Çanakkale-Kirazlı’daki Madencilik Faaliyetleri ve Protestolar Değerlendirildi
Türkiye birkaç haftadır Çanakkale-Kirazlı Bölgesindeki madencilik faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilen izinli ağaç kesme çalışmalarına kilitlenmiş durumda. Yöredeki madencilik faaliyetleri tüm izinleri alınmış ve yasal prosedürlere uygun şekilde devam ederken maden sahası geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin pek çok bölgesinden gelen binlerce kişinin protestosuna sahne oldu. Ayrıca sosyal medyada da çok büyük tepkiler gösterildi. Halen bir kısım protestocu eylemlerini sürdürüyor.
Yaşanan süreçle ilgili olarak Sözcü Gazetesi'ne konuşan Altın Madencileri Derneği (AMD) Başkanı Hasan Yücel fotoğrafın bütününü görmek zorunda olduğumuzun altını çizerek “Aksi durumda Türkiye kaybeder. Sonuçta madencilik geçici bir faaliyettir. Bu bilinçle olaya yaklaşmamız gerekiyor. Eğer biz sadece bitki örtüsünün sıyrılması, toprağın kazılması gibi madenciliğin yapıldığı o an'a odaklanarak hüküm verirsek yanlış yapmış oluruz. Günümüzde maden faaliyetinin bitmesi beklenmeden, eş zamanlı rehabilitasyon çalışmaları da yapılmakta, maden çıkarılan alanlarda doğaya yeniden kazandırma işlemleri en iyi şekilde gerçekleştirilmektedir. Dünyada ve ülkemizde bu konuda pek çok başarılı örnekler bulunmaktadır.” dedi. Yücel ayrıca “Kirazlı'da gündeme gelen o görüntü kimi rahatsız etmez ki? Hatta burada sektörümüz adına özeleştiri yapmak gerekirse, orada uygulama sırasında bazı stratejik planlama hataları yapılmış da olabilir. Bize düşen de eğer varsa bu hataları düzeltmektir” diye konuştu. Yücel, `Önce İnsan, sonra çevre, sonra madencilik' bilinciyle hareket ettiklerini, işletilen maden sahalarının üretimden sonra rehabilite ederek bırakmayı ilke edindiklerine ilişkin örnekleri fotoğraflarla anlatırken kimsenin devletin belirlediği kurallar dışında hareket edemeyeceğini dile getirdi. AMD Başkanı Yücel “Bilimsel verilere dayanmayan eylem ve karşı çıkışlar, topyekûn bir madencilik karşıtı harekete dönüşürse kaybeden ülkemiz olur. ‘Maden hayattır, üretim de lokomotifidir'. Madencilik insanın konforlu yaşamasının, ülkemizin büyümesinin lokomotifidir; kalkınmasının teminatıdır” sözlerini sarf etti. Madencilerin de şikayeti olduğuna vurgu yapan Yücel devletin diğer alanlarda yatırım yapanlara bedelsiz arazi verirken yol, su elektrik vb. altyapı hizmetlerini yaparken, madencilerin diğer yatırımcılardan farklı olarak ruhsat, orman, arazi, altyapı hizmet, kamulaştırma, maden kapama ve rehabilitasyon, devlet hakkı bedellerinin ağır olduğunu ve bunların tamamının kendileri tarafından karşılandığını dile getirdi.
Başkan Hasan Yücel, ülkemizde siyanür kimyasallarının yaklaşık%3'ünün altın üretiminde, %97'sinin de başka alanlarda kullanıldığını belirterek “Siyanürün%97'sinin kullanıldığı diğer alanlarda ‘siyanür' üzerinden herhangi bir tartışma yaşanmazken, sadece%3'nün kullanıldığı altın üretimindeki siyanürün tartışılması bu konudaki istismarın ve art niyetin en iyi göstergesidir” dedi. Siyanürün, altının aranması aşamasında değil, altının üretimi aşamasında, üretim tesislerinde, gözle görülemeyecek kadar küçük katı haldeki altın zerreciklerini çözüp sıvı hale getirmek için kullanıldığını kaydeden Yücel sözlerini şöyle sürdürdü: “Altın üretiminde kullanılan siyanür daha sonra arıtmadan geçirilerek%99,9 oranında yok edilmektedir. O kadar ki çevreyi tehdit edileceği ileri sürülen atık depolama havuzlarındaki siyanür miktarı Amerika'da içme sularında müsaade edilen siyanür miktarına eşittir. Nasıl oluyor da Amerika'da içme suyunda müsaade edilen miktardaki siyanür, Türkiye'de çevre ve insan sağlığı için çevrecilik adına felaketlere neden olabilecek bir tehdit olarak gösteriliyor? Bugün başta Avrupa olmak üzere dünyada yaklaşık 875 altın ve gümüş madeninde siyanür kullanılarak altın ve gümüş üretilmektedir.” Yücel, Türkiye'de altın üretiminde kullanılan teknolojinin ABD, Kanada, Avustralya ve İsveç'te kullanılan teknolojinin aynısı hatta daha da ilerisinde olduğunu belirterek şunları ekledi:
“O ülkelerde altın üretimine karşı toplumsal bir tepki yaşanmazken; ülkemizde altın üretimine karşı reaksiyon gösterilmesi manidardır. Acaba bunun nedeni Türkiye'nin altın ithalatında önemli bir oyuncu olmasından mıdır? Türkiye yılda ortalama 160 ton altın ithal eden bir ülke konumundadır. Unutulmamalıdır ki üretmeden hiçbir sorunumuzu çözemeyiz.”
Madencilik faaliyetleri yürütülen alanların eski haline getirilmesi için yapılan çalışmalar noktasında ise Hasan Yücel, “Bizim bu noktada herkese kapımız sonuna kadar açıktır” diyerek altın madencilerinin şeffaflık politikalarına vurgu yaptı.
Diğer taraftan gündem konusu Kirazlı'da üretim öncesi çalışmalarını sürdüren Alamos Gold şirketinin CEO'su John McCluskey ile görüşen Sabah Gazetesi de iddialara yanıt aradı. McCluskey'in aktardığı bilgilerden bazı satır başları şu şekilde:
2010 yılında sahayı başka bir şirketten devralan Alamos sonraki yıllarda sahadaki rezervi geliştirmek için çalışmalarını sürdürdü. 2013'te ÇED `olumlu' raporunu aldı.
McCluskey son dönemde kendisinin söylemediği şeylerin kendisine atfedildiğini, hayatında hiç böyle bir sosyal medya dalgası görmediğini, algılar üzerinden bir operasyon yürütüldüğünü, bu işin politik bir saldırı olduğunu düşündüğünü, konunun çevreye atfedildiğini ama arkada başka siyasi hesaplar olduğuna inandığını dile getirdi. Ağaçların kesilmeye başlamasının bugünün meselesi olmadığını, orman izinlerinin 2016'da alındığını, 2017'de ağaç kesiminin başlatıldığını, şu anda toprağın üstünün sıyrıldığını, maden ömrü bitince sahanın tekrar doğaya kazandırılacağını, tüm dünyada da madenciliğin böyle yapıldığını söyledi. Hatta Türkiye'de Çevre, Enerji ve Orman Bakanlıklarında mevzuatların birçok ülkeye göre daha gelişmiş düzeyde olduğuna regülasyonların doğayı, vatandaşı korumaya dönük olduğuna vurgu yaptı. Ayrıca yatırımcı daha çalışmaya başlamadan önce bölgeye yapılacak ağaçlandırma maliyetinin hesaplanıp tahsil edildiğini, oraya ağaçlandırma bedeli olarak 5 milyon dolar ödediklerini, 354 hektar orman arazisinin kiralandığını, kesilen ağaç sayısının idare tarafından bilindiğini ancak söylendiği gibi 195 bin ağaç kesilmediğini dile getirdi.
Çalıştıkları bölgenin Kaz Dağları'na 40, Atikhisar barajına da 14 kilometre mesafede olduğunu, Kaz Dağları'nın eteklerinde yüzlerce yazlık villa olduğunu, Çanakkale'de 20 yıldır aynı belediyenin bulunduğunu, orada her yerin beton olduğunu, o yüzden söylenenleri samimi bulmadığını aktardı.