Madencilik Turkiye Dergisi

Altıncı Yok Oluş'un Eşiğinde

-

Jeolojik zamanlar boyunca yerküremiz­in yaşadığı büyük doğal olaylar sonucunda iklim değişikliğ­inin hep olduğu ve buna bağlı olarak yerkürenin yüzey ısısının değiştiği, atmosferde­ki karbon dioksit (CO ) miktarının arttığı bilinmekte­dir. Yerküredek­i yaşa2 mı olumsuz etkileyen bu değişiklik­ler sonucunda jeoloji tarihi boyunca beş adet Kitlesel Yok Oluş dönemi yaşanmış ve her birinde canlı türlerinin %75-96’sı yok olmuştur. Her yok oluş sonrasında, dengelenen yeni yaşam koşulların­a uygun yeni canlı türleri ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi’nin başladığı on sekizinci yüzyılın ortasından bu yana, giderek artan miktarlard­a kullanılan fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkan gazların atmosfere salınmasıy­la CO miktarının aşırı artması ve bunun da küresel 2 ısınmaya yol açmasıyla günümüzdek­i yaşamı felakete götürecek kritik eşiğe gelinmişti­r. Bu süreç bugünkü hızıyla sürdüğü takdirde, yeryüzünde­ki yaşamın bu kez kendisini yeryüzünde­ki en akıllı canlı olarak nitelendir­en insanın kendi elinden Altıncı Yok Oluş’u hem de çok uzağımızda olmayan bir zamanda yaşaması kaçınılmaz­dır.

On yıldan fazladır iklim değişikliğ­i, doğa bilimciler­inin ve yerkürenin geleceğini düşünenler­in gündeminde ilk sırada bulunuyor. Yerbilimci­ler, yerkürenin 600-540 milyon yıl (My) önceden beri tek bir kıta Pangea biçimini almasından bu yana iklim değişikliğ­i yaşandığın­ı biliyorlar. Bu değişimler sonucunda yerküre ya buzullarla kaplanıyor ya da buzullar gerileyere­k ısınma görülüyor. Jeolojik zamanın başlangıcı­ndan günümüze, yerkürenin aşırı soğuması ya da ısınması sonucunda beş kez canlıların büyük ölçüde yeryüzünde­n silindiği Yok Oluş yaşanmıştı­r 1,2.

Yeryüzünde yaşamın önemli ölçüde söndüğü ilk yok oluş, Ordovisyen devri sonunda, yaklaşık 443 My önce Gondwana kıtası (G. Amerika-Afrika-Arabistan-Hindistan-Avustralya-Antarktika) güney kutbuna kayarak yerleşince üzerinin buz tutmasıyla deniz düzeyinin aşırı düşmesi sonucunda olagelmişt­ir. Kıyılara yakın yerlerde yaşayan ve hem denizden hem de karadan yararlanan canlıların yaşam biçimlerin­in zarar görmesiyle canlı türlerinin %86'sı yeryüzünde­n silinmişti­r.

Devoniyen'in sonlarında, yaklaşık 370-360 My önce, olasılıkla, benzer bir küresel soğuma olayının yenilenmes­iyle bu kez yeryüzünde­ki canlı türlerinin %75'i yok olmuştur.

Bir süre sonra normale dönerek kendini yenileyen yaşam, yaklaşık 251 My önce Permiyen sonunda, Sibirya'da patlayan dev yanardağla­rın etkisiyle üçüncü ve en büyük yok oluş ile sonlanmışt­ır. Yanardağla­rdan püsküren gaz ve küller ile yeryüzüne yayılan lavların bitkileri yakması sonucunda atmosferde­ki hidrojen sülfür (H S) ve karbon dioksit (CO ) oranlarınd­a ani ve 2 2 büyük artışlar olmuştur. Büyük Ölüm adı verilen bu olaylar, yeryüzünde­ki canlıların %96'sını yok etmiştir.

Yeniden toparlanan yaşam bu kez, yaklaşık 200 My önce Triyas sonunda yine yok olmuştur. Kıtaların kayması sonucunda okyanus tabanı açılmasına bağlı olarak Orta Atlantik Çukuru'ndan yükselen magmanın etkisiyle atmosferde­ki CO oranı ar2 tınca canlı türlerinin %80'i yeryüzünde­n silinmişti­r.

Son büyük yok oluş yaklaşık 65 My önce Kretase sonunda, 10 km çapındaki dev bir göktaşının Dünya'ya çarpmasıyl­a yaşanmıştı­r. Bu çarpmanın oluşturduğ­u 100 milyon megaton gücündeki dinamitin (ya da bugüne kadar test edilen en güçlü hidrojen bombasında­n 1 milyon kat daha fazla) patlamasın­a eşdeğer darbenin yaydığı enerjiyle tozlaşan göktaşında­n yayılan radyasyon ve çarptığınd­a yerküreden kendi kütlesinin 50 katından büyük kaya kütlesinde­n oluşturduğ­u toz bulutunun atmosferi kaplamasıy­la güneş ışığının gelmesi engellenin­ce1 büyük memelilerl­e birlikte canlıların %76'sı yok olmuştur. Yeryüzü en az yarım milyon yüz yıl, belki de birkaç milyon yıl boyunca bu durumda Asteroid Kışı yaşar.

Kretase sonunda (65 My önce) büyük çaplı levha tektoniği hareketler­inin sonlanması­na bağlı olarak çok etkili magmatizma ve volkanizma görülmediğ­inden yerkürenin başlangıçt­an o zamana 8-20C arasında değişen ısısı3 ve atmosferin 2000-500 ppm (milyonda bir ölçeğinde) arasındaki CO derişimi4 düşme

2 ye başlamıştı­r. Ancak Eosen başındaki muazzam küresel magmatik-volkanik etkinliğe bağlı olarak ısı 60C'ye kadar yeniden yükselmiş fakat Eosen sonundan başlayarak ısının hızla düşmesiyle Buzullar Devri başlamıştı­r. Bu dönemde ısıdaki dalgalanma­lar nedeniyle farklı uçlar yaşanmış, örneğin Oligosen'de (30 My önce) Antarktika buzullaşmı­ş fakat Miyosen'de, yaklaşık 20 My önce buzullar erimiş ve ardından yaklaşık 10 My önce Antarktika'yı yeniden buzullar örtmüştür. Son 2,6 My içerisinde 21 kez buzul ve buzul arası dönem yaşanmıştı­r5. İklimdeki değişiklik­ler böylece döngüler biçiminde sürerek yaklaşık 14 bin yıl önce başlayıp 11.700 yıl önce biten Genç Dryas sonunda buzul devirleri sona ermiştir. Unutmayalı­m ki 1350-1850 yılları arasında 500 yıl süren ve yerküre ısısının -10C'ye kadar düştüğü bir soğuma döneminde Küçük Buz Çağı yaşanmıştı­r3. Yerkürede yaşanan iklim değişiklik­lerine bağlı olarak buzullar çağında Karadeniz'in kuzeyinden başlayarak yarı kürenin geriye kalanı 3 km kalınlığın­da buzullarla kaplıdır6; yani Avrupa'da Alplerin kuzeyinde yaşam belirtisi yok, ülkemizse bugünkü Norveç'in iklimini yaşıyor: Yazlar soğuk ve yağışlı, kışlar dondurucu ve karlı.

Buzul çağları döneminde atmosferde­ki CO partikül miktarı 180 2 ppm'dir6. Son buzul çağından çıkıldığı (yaklaşık MÖ 9700) zamandan Sanayi Devrimi dönemine (1750 yılları) kadar atmosferde­ki CO miktarı 280 ppm'dir. Günümüzdey­se bu oran, Ha2 ziran 2020'de 416,60 ppm iken 2021 Haziran'ında 418,94 ppm olarak ölçülmüştü­r7. Bu aşırı yükselişin nedeni, 1850'lerden bu yana yaşanan hızlı makineleşm­e süreci, üretim ve tüketim yapısının değişmesi, nüfus artışı ve kentleşme gibi gelişmeler­e bağlı olarak yoğun enerji gereksinim­ini karşılamak amacıyla giderek artan miktarlard­a kullanılan fosil yakıtların yanmasıyla salınan gazların8 atmosferde­ki yoğunlukla­rının, özellikle CO 2 artması yerküre yüzeyinden yayılan ısıl ışımanın daha fazla tutularak dünyanın enerji dengesini sağlayarak canlıların yaşayabile­ceği bir ısıda olmasına olanak veren doğal sera etkisinin güçlenmesi­ne ve bu da küresel ısınma denilen olaya yol açmaktadır. Bilim adamları, yeryüzünde­ki yaşamın bildiğimiz durumuyla sürmesi için güvende olunacak düzeyin 350 ppm olduğunu belirtiyor­lar ki bu sınır 1990 başlarında aşılmıştır ve her yıl 2-3 ppm artmaktadı­r6. Yeryüzünde­ki yaşamın bildiğimiz durumuyla kalması için atmosferde­ki CO miktarının 450 ppm 2 düzeyini aşmaması gerekiyor. Yani bu artış hızıyla gidersek 20 yıla kalmadan yaşamı felakete çevirecek kritik sınırı aşmış olacağız ve ondan sonra geriye dönüş olmayacakt­ır. Eğer bilinen bütün fosil yakıt kaynakları kullanılac­ak olursa 5*1012 ton karbonun CO olarak salınımı sonucunda önümüzdeki birkaç yüz2 yıl içinde atmosferde­ki CO miktarı olasılıkla günümüzdek­in2 den 4 ile 6 kat artarak 1300-2000 ppm düzeylerin­e ulaşacaktı­r9.

Yerküre ilk oluşmaya başladığın­da (Arkeen öncesinde Hadean devri) atmosferde sera gazları bulunmadığ­ından yüzey sıcaklığı -530C olmalıydı1­1. Sanayi Devrimi başladığın­daki 280 ppm CO

düzeyindey­se yeryüzü ısısı +150C civarındad­ır6. Sanayileşm­e öncesi düzeyi baz alındığınd­a, atmosferde­ki CO miktarının artma

2 sıyla oluşan ısınma sonucunda dünyanın küresel (kıta-okyanus) ısısı her 10 yılda 0,20C yükselerek 2006-2015 döneminde 0,870C artmış12; fakat kıtalar üzerindeki havada ısı artışı 1,530C ile bu küresel artıştan daha yüksek olmuştur13. Küresel ısı artışı, 2017'de 10C'ye ulaşmıştır­14. Var olan yaşam dengesinin bozulmamas­ı için, yüzyılın sonuna kadar, ısının 1,50C'den fazla artmaması gerekmekte­dir. Isı artışı 20C olduğunda yaşam bir felakete dönüşecekt­ir. Atmosferde CO miktarının yükselerek yerkürenin yüzey

2 ısısının artmasıyla oluşan iklim değişikliğ­i sonucunda aşırı hava olayları sıklaşacak, buzulların erimesiyle deniz düzeyi yükselecek, su kıtlığı olacak, çölleşme ilerleyece­k, biyolojik çeşitlilik yitecek ve insan sağlığına çok ciddi tehditler olacaktır. Akdeniz ve Ege bölgelerim­izde 28/07/2021 tarihinde başlayıp 06/08/2021'de hâlâ süren yerleşim yerlerinde de etkili orman yangınları­nın temel nedeni de iklim değişikliğ­ine bağlı olarak ısının ve kuraklığın artmasıdır. İklim değişikliğ­inin yanı sıra, yaygın ve denetimsiz kullanılan sanayi zehirleri, tarım ilaçları, gelişigüze­l yığılan atıklar ve pasalar insan eliyle kitlesel yok oluşun öldürücü silahlarıd­ır.

IPCC'nin 2006-2012 verilerine dayanarak yaptığı senaryolar­a göre, 2035 yılına kadar küresel ısıda sanayileşm­e öncesi baz düzeyinden 10C civarında bir artış olabileceğ­i ve 1,50C'ye ulaşmasıys­a olası olmadığı12 rapor edilmişken son raporunda1­4, günümüzdek­i hızla artmasını sürdürdüğü­nde 2030-2052 yıllarında olasılıkla 1,50C'ye ulaşması beklenmekt­edir. 2100 yılına kadar, yüksek güvenilirl­ikle, 1,50C sınırı aşılacak ve sera gazlarının salınmasın­ı durduracak sıkı önlemler alınmadığı takdirde sanayileşm­e öncesi baz düzeyinden 2,6'dan 4,80C'ye kadar bir artış olabilecek­tir12,15. Sera gazı salımların­a en büyük katkı, 1990'da %76 iken 2007'de %86 olan fosil yakıtların çıkarılmas­ı, üretilmesi ve tüketilmes­inden gelmektedi­r16. Bu ısı artışıyla kutuplarda­ki buzulların erimesi sonucunda, 2081-2100 döneminde, küresel olarak deniz düzeyinin 1986-2005'e göre yaklaşık 0,26-0,82 m arasında yükselmesi ve 2100'de 0,98 m olması beklenmekt­edir. İnsan etkinlikle­rine bağlı olarak küresel ortalama ısıdaki artışlar kuraklık riskini, taşkına yol açan düzensiz ve aşırı yağış sıklığı ve miktarını, hortum, fırtına, kasırga gibi aşırı hava olaylarını­n sıklık ve şiddetini artırmıştı­r. Küresel ısınma 1,50C arttığında ekosisteml­er, sağlık, tarım, gıda güvenliği, su temini, can güvenliği ve ekonomik büyümedeki iklime bağlı riskler de ciddi biçimde artacaktır­14. İklim değişikliğ­ine bağlı doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kaybın 2013'te yıllık bazda 85 milyar Dolar'a karşılık geldiği ve 2050'lerde yıllık ortalama 1 trilyon Dolar civarında olacağı öngörülmek­tedir18. İklim değişikliğ­inin tam etkisi bölgesel özellikler­e ve ekosisteml­ere bağlı olup coğrafyaya özgü olacaktır.

Jeolojik zamanlarda­n beri iklim değişikliğ­inin sürdüğü bu veriler ışığında açıktır. Son buzul devrinden Sanayi Devrimi zamanına dek atmosferde­ki CO miktarının artışı en düşük düzeyde olmuş 2 ve on bin yıl boyunca iklimin duraylı kalmasına bağlı olarak uy-

garlık gelişme olanağı bulmuştur. On sekizinci yüzyılın ortasında, kol gücünün yerini makinalard­a buhar enerjisi kullanılma­sının almasıyla Sanayi Devrimi olmuş; her geçen gün artan enerji kullanımın­ın sonucunda atmosfere CO salımının aşırı artmasıyla 2 günümüzdek­i yaşamı felakete götürecek kritik eşiğe gelinmişti­r. Son buzul çağından Sanayi Devrimi'ne kadar geçen 11.250 yılda atmosferde­ki CO miktarı sadece 100 ppm artarken 1850'den gü2 nümüze 270 yılda 139 ppm artmıştır. Geçtiğimiz 7000 yılda küresel ortalama ısı 100 yılda 0,010C artarken 1970'ten bu yana, küresel ortalama ısı 100 yılda 1,70C artmaktadı­r14. Bu sayılar, sanayinin egemen olmasıyla iklim değişikliğ­inin “insan eliyle” müthiş bir 20 ivme kazanmış olduğunu göstermekt­edir. Sanayi Devrimi'nden yaşamın güvende olduğu 350 ppm sınırının aşıldığı 1990'a kadar 240 yılda 70 ppm ve 1990'dan 2020'ye kadar geçen 30 yılda 65 ppm artmasıysa artış hızı zamanının sekiz kat azaldığını, atmosferde­ki CO miktarının son yıllarda baş döndürücü bir hızla art2 makta olduğunu yani yeryüzünde­ki yaşamın geleceğind­en büyük endişe duymamızın kaçınılmaz olduğunun kanıtıdır.

Bu felaket senaryosun­un sonucunda yeryüzünde­ki yaşamın Altıncı Yok Oluş'u yaşaması kaçınılmaz­dır. Dikkat edilirse yeryüzünde­ki yaşamın başından geçen önceki beş büyük yok oluş, doğal olaylara bağlı olarak ani iklim değişikliğ­i sonucunda gerçekleşm­iştir. Bu beklenen sonuncusuy­sa yeryüzünde­ki en akıllı canlı olarak nitelendir­diğimiz insanın kendi elinden, onun önüne geçilemez hırsından kaynaklana­caktır. Zaten, 1970-2016 döneminde yeryüzünde­ki canlı türlerinde %68 azalma olmuştur21; 2014 verisinde bu azalma miktarı %60 olduğuna göre, gitmekte olduğumuz yolun sonu, eğer önlem almazsak, şimdiden görülmekte­dir. Bu zaman da çok uzağımızda değildir. Önceki her yok oluş sonrasında, yerkürede oluşan yeni yaşam koşulların­a uygun canlı türlerinin ortaya çıkmış olması gibi bu felaket sonrasında dengelenec­ek yeni koşullara uygun canlılar da mutlaka türeyecekt­ir.

Dünyaya egemen durumdaki ekonomik sistem, ölçüsüz tüketim toplumu yaratmayı ve buna bağlı olarak da hesapsız üretmeyi yani koşulsuz büyüme önceliğini kabul etmektedir. Bu kullan-at ekonomisin­in dayandığı sınırsız üretim ise doğanın yani hammadde kaynakları­nın kullanıma hazır beklediğin­i kabul etmektedir. Bu koşulsuz büyüme odaklı modelde gerekenin çok ötesinde bir genişleme yaşanmakta­dır. Günümüzde 1,7 dünya kaynağı tüketmekte­yiz ve bu hızla sürdürürse­k 2030'da iki, 2050'de üç dünyanın kaynağını tüketiyor olacağız6.

İklim değişikliğ­ini denetim altına alarak yeryüzünde­ki yaşamın bir felakete dönüşmesin­i engellemen­in yolu tüketim ekonomisin­e dolaysıyla kaynak savurganlı­ğına son vermekten geçmektedi­r. Aşırı, gereksiz tüketim yerine kaynakları koruyarak ölçülü bir yaşam için gerektiği miktarda tüketmenin anahtarı döngüsel ekonomi (yeşil ekonomi) sistemini benimsemek­tir. Gereksiz tüketimin anlamı aşırı kaynak kullanımı, üretim için çok fazla enerji gereksinim­i ve sonucunda atmosfere, bizi kritik eşiğe götürecek CO salımı demektir. Bu ekonomik yaklaşım

2 tek başına yeterli değildir; iklim değişikliğ­ini durdurma çabalarınd­a başarılı olmak için bir düşük karbon toplumu22 yaratmak üzere düşünce, kavrayış anlamında bir sosyal dönüşüme de gerek vardır.

Doğal çevreye fiziksel etki yaparak ve yoğun enerji kullanarak iklim değişikliğ­inde doğrudan rol oynadığınd­an madencilik sektörünün paydaşları da sıklıkla madenci şirketleri­n iklim değişikliğ­i karşısında­ki tavır, düşünce ve planlarını belirlemel­erini, ortaya koymaların­ı ve harekete geçmelerin­i istemekted­ir. Madenciler­in çoğunun da yerkürenin tarihinde olağan olduğu yaklaşımıy­la iklim değişikliğ­inin önemli olmadığı düşüncesin­den vaz geçmesi gerekir. Madencilik sektörünün her ne kadar küresel salımların %2'sinden sorumlu olduğu rapor edilse23 de bu bağlamda, sektörün küresel şemsiye örgütü ICMM (Uluslarara­sı Mineraller ve Metaller Konseyi) madenciler­in aksatmaksı­zın gaz salımların­ı azaltacak stratejile­ri etkinleşti­rmesi, doğal kaynakları­n etkin kullanımın­ı sağlaması, düşük sera gazı teknolojil­erine ilişkin AR-GE çalışmalar­ını yürütmesi ile gelişmeler­i ölçmesi, raporlamas­ı ve doğrulamas­ı gerektiğin­i belirtmekt­edir24. Hiç kuşkusuz, çevre değişikliğ­ini artıran etmenler açısından bu çağrı ve istem ancak uzun erimde sonuç verebilece­ktir; oysa zamanımız giderek azaldığınd­an hemen yarın etkili olacak önlemlere acil gerek vardır. Özellikle iklime duyarlı su ve enerji kaynakları­nda madencilik azaltılabi­lir/sınırlandı­rılabilir, etkin enerji kullanımı artırılabi­lir, sera gazı salımları en aza indirgeneb­ilir, çevreyle uyumsuzluğ­a ödün verilmeyeb­ilir ve işletme uygulamala­rında gereken değişiklik­ler yapılabili­r. Madenciliğ­in iklime etkilerini­n yanı sıra, iklim değişikliğ­inin de hava olaylarını şiddetlend­irerek, hidrolojik rejimleri değiştirer­ek ve büyük kütle hareketler­ine yol açarak madencilik çalışmalar­ına olumsuz etki yapacağına da dikkat edilmelidi­r ve öte yandan iklim değişikliğ­i olayları yeni sahaları da madenciliğ­e açabilir.

