Dijital Dönüşüm ve Maden Endüstrisi
MADEN HUKUKU
Günlük konuşmalarımızda sıklıkla bilgi ve teknoloji çağında yaşadığımızdan bahsediyoruz. Bu yargıya varırken çıkış noktalarımızın başında yakın geçmişe kadar hayatımızda yer almayan teknolojilerin bugün hayatımızda ne kadar çok yer aldığı gerçeği yatıyor. Örneğin ekranların incelmesi, işlemcilerin küçülmesi, hızlanması ve iletim hızlarının artmasıyla geçmiş olmayan bir çok cihaz bugün hayatımızın bir parçası haline geldi. Önce 2000'li yılların başlarına kadar hayatımızda olmayan cep telefonları hayatımıza girdi, bu cihazların akıllanması ve yeniden tasarımıyla üzerimizde taşıdığımız bir telefon boyutlarındaki bir cep bilgisayarında telefon sadece uygulamalardan biri haline geldi. Aynı cihaz telefon olarak kullanılmanın dışında; fotoğraf makinesi, ajanda, takvim, e-posta, çalar saat, GPS, sms, müzik, film, not defteri, oyun, harita, hesap makinesi, haberler, sosyal medya, bankacılık ve e-devlet gibi hayatımızdaki teknolojik ihtiyaçlarımızın çok ciddi bir kısmına çözümler üretebilmektedir. Bugün dünyada ortalama bir insanın hayatının sağlık, eğitim, sanat, ulaşım ve daha sayamadığım bir çok alanında teknoloji kullanımı hızla artmaktadır.
Bireysel yaşamımızda giderek artan teknoloji kullanımımız söz konusu ancak profesyonel iş hayatımızda durum nasıl? Bu soruyu sorarken hangi endüstriden bahsettiğinize göre ve hangi ülkeden bahsettiğinize göre sorunun cevabı değişir. Bugün dünyada aynı ürünü üretirken tamamıyla otonom çalışan bilgisayar destekli üretim sistemlerinin yanında, neredeyse hiç teknoloji kullanılmadan tamamıyla insan veya hayvan gücüyle sürdürülen işletmeler var. Bunun önemli örneklerinden biri de tarım sektörüdür. Ekonomik olarak gelişmiş kabul edilen ülkelerde tarım sektörünün bütün nüfustaki istihdam payı endüstriyel devrim öncesindeki yüzlerce yıl boyunca %50-75 aralığında seyretmiştir. Ancak buharlı makinelerin icadı sonrasında bu istihdam oranı günümüzde %1-2 civarlarına gerilemiştir. Burada ilginç noktalardan biri istihdam oranlarının düşmesine karşın mekanizasyon, kimya ve ilaç sanayi kullanımı ile üretkenlik artmış, sektörde daha az çalışan oranına karşın üretilen miktarlar (verimlilik) onlarca-yüzlerce kat artmıştır. Örneğin Avrupa'da çok uzun yıllar tarım konusunda yüksek istihdam sağlamış bir tarım ülkesi olan Fransa'da 1400-1800 yılları arasındaki 400 yıllık süre zarfında tarımın toplam istihdamda payı %59 ile %71 arasında değişmektedir. Endüstriyel devrim sonrasında bu oran hızla düşmüş ve 2000 yılına gelindiğinde ise bu oran %4'e kadar düşmüştür. 2017 yılı itibariyle bu düşüş devam etmektedir ve bu ülkenin tarım sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı %2,8'e düşmüştür. Ancak değer üretimi olarak bakıldığında ise çalışan başına üretim değeri bu süreçte sürekli olarak artmıştır. Örneğin bu ülkenin 1997'deki tarım sektöründe çalışan başına üretim değeri 34 bin dolar iken, yirmi sene sonrası olan 2017 yılında bu rakam 54 bin dolara çıkmıştır. Aynı süreçte Türkiye'de ise 1997'de tarım sektöründe çalışan başına yapılan üretim değeri 7 bin dolardan 2017 yılında ise 15 bin dolara; Çin'de ise binlerden 6 bin dolara gelmiştir. Bir başka ifadeyle bugün 1 Fransız tarım işçisi 3 Türk veya 9 Çin'li tarım işçisinin ürettiği değerde ürün üretebilmektedir. Tarım örneğini tekstil, inşaat, maden, kimya, perakende, bankacılık gibi çok farklı sektörlere genişletmek mümkün.
Yukarıdaki örneğin bir benzerini maden sektörü için de yazmamız mümkün. Örneğin ABD Çalışma Bakanlığı verilerine göre 1990 yılında 305 bin çalışanı olan maden sektörü 2017 yılına gelindiğinde 180 bine düşmüştür. 27 yıllık bir süre içerisinde istihdam oranı yaklaşık %40'lık bir daralma göstermiştir. Benzer biçimde ABD'de yer altı madenlerinde çalışan başına yıllık üretim 1800'lerde 500-700 ton, mekanizasyonun artmasıyla 20 yüzyılın büyük kısmında 1800-2400 ton, uzaktan üretim yöntemleri ve otomasyon kullanımıyla 90'lı yıllarda 4000 tonları bulmuştur. Bu yıkıcı değişimlerin temelinde tek bir sebep bulunmamaktadır. Robotik, otomasyon, verimlilik artışı, ekipman kapasitelerinin yükselmesi, üretim miktarlarındaki oynamalar ilk akla gelen sebepler arasında sayılabilir. Sonuç itibariyle endüstriyel devrim sonrasında üretimin olduğu bir çok sektör bir dönüşüm geçirmiş ve üretkenlikler çok ciddi oranlarda artmıştır.
Günümüz iş dünyası yeni nesil endüstriyel devrimi yaygın bir biçimde gündemde tutmaktadır: Endüstri 4.0! İstisnasız üretimin ve inovasyonun olduğu her sektörde yüksek ilgi çekici kelimelerden: dijital dönüşüm, yapay zeka, robotik, otomasyon, büyük veri, bulut teknolojisi ve nesnelerin interneti çok yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu kelimeler son yıllarda maden sektöründe de yaygın bir biçimde kullanılmakta; hatta bu isimlerle ürünler pazarlayan veya satan tedarikçiler bulunmaktadır. Gerçekte bu kelimelerden sektör çalışanlarının veya yöneticilerinin anladıkları, sağlanan ve olması gereken çok farklı şeylerdir. Aslında bu konuda sektörün satış tarafının kullandığı dilin kontrol imkanı olmaması sebebiyle maalesef kavramlar anlamlarından çok farklı amaçlarla kullanılabilmekte ve müşteri konumundaki madenciler yanıl(tıl)abilmektedirler. Örneğin “dijital dönüşüm” bir çok maden firmasının gündemine girmiş bir başlıktır. Böyle bir girişimi bazı firmalar hissedarlarına modern, teknolojik ve başarılı görünmek için yaparken bazı firmalar da klasik manada kağıt-kalemi çalışma hayatından çıkarma amacıyla yapmaktadır. Ancak dijital dönüşüm gerçekten bu mudur? Öncelikle bir endüstriyel dönüşümden bahsedebilmek için bir çerçevesinin belirlenmesi gerektiği kanısındayım. Dijitalleşme fizikselin dijital ortama aktarımı mıdır; yoksa daha fazla elektronik ve teknoloji kullanımı mıdır? İşleyişte ve proseste bir değişim olacak mıdır? Eğer dijital dönüşüm teknoloji kullanımı ise bu kullanım proseste mi yoksa basit görevlerde mi olacaktır? Bu dönüşümün veri ve yönetim politikası nasıl olacaktır? Prosese katkı sunan insanların görevleri ve sayıları değişecek midir? Bu değişimin hedefi nedir ve başarısı nasıl ölçülecektir? Böyle bir girişimden ne gibi bir çıktı (maliyet düşürme, verimlilik, emniyetlilik vs.) elde edilecektir? Doğruyu söylemek gerekirse bu gibi soruların ve daha fazlasının böyle bir yolculuğa çıkılırken sorulması yerinde olacaktır.
MIT'nin dijital dönüşüm alanında kıdemli bilim adamlarından George Westerman dijital dönüşümün çerçevesini şöyle çiziyor: Bir kurumun teknoloji, iş gücü ve proseslerinin kullanımının yeniden düzenlenmesiyle, kurumun performansının çok ciddi bir biçimde etkilendiği durumdur. Bu değişim sürecinde en üst yönetimin (CEO ve yönetim kurulu) başı çekmesi ve farklı departmanlar arasında iş birliğinin olması ise gereksinimlerden bir diğeridir. Bu çerçeveye ek olarak böyle bir girişimin mevcut düzeni daha iyi işler hale mi getirmek mi; yoksa mevcut düzenin yeniden yapılandırılması mı hedeflendiğine daha yolun en başında karar verilmesi ve somut hedeflerin belirlenmesi yerinde olacaktır. Özellikle büyük firmaların yaygın yaptıkları hatalardan biri de trende uygun teknolojik yatırımlar yapmaktır (ERP, filo yönetim sistemleri vs.). Firma yöneticileriyle operasyonlardaki çalışanların işlerini daha başarılı yapabilmeleri için ihtiyaç duydukları veriler, sistemler ve verilerin güncellenme hızları aynı değildir. Geçmişte ve günümüzde birlikte çalıştığımız bir çok büyük maden firmasında kurumsal teknolojik yatırım kararları üst yönetim tarafından alınmaktadır. Bu tür satın alımlar yapılırken, firma merkezindeki yöneticileri etkileyen bir çok faktör bulunmaktadır. Ancak bu faktörler arasında çoğu zaman en üstünde durulmayan ise operasyonda bu yazılımları veya teknolojileri kullanacakların ihtiyaçlarıdır. Özellikle makine takip, planlama, ERP ve diğer bir çok yazılımda firma merkezlerinin dijital dönüşüm girişimleri sonucunda yapılan satın alımların operasyonel anlamda neredeyse hiç bir kazanım veya çıktı sağlamadığı ve bir çok örnekte de kullanılmadığına maalesef çok kez şahit oldum. Bu sorunun temelinde ise yola çıkarken dijitalleşme projesinin somut hedeflerinin ve yol haritasının yapılmamış olması ve proje sahibinin belirlenmemiş olması akla gelen ilk nedenlerdir. Analoji yapmak gerekirse, sizin sadece telefon ihtiyacınız varsa telefon, çalar saat ihtiyacınız varsa da çalar saat almanız gerekir. Hem telefona, hem çalar saate, ve bunların yanında fotoğraf makinesi, ajanda, takvim, e-posta, çalar saat, not defteri, oyun, harita, hesap makinesine ihtiyacınız varsa o zaman akıllı telefon almanız mantıklı olabilir ancak bunda bile model ve marka/fiyat analizi yapmanız gerekecektir. Ancak siz binlerce liralık bir birikiminizi sadece çalar saat olarak kullanacağınız en üst model bir telefona yaptığınızda çok başarılı bir yatırım yapmadığınız söylenebilir.