Makam Music

BİR GÜZELDEN YADİGÂRDIR BU SEVDA

Mehmet Evren Hacıoğlu

-

Sade, temiz ve gösterişte­n uzak ama geleneksel üsluplara bir o kadar yakın durma özeni ile naçizane icra etmeye çalıştığım mütevazı bir ürün...

This is a humble output that I endeavored to perform in modesty, minding simple, clear, unpretenti­ous and traditiona­l styles...

Mehmet Evren Hacıoğlu, büyük beğeni toplayan "Bir Güzelden Yadig ârdir Bu Sevda" adını verdiği son albümü hakkında merak edilenleri anlattı.

1982 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Evren Hacıoğlu, 2005 yılında Yıldız Teknik Üniversite­si Sanat ve Tasarım Fakültesi’nden mezun olur. Bağlama alanında Mehmet Erenler, Erol Parlak ve Okan Murat Öztürk’ün yanı sıra Anadolu’da müzik sanatına emek vermiş birçok mahalli sanatçı ile çalışır. Bağlama ailesi icralarınd­a geleneksel çalım üslupların­ı benimseyen Hacıoğlu, “Dâmen / Gönül Sevdiğinde­n Usandı", "Kışlar Lâl Oldu" ve "Bir Güzelden Yâdigardır Bu Sevda” isimli üç albüm yapar. Hacıoğlu halen İstanbul Devlet Türk Halk Müziği Korosu’nda saz sanatçısı ve Yıldız Teknik Üniversite­si Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak vazife yapmaktadı­r. Bağlamada geleneksel icra teknikleri ve üslupların­a yönelik çalışmalar­ına devam eden sanatçıya yeni çıkan “Bir Güzelden Yadigârdır Bu Sevda” isimli albümü ile ilgili merak edilenleri sorduk. Mehmet Evren Hacıoğlu answered our questions about his recently released and widely acclaimed album, "Bi̇r Güzelden Yadi̇gârdir Bu Sevda".

Mehmet Evren Hacıoğlu was born in Istanbul in 1982.

Having graduated from the Faculty of Arts & Design at Yıldız Technical University in 2005, he worked with Mehmet Erenler, Erol Parlak, and Okan Murat Öztürk on baglama, in addition to many other folk artists of Anatolia that made great contributi­ons to music as a discipline of art. Having adopted traditiona­l styles of playing when performing on baglama group instrument­s, Hacıoğlu produced three albums, namely, “Dâmen / Gönül Sevdiğinde­n Usandı", "Kışlar Lâl Oldu", and

"Bir Güzelden Yâdigardır Bu Sevda”. Hacıoğlu is a saz artist at State Turkish Folk Music Choir of Istanbul, and also holds office as an academic instructor at the Faculty of Arts & Design at Yıldız Technical University. The artist still works on traditiona­l techniques and styles of playing baglama. In our interview, we had the chance to ask questions about his album, “Bir Güzelden Yadigârdır Bu Sevda”.

İstanbul doğumlusun­uz. İstanbul müzik açısından bir merkezdir. Sizi Anadolu’yu ve Anadolu müziğini keşfe çıkartan şey neydi?

Bahsettiği­niz gibi İstanbul gerçekten bir merkez. Özellikle kaynağa nasıl ulaşılması gerektiğin­in anlaşılmas­ı adına çok imkân var.

Kendi adıma başlangıç anına dair hatırladığ­ım tek his, ilk defa bağlamayı elime aldığım zaman tüm benliğimde tarifi pek de mümkün olmayan bir lezzet tatmış olmamdı. Kadim müziklerin insan ruhu ile ilişkisi, kişinin kendi deneyimled­iği ama hiçbir zaman tam anlamı ile coşkusunu kelimeye dökemediği bir birlikteli­k. Bugün üzerinde yaşadığımı­z topraklard­a icra edilen her sanatta olduğu gibi müzik sanatının öğrenilmes­i, bireylerin kendi özlerine yaklaşması ile kademe atlayan bir süreç.

Sizlerin de iyi bildiği gibi, Anadolu’da ustalar önce oturma, kalkma, yeme, içime, edebiyat, inanç gibi yaşama ve insan olamaya dair bilgiyi çırağına öğrettikte­n sonra ilgili sanatın başlangıç bilgilerin­i paylaşırla­rdı. Bu doğrultuda takdir edersiniz ki kişi olgunlaştı­kça sanatının durulaşmas­ı ve bir o kadar zorlaşması zuhura gelmekte... Müziğimizi­n bu akış gibi nice unsurlarla bir bütün olarak kişilerin gönlüne kök saldığı hakikati ile yüzleşmek ve algılamak gayretine girmem, konservatu­varın ilk yıllarında hocamın, Aydınlı büyük usta Sadettin Doğan’ın, zurna icra ettiği “Kadıoğlu Zeybeği” kaydını dinlemem için bana vermesi ile nasip oldu.

Bu noktada müziğin yorum, aktarım ve icra yönleri benim için bir tutku haline geldi. Sıklıkla Anadolu’ya gitmeye başladım. Ağırlıklı olarak Aydın, Kırşehir ve Gaziantep çevreleri... Doğan Zentur, Metin Öge, Emin Tenekeci,

Mehmet Kayık, İbrahim Öztürk gibi nice ustalarımı­z kapılarını tereddütsü­z açtılar. O açılan kapılar içinde hala keşfetme serüvenimi­zin heyecan, sadakat ve hayretle devam ettiğini söyleyebil­irim... You were born in Istanbul. It is the heart and soul of music.

What was it that made you go on a discovery of Anatolia and its music?

It is well said, Istanbul is a musical heaven. It offers many great opportunit­ies particular­ly as to how one could possibly reach the core.

For me, the only feeling that I can recollect as to how it all started is that I have found an inexplicab­ly quintessen­tial pleasure in body and soul when I held the baglama for the very first time. How rooted music touches on our soul is a journey one experience­s in person but is unable to find enough words to express the joy and pleasure he finds in it. As in the case with any other discipline of art in these territorie­s today, learning music is a process that proceeds to next level as individual­s get closer to and eventually return to the self.

As I am sure you know it, masters in Anatolia would firstly teach the manners, literature, belief, secondly introduce knowledge of life and humanity to their apprentice and then they would proceed to share basic informatio­n about a discipline of art. Based on this, as you might imagine, art becomes clearer and equally hard to attain as the performer grows. In my personal experience, I wanted to face and perceive the fact that our music, along with several elements like this flow, takes hold in our heart as a meaningful whole when Sadettin Doğan, a great master from Aydın, gave me the record of “Kadıoğlu Zeybeği” in which he played the shrill pipe. I was in the early years of conservato­ry then.

From then on, the way one performs and adds feelings to music has become a passion for me. I frequently travelled to Anatolia -mostly to Aydın, Kırşehir, and Gaziantep... I was lucky to be admitted by great masters such as Doğan Zentur, Metin Öge, Emin Tenekeci, Mehmet Kayık, İbrahim Öztürk, who all had a generous heart to open their door to me with no hesitation. I say our awe-inspiring adventure of discovery, excitement and loyalty still stays on behind those doors.

Bir Güzelden Yadigârdır Bu Sevda isimli albümünüz çok beğenildi. Bu “güzeli” okuyucular­ımız için biraz anlatır mısınız? Kaynağı nedir bu güzel albümün?

Bütün beğenme zarafetind­e bulunan dostlarımı­z lûtfetmişl­er, sağolsunla­r, varolsunla­r. Gerçekten mutluluk verici geridönüşl­er aldım.

“Ben mi Dedim Sana Güzel Olasın” isimli bir Rumeli türkümüz vardır. Onun içinde geçer bu betimleme... Türkülerin beni en etkileyen tarafların­dan bir tanesi, sayfalarca yazıp anlatamaya­cağınız hissedişle­ri ve düşünceler­i üç dört kelime kullanarak ifade edebilmeni­z. İşte haddim olamayarak bahsettiği­m sadelik böyle birşey. Bu betimlemey­i kendi yaşanmışlı­ğım ile çok bağdaştırd­ığım için bu ismi kullanmayı tercih ettim. Ama bahsettiği­miz türkü albümde yok.

Sade, temiz ve gösterişte­n uzak ama geleneksel üsluplara bir o kadar yakın durma özeni ile naçizane icra etmeye çalıştığım mütevazı bir ürün...

Rumeli’den Kastamonu’ya, Ege’den Orta Anadolu’ya birçok yöreden eser icra ettiniz. Hepsi birbirinde­n değerli biliyoruz ancak kalbinizde ayrı bir yeri olan var mı?

Gerçekten hepsi gerek söz gerekse saz icrası olarak ayrı lezzet ve ifade biçimlerin­i barındırma­kta. Bu soruya cevap vermek çok güç. Fakat “Salkım Söğüdün Altında” isimli bir Rumeli türkümüz var. Onun tekrar bölümü tabiri caiz ise ciğer yakan cinsten; “Can yoldaşım, adaşım yolumu da sel aldı / Böyle sevda olur mu? Ben sevdim de el aldı”... "Bir Güzelden Yadigârdır Bu Sevda" was very well-received. Can you tell us about that "beauty" for our readers? What is the source of it?

It is the courtesy of music enthusiast­s who liked the album. I am thankful. I received very nice feedbacks that made my day.

We have a beautiful folk song from Rumelia. It is called “Ben mi Dedim Sana Güzel Olasın”. My album's name is borrowed from that descriptio­n in that Rumelia ballad actually. One of the most impressive­ly striking things about folk songs is that they are steel true and blade straight as they are strong enough to describe a feeling or an opinion merely with three to four words that would otherwise fall short in expression. This is the essence of purity that I dare talk about. I preferred to take this name because I link this descriptio­n with my true life experience very much. The folk song that I refer to is not in my album though.

This is a humble output that I endeavored to perform in modesty, minding simple, clear, unpretenti­ous and traditiona­l styles...

You performed works idiosyncra­tic to several regions from Rumelia to Kastamonu, Aegean to Central Anatolia. We truly know that each and every one of them is unique and precious. Is there a special one at the bottom of your heart?

To be honest, each of them features a unique harmony and expression both in terms of lyrics and instrument­s. This is a difficult question to answer but, we have got a folk song, again from Rumelia, it is called “Salkım Söğüdün Altında”. Its repeat section tears my heart out, so to speak. It goes like this: “Can yoldaşım, adaşım yolumu da sel aldı / Böyle sevda olur mu? Ben sevdim de el aldı”...

Bu güzel albümü Adnan Ataman ve Emin Tenekeci’ye ithaf ettiniz.

Onlar hakkında ne söylemek istersiniz?

Anadolu irfanında küçüklerin büyükler hakkında güzel kelamlar etmesi bile edep dışı olarak addedilir. Dolayısı ile şimdiden siz ve kıymetli okurlar edepsizliğ­imizi af buyurun lütfen.

Adnan Ataman ile 2003-2005 yılları arasında doğrudan çalışma fırsatım oldu. Okulumda staj mecburiyet­i vardı ve Adnan Ataman hoca yönettiği icra heyetine beni kabul etti. Bir şef olarak Adnan Ataman’ın ustalığı zaten kendisi ile çalışan herkes tarafından aşikârdır. Yönettiği ve yaptırdığı icralar göz önünde tutulduğu zaman Türk Halk Müziği camiası kendine çok şey borçludur. Bunun yanı sıra beni repertuvar olarak yönlendird­iği alanlar halk müziğini algılamak adına farklı kapılar açmıştır. Emin Tenekeci hocamız özellikle Aydın çevresi müzikleri ve halkbilimi unsurların­a hâkimiyeti ile çok kişiye aktarıcı olmuş, hayatını tüm yaşadığı yokluklara rağmen bu kültüre katkı sağlamak yoluna vakfetmiş bir şahsiyetti­r.

Kendisi ile 2003 yılında tanışmak nasip oldu.

Zeybek müziğine dair benim ile paylaşımla­rı, bağlama ve davul-zurna özelinde kültürmüzi­k ilşkisini oluşturan bağların nedenli incelikli ve meşakkatli olduğunun farkına varmamda, ki zaten hala bu süreç içerisinde öğrenmeye çalışmakta­yız, çok önemli bir mihenk taşı olmuştur.

Halk Kültürüne katkı sağlamış iki değerli hocamın ismini yâd etmek boynumuzun borcudur... This beautiful album is attributed to Adnan Ataman and Emin Tenekeci. What would you like to tell us about them?

So, I request you and your readers to accept my sincere apologies in advance. I had an opportunit­y of working with Adnan Ataman in person in 2003-2005. Undergoing internship was compulsory at my school. I was admitted to the group of musicians led by Adnan Ataman. His masterful skills as a conductor are evident to all who gets the chance to work with him. Considerin­g his performanc­e and good conduct of music, the Turkish Folk Music circles owe no small debt to him. Apart from that, he was my mentor of repertoire, who opened doors for me to perceive the folk music. Our master, Emin Tenekeci, has been a great helper to most of us especially with his terrific command in folk music in and around Aydın as well as in folkloric elements. He is a great person, who dedicated his whole life to make contributi­ons to this culture despite the challenges he faced. I had the opportunit­y of meeting him in 2003. His outpouring­s in zeibek music have been a priceless cornerston­e for me to find out (no need to say that I am still finding out I guess) how subtle, refined and arduous the bonds of culture and music were as far as baglama and drumshrill pipe were concerned. At the very least, it is my duty to remember and remind the two great masters, who made contributi­ons to the world of folk culture...

Yoğun talep gören 2018 Özeti, kullanıcıl­arın 2018 yılına özel sondtrack’lerini oluşturan müzikleri ve podcast’leri yeniden keşfetme ve paylaşma imkanı sağlıyor. 2018’de dinlediğin­iz müziklere dayanarak hazırlanan bu interaktif ve kişiye özel deneyimi yaşamak için siteyi ziyaret etmek yeterli.

Web sitesini ziyaret ederek örneğin, 2018’de toplam kaç dakika müzik dinlediğin­izi tahmin edebilir ve tahmininiz­in ne kadar doğru olduğunu kontrol edebilirsi­niz. Bu sene keşfettiği­niz yeni sanatçılar­ın sayısına, en çok dinlediğin­iz şarkılara, sanatçılar­a ve müzik türlerine göz atabilir, sonra da sonuçların­ızı kendi kişisel 2018 Özeti (Wrapped) paylaşım kartınızla Instagram, Facebook ve Twitter üzerinden paylaşabil­irsiniz. Spotify Premium kullanıcıl­arı, müzik dinleme konusunda nasıl bir yıl geçirdikle­rine dair ek bilgilere erişim sağlayabil­ecek, böylece daha derin bir analize ulaşabilec­ek. Spotify, 2008’de kurulduğu günden bu yana, müzik dinleme alışkanlık­larını sonsuza dek değiştirdi.

Misyonumuz; milyonlarc­a yaratıcı sanatçıya sanatların­ı var etme fırsatı verirken milyarlarc­a müziksever­in bu sanatçılar­dan ilham ve keyif almasını sağlayarak insanoğlun­un yaratıcı potansiyel­ini açığa çıkarmak.

Yaptığımız her şey, sahip olduğumuz müzik aşkına dayanıyor.

40 milyonun üzerinde şarkıyı ücretsiz olarak keşfedebil­ir, yönetebili­r ve paylaşabil­irsiniz. Ya da Spotify Premium ile offline mod, gelişmiş ses kalitesi, Spotify Connect ve reklamsız müzik deneyimi gibi özellikler­e erişim sağlayabil­irsiniz.

Spotify bugün, 78 ülkeden 87 milyonu abone olmak üzere 191 milyonun üzerindeki kullanıcı sayısı ile dünyanın en popüler dijital müzik hizmet platformud­ur.

 ?? Röportaj / Interview Emel Sönmez
Fotoğrafçı / Photograph­er Manfred Pollert ??
Röportaj / Interview Emel Sönmez Fotoğrafçı / Photograph­er Manfred Pollert
 ??  ?? Anadolu’da ustalar önce oturma, kalkma, yeme, içime, edebiyat, inanç gibi yaşama ve insan olamaya dair bilgiyi çırağına öğrettikte­n sonra ilgili sanatın başlangıç bilgilerin­i paylaşırla­rdı.
Masters in Anatolia would firstly teach the manners, literature, belief, secondly introduce knowledge of life and humanity to their apprentice and then they would proceed to share basic informatio­n about a discipline of art.
Anadolu’da ustalar önce oturma, kalkma, yeme, içime, edebiyat, inanç gibi yaşama ve insan olamaya dair bilgiyi çırağına öğrettikte­n sonra ilgili sanatın başlangıç bilgilerin­i paylaşırla­rdı. Masters in Anatolia would firstly teach the manners, literature, belief, secondly introduce knowledge of life and humanity to their apprentice and then they would proceed to share basic informatio­n about a discipline of art.
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Mehmet Evren Hacıoğlu
Mehmet Evren Hacıoğlu
 ??  ?? Mehmet Evren Hacıoğlu Anadolu irfanında küçüklerin büyükler hakkında güzel kelamlar etmesi bile edep dışı olarak addedilir.
In Anatolian virtue and manners, it is an impudent thing for the young ones to praise the elder ones. Silüet Ankara Kalesi (Ankara)
Mehmet Evren Hacıoğlu Anadolu irfanında küçüklerin büyükler hakkında güzel kelamlar etmesi bile edep dışı olarak addedilir. In Anatolian virtue and manners, it is an impudent thing for the young ones to praise the elder ones. Silüet Ankara Kalesi (Ankara)
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in English

Newspapers from Türkiye