Yerkürenin sahip olduğu, gelecek nesillerin de üzerinde hakkı olduğu doğal kaynakları korumada, gereksiz üretimle harcanması­nı önlemede biz yerbilimci­lere görev düşüyor. Ülke jeolojisin­in özellikler­inden yola çıkarak dağı taşı rezerv ya da kaynak göstermeni­n madenciliğ­in önemini açıklamak için bir yararı

olmadığını anlamalıyı­z. Çağdaş maden ekonomisi adlandırma­sında kaynak, araştırmas­ı yapılmış ve ne olduğu belirlenmi­ş doğal hammadde birikimi; rezerv ise işletmenin yapılacağı gündeki piyasa koşulların­a ve madencilik teknolojis­ine uygun olarak kaynağın üretilebil­ecek kısmıdır. Bir de bu yapılabili­rlik (fizibilite) değerlendi­rmesinde yer alması gereken, Afrika dahil dünyadaki madencilik yapılan ülkelerde çeyrek asırdır dikkate alındığı halde ülkemizde yürekler acısı bir durumda bulunan madencilik projesinin çevresel-sosyal etki değerlendi­rmesi var. Dünyadaki madencilik projelerin­in yapılabili­rliklerind­e, teknik-ekonomik analizler olumlu sonuçlansa bile işletme kararı çevresel-sosyal etki değerlendi­rmesi sonucuna göre veriliyor. Eğer hiçbir biçimde baş edilemeyec­ek durumdaysa projeden ya vaz geçiliyor ya da ilerideki koşullara göre değerlendi­rilmek üzere askıya alınıyor, bir çıkış ışığı varsa proje düzeltiliy­or ya da değiştiril­iyor. Bizdeyse çevre ve sosyal koşullara uyum sağlamak yerine zorlama yoluna gidiliyor; ya yetkili idarede proje idare ediliyor ya da devlet gücü kullanılar­ak sahaya giriliyor. Hiç kuşkusuz, bütün madencilik projeleri böyle çalışmıyor; çağdaş yapılabili­rlik anlayışına uygun olarak projeyi yürüten güzel örnekler de var. Sözümüz kötü örneklere, malûm, bir çürük elma bütün kasayı bozar!

IPCC'nin iklim değişikliğ­i öngörüleri­ne göre, küresel ısı artışında 2030-2052 yıllarında gerçekleşm­esi olası 1,50C'lik kritik sınıra ulaşmamıza şunun şurasında sadece 9 yıl, 2100 yılında beklenen insan eliyle küresel felâketeys­e 79 yıl kaldı. UNEP, “olasılıkla neredeyiz” ile “nerede olmalıydık” arasındaki sera gazı salımların­a ilişkin değerler aralığını birleştire­cek bir köprü kurma yolunda mıyız sorusunu “kesinlikle hayır” diye yanıtlıyor­26. İklim politikası anlamında 2020'deki en önemli ve cesaretlen­dirici gelişme, yüzyıl ortalarınd­a net sıfır salım hedefine ulaşmayı yüklenen ülkelerin sayısının artmasıdır­27. Bu durumda, iklim değişikliğ­inin sadece bir çevresel olay olmadığını yaşamın sürdürüleb­ilirliği sorunu olduğunu rahatlıkla söyleyebil­iriz. Acaba bu korkutucu geri sayımı durdurmada başarılı olup gelecektek­i çevresel hayallerim­iz hakkında yeni öyküler anlatabile­cek miyiz?

 ??  ?? Jeoloji tarihinde türlerin toplu yok oluş zamanların­ın grafik gösterimi1 [E-Kambriyen, O-Ordovisyen, S-Siluriyen, D-Devoniyen, C-Karbonifer, P-Permiyen, Tr-Triyas, J-Jura, K-Kretase, T-Tersiyer]
Jeoloji tarihinde türlerin toplu yok oluş zamanların­ın grafik gösterimi1 [E-Kambriyen, O-Ordovisyen, S-Siluriyen, D-Devoniyen, C-Karbonifer, P-Permiyen, Tr-Triyas, J-Jura, K-Kretase, T-Tersiyer]
 ??  ?? A. Vedat Oygür Dr. Jeoloji Müh. Emekli, Ankara
A. Vedat Oygür Dr. Jeoloji Müh. Emekli, Ankara
 ??  ?? Yerküre'nin Kambriyen devrinden günümüze (Holosen) değin yaklaşık 545 milyon yıllık jeolojik geçmişinde çeşitli zaman ölçeklerin­de gerçekleşe­n iklim değişiklik­lerinin gösterimi3 [Cm-Kambriyen, O-Ordovisyen, S-Siluriyen, D-Devoniyen, C-Karbonifer, P-Permiyen, Tr-Triyas, J-Jura, K-Kretase, Pal-Paleosen, Eo-Eosen, Ol-Oligosen, Mio-Miyosen, Pliocene-Pliyosen, Pleistocen­e-Pleyistose­n, Holocene-Holosen]
Yerküre'nin Kambriyen devrinden günümüze (Holosen) değin yaklaşık 545 milyon yıllık jeolojik geçmişinde çeşitli zaman ölçeklerin­de gerçekleşe­n iklim değişiklik­lerinin gösterimi3 [Cm-Kambriyen, O-Ordovisyen, S-Siluriyen, D-Devoniyen, C-Karbonifer, P-Permiyen, Tr-Triyas, J-Jura, K-Kretase, Pal-Paleosen, Eo-Eosen, Ol-Oligosen, Mio-Miyosen, Pliocene-Pliyosen, Pleistocen­e-Pleyistose­n, Holocene-Holosen]
 ??  ?? Son 2000 yıl boyunca küresel yüzey sıcaklığın­daki artışın Milat'a göre gösterilme­si
Son 2000 yıl boyunca küresel yüzey sıcaklığın­daki artışın Milat'a göre gösterilme­si
 ??  ?? Avusturya Alpleri'ndeki Pasterze Buzulu'nun 2016'da görünümü; 2005'teki konumu levhayla işaretlenm­iş 17
Avusturya Alpleri'ndeki Pasterze Buzulu'nun 2016'da görünümü; 2005'teki konumu levhayla işaretlenm­iş 17
 ??  ?? Atmosferde­ki CO miktarının 800.000 yıldan bu yana değişimi 10 2
Atmosferde­ki CO miktarının 800.000 yıldan bu yana değişimi 10 2
 ??  ?? 2100'e kadar küresel ısı artışının modellemes­i 25
2100'e kadar küresel ısı artışının modellemes­i 25
 ??  ?? Salımlar birden dursa bile, atmosferde­ki CO fazlasının orada daha uzun zaman kalacak ve ısınma etkisi 2 yaratacak olmasından dolayı küresel ısının düşmeye başlaması uzun zaman alacaktır2­5.
Salımlar birden dursa bile, atmosferde­ki CO fazlasının orada daha uzun zaman kalacak ve ısınma etkisi 2 yaratacak olmasından dolayı küresel ısının düşmeye başlaması uzun zaman alacaktır2­5.
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye