SERENAD
Her insanın sesi farklı özellikler taşır. İyi bir yorumcunun marifeti, yaşamındaki olayların, kendisi üzerinde yarattığı etkileri ve duyguları, sesinin üzerine yükleme becerisinde yatar.
Each person's voice carries different characteristics.
The ingenuity of a good interpreter lies in his ability to impose the effects of his life and emotions over his voice.
Bir dönem her çocuğun müzik eğitiminin vazgeçilmezi olan mandolin ve blok flüt ile başlayan müzik macerası, halası Selda Bağcan’ın aldığı piyano ve Muzaffer Arkan’ın kurduğu Ankara Çocuk Korosu’nda şarkı söyleyerek devam eder. Bağcan, o yaşlarda topluluk ile şarkı söylemenin büyüsüne kapılmış ve sonrasında Mustafa Apaydın ve Feruzan Esmergül’ün çalıştırdıkları T.R.T Ankara Çok Sesli Gençlik Korosu’nda bu büyünün daha derin bir boyutunun farkına varmış, bunu içselleştirmiş ve hayatının en önemli olmazsa olmaz kurallarından biri olma boyutuna taşımıştır.
Serenad Bağcan’a göre; en küçük topluluklardan, büyük toplumlara kadar her yerde çok seslilik olmalıdır. Topluluktaki her sesin bir görevi ve önemi vardır, sesin çıkartılışındaki üslubu severiz ya da sevmeyiz, tekniği kabul ederiz ya da etmeyiz fakat biz bir topluluğu oluşturan bireyleriz. Her ne kadar ayrı gibi görünsek de sonuçta ”BİR” oluruz. Hep birlikte aynı anda nefes alır, aynı nüansı yapabilir ve nefesi aynı anda sonlandırırız. İşte o anlarda ayrılıklar bitmiştir ve tek yürekte atan bir topluluk olmuşuzdur.
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitiren Bağcan, profesyonel olarak da Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli korosunda alto sanatçısı olarak göreve başlar.
Uzun yıllar klasik batı müziği eğitimi alan Bağcan, ailesinin geniş perspektifli müzik yapısından dolayı Türk halk müziği eserlerini de oldukça başarılı yorumlar. Bu iki türü sentezlemesi ile kendine has bir stil yaratır.
Hayatı boyunca toplulukla şarkı söylemekten hoşlanan sanatçı, yaşamın ona hayli güzel bir sürpriz hazırladığından habersizdi. 2011 yılında Fazıl Say’ın kendisine, 20 yıl evvel bestelediği şarkıları yorumlamasını istediğinde, artık toplulukla şarkı söylemenin büyüsüne, kendi sesinin büyüsünü bulma yolculuğu da eklenmişti. Bu yolculuk esnasında Fazıl Say – Serenad Bağcan ” İlk Şarkılar” ve ”Yeni Şarkılar” albümleri doğdu. Her iki albüm de büyük beğeni kazandı.
Started with mandolin and block flute, which are the indispensable parts of every child's music education, her music adventure continued with the piano that her aunt, Selda Bağcan, bought for her and with singing in the Ankara Children's Choir founded by Muzaffer Arkan. Bağcan, under the spell of singing within a group at that age, realized the deep dimension of this spell in the TRT Ankara Polyphonic Youth Choir, which was run by Mustafa Apaydın and Feruzan Esmergül, and interiorised it, and regarded it as one of the most important rules of her life.
According to Serenad Bağcan; from smallest communities to large societies, there should be many voices everywhere. Every voice in the community has a role and importance. Whether we like or don't like the style of which the sound comes out, we accept the technique or not, but we are the individuals that make up a community. Although we seem to be separate, we combine into “ONE” at the end. We can breathe together at the same time, make the same nuance and end the breath at the same time. At those moments, the discrepancies are over and we have been a community that has a single heart.
After graduating from Ankara University Faculty of Pharmacy, Bağcan started her professional life as an alto artist in the State Polyphonic choir of the Ministry of Culture and Tourism.
Bağcan studied classical western music for many years, and she also interpreted the works of Turkish folk music very successfully owing to her family's wide-perspective musical background. She created a unique style by synthesizing these two music types.
The artist, who has enjoyed singing in a group all through her life, was unaware that life was preparing for her a nice surprise. When Fazıl Say asked her in 2011 to interpret the songs he had composed 20 years ago, her journey of finding the magic of her own voice was added to the enchantment of singing with the ensemble. During this voyage, two albums of Fazıl Say - Serenad Bağcan, ”İlk Şarkılar” and “Yeni Şarkılar”, were born. Both albums received great acclaim.
Serenad” sizin ilk solo albümünüz. Solo albüm hazırlamak için neden bu kadar beklediniz?
Sizi bu kadar bekletmemin ilk nedeni Devlet Çoksesli Korosu’nda çocukluk hayalim olan koro müziğini icra etmek ve sevdiğim işi yapıyor olmaktı. Albüm yapma fikrim doğduktan sonra hayatımda birçok şeyi bırakmam gerektiğini düşündüm ve bu beni çok korkuttu. Böyle bir karar, çok sevdiğim işimi bırakmayı, çok sevdiğim şehrimden ayrılmayı, ailemi çok sık görmemeyi, arkadaşlarımı ve sevdiklerimi arkamda bırakmayı ve yeni bir Serenad yaratıp yoluma devam etmeyi gerektiriyordu. Hak verirsiniz ki böylesi bir durum, bir insanın hayatında köklü bir değişim ve dönüşüm demektir. Bu süreci kabule geçmem zaman aldı. Ve bir gün ani bir kararla çok sevdiğim işimi, evimi, ailemi, şehrimi bırakıp yeni hayatıma cesaretle yelken açtım. Gecikmemdeki son neden ise sevgili Fazıl Say ile yapmış olduğumuz “İlk Şarkılar” ve “Yeni Şarkılar” gibi çok başarılı olmuş albümlerden sonra ilk solo albümümün çok zaman, emek ve özen gerektiriyor olmasıydı.
Serenad is your first solo album. Why did you wait so long to make a solo album?
The first reason waiting such a long time was to perform in the State Polyphonic Choir which was my childhood dream and do the job that I liked to. After my idea of making an album was born, I thought I should leave most of the things in my life and it scared me a lot. Such a decision was involving leaving my job and my beloved city, not to have enough time with my family, leaving my friends and loved ones behind, and building a new Serenad. Such a situation means a radical change and transformation in a person's life. It took me a long time to face up to this situation. And one day, with a sudden decision, I heartily turned the page to my new life leaving behind my beloved job, my home, my family and my city.
The last reason for the delay was that my first solo album required a lot of time, effort and care to achieve the success of the albums “İlk Şarkılar” and ”Yeni Şarkılar” released with dear Fazıl Say.
Bundan 44 yıl önce 1975’te Eurovizyon Şarkı Yarışması’nda “Mümkün Değil” isimli eseri ile ülkemizi temsil eden ve üçüncü olan Serter Bağcan sizin amcanız. Siz de amcanız gibi Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunusunuz ama her ikiniz de müziği hayatınızın merkezine taşıdınız. Amcanız Serter Bağcan’ın “Pamuk İpliği” isimli eserini ilk solo albümünüzde çıkış şarkısı olarak seçtiniz. Albümdeki her eserin değerli bir hikâyesi var muhakkak ancak “Pamuk İpliği”ni ilk sıraya yerleştiren nedir?
Pamuk İpