KANSERDE C VİTAMİNİNİN ETKİSİ YOK
Birçok kol, omuz ve baş ağrısının altında boyundaki çeşitli patolojiler yatar. Bu nedenle boyundan kaynaklanan hastalıkların tanı ve tedavisine önem vermek gerekmektedir. ve damarsal bozuklukları da içeren klinik bir tablodur. Nedenlerinin yaşlanma, mikro travmalar, makrotravmalar, duruş bozuklukları ve genetik faktörler olduğu düşünülmektedir.
Boyun ağrısı, kola yayılan ağrı, baş ağrısı, boyunda tutukluk, kolda güçsüzlük – hissizlik – yanma – batma, ellerde zayıflık – beceri azalması – uyuşma – karıncalanma, kulak çınlaması, baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir.
3. Servikal Strain
Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve lokal ağrı ile karakterize bir tablodur. Masabaşında çalışanlarda olduğu gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak, yatarak televizyon seyretmek, uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda zorlanmaya yol açabilirler. Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki normal olan eğrilik azalır, boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur.
4. Romatizmal Hastalıklar
Vücudun kendi bağışıklık sisteminin, kendi kıkırdak ve kemik hücresine savaş açması ile oluşur. Omurga, kemik ve kıkırdak dokusunda hasar oluşur. Romatoid artrid, ankilozan spondylit, spondylit gibi hastalıklar boyun hareketlerinde kalıcı kısıtlılık yapar. Tekrarlayan stresler, akciğer, kalp hastalıkları, yemek borusu iltihapları ve mide rahatsızlıkları da boyun ağrısı yapar.
Boyun ağrılı hastalarda öncelikli tedavi konservatif tedavi olmalıdır. Boyun ağrılı hastalarda, hastalığı yaratan asıl sebebi bulduktan sonra, fizik tedaviyle beraber veya ayrı olarak; Nöralterapi uygulanabilir. Özellikle bu tedaviler fizik tedaviyle iyileşmeyen hastalar için bir tedavi seçeneğidir.
Tüm sevgi ve ışığımla, herkese sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum.
Prof. Dr. Sezer SAĞLAM
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi
Kimya sanayinin gelişimine bağlı olarak 1950’li yıllarda dünyada ilaçtan ziyade vitamin tablet ve ampulleri seri olarak üretiliyor. 50-60 yılın birikimi olarak bu konularda yalan yanlış bilgiler insanları etkiliyor. 1970’lere gelindiğinde kanserde hücre kültürü çalışmalarının hız kazandığını ve birçok molekülün laboratuvarda deneme olanağının başladığını görüyoruz.
Kimyasal olarak şekere benzemesi ancak vücut hücrelerinin bunu enerji olarak kullanamamasının C vitamininin ilaç olarak kullanabileceği umudu yaratıyor. C vitaminin vücuttaki ana görevi bağ dokusu (kollajen) oluşumunu sağlamaktır. Bitkiler ve hayvanların bir kısmı C vitamini üretebilmektedir ama insan bunu kesinlikle üretememektedir ve dışardan almak zorundadır.
Yapılan çalışmalarda C vitamininin kanserli hastalarda bir etkisinin olmadığı belirlendi. C vitamini kanserin tedavisinde ve önlenmesinde kullanılmamalıdır. Çalışmalar, hiçbir yararı olmadığını göstermiştir. C vitamini eksikliği ayrı bir konudur ve tamamlanması gerekir. Burada tartışılan nokta ihtiyaç fazlası ve tedavi amaçlı kullanımdır. 2001’de yapılan karşılaştırmalı çalışmada ise fazladan alınan C vitamininin soğuk algınlığında hiçbir yararının görülmediği anlaşılmıştır. Yine C vitamininin damar sertliğini düzeltmediği, erken doğumu engellemediği, akut pankreatit tedavisinde yeri ve katkısı olmadığı da ortaya konulmuştur.