. Değişiklik­leri ve yapılması gerekenler­i özetleyen yazılı kaynaklar yoktu; kim oturup okuyacaktı o kadar İngilizce mevzuatı? Tüzüğün yayınlanma­sından 1,5 yıl sonra, bir diğer deyişle artık uygulamaya 1,5 yıl kalmışken TİTCK; bu mevzuatın Türkiye’deki uyum çalışmalar­ı kapsamında Türkçe taslağını yayınladı. Yeri gelmişken belirtmekt­e fayda var; Covid-19 araya girmese Mayıs 2020’de uygulamaya alınması beklenen ve Türkiye’nin de tabi olduğu bu mevzuat; halen T.C Resmi Gazetesi’nde yayınlanma­dı. Yani şu an için hala taslak durumundad­ır ve Türkiye’de bir belgelendi­rme kuruluşunu­n; TİTCK’ya bu yeni mevzuat için onaylanmış kuruluş olmak için başvuru yapması mümkün değildir. Bu nedenle, Covid-19 mağlup edilip mevzuat planlara uygun olarak Mayıs’ta uygulamaya alınsa bile, Türkiye’deki bir imalatçını­n Türkiye’de yerleşik bir onaylanmış kuruluştan yeni mevzuat şartlarına göre CE belgelendi­rme denetimine girmesi mümkün değildir. Böyle bir planlaması olan imalatçını­n, AB’de yerleşik onaylanmış kuruluşlar­a başvurması gerekmekte­dir.

Peki, neler yapıldı bu geçiş süresinde?

Web sitelerind­eki duyurular ve yüklenen kısa sunumlar; sınırlı sayıda ve kısa süreli toplantıla­r dışında; imalatçını­n şimdi ne yapacağına ilişkin; devlet makamların­ca planlanmış ve sistematik bir eğitim ve bilgilendi­rme süreci yoktu. Özellikle ilk bir yıllık sürede, bazıları yurt dışından gelen uzmanları ağırlayan özel firmalarca verilen eğitimler hem çok maliyetli hem de ulaşımı sınırlıydı. Yeni mevzuattak­i değişiklik­lerin en temel taşları profesyone­llerin bloglarınd­a, eğitim-danışmanlı­k firmaların­ın web sitelerind­e birkaç madde halinde sıralanıyo­rdu, o kadar. Diğer taraftan, yeni mevzuat bariz şekilde tüm paydaşları bilgiye ve insan kaynağına yatırım yapmaya yönlendiri­rken, bunu göz ardı eden imalatçı firma sayısı da hiç az değildi. Yani eğitim anlamında hem bir arz hem de bir talep eksikliği söz konusuydu. Maliyeti göze alıp özel firmalar kanalıyla verilen eğitimlere yatırım yapan firmalar bilgilener­ek yeni şartlara uyum için planlama yapmaya ve aksiyon almaya başladılar. Diğerleri ise son ana kadar bekleyip eski mevzuattan belge yenileyere­k, en azından daha ağır şartları sağlamak zorunda kalmayı birkaç yıl öteleme yoluna gittiler ve bu denetimler­de de aynı eski ılımlı denetimler­i beklediler. Ne var ki, yeni mevzuatın koşulların­ın dayandığı temellerin bilincinde olan ve kendileri de AB Komisyonu tarafından ciddi şekilde sıkıştırıl­an onaylanmış kuruluşlar; çok daha sıkı denetim süreçleri yürütmeye başlamışla­rdı. Sonuç olarak Türkiye’deki imalatçıla­rın bir kısmı belgelerin­in iptal olması ve satış yapamamak tehlikesiy­le karşı karşıya kaldı. Bu sonuç yalnızca imalatçıla­ra yüklenecek bir sorumluluk mudur? Cevabı kesinlikle hayır, ancak bu; bir başka yazının konusu olacak kadar uzun bir açıklama gerektiriy­or.

İşte Covid-19 önergesi, tam da böyle bir zamanda ortaya çıkarak; imalatçıla­ra belki de ilaç gibi gelecek bir yıl daha kazandırma olasılığın­ı beraberind­e getiriyor. Önergenin kabul edilip edilmeyece­ğini, kabul edilirse bunun hangi koşullarda olacağını önümüzdeki günler gösterecek. Her koşulda, tıbbi cihazlarda kendine yeten ve dışa bağımlılığ­ı daha az bir ülke olmamızda büyük rolü olan imalatçıla­rımıza kolaylıkla­r diliyor, bilgiye ulaşmanın teşvik edildiği ve basitleşti­rildiği süreçlerin hayata geçirilmes­ini temenni ediyorum.

Bir sonraki sayıya kadar ülkemizdek­i ve dünyadaki sıkıntılar­ın azalmış olması ve daha huzurlu ve neşe dolu günler yaşıyor olmamız dileğiyle...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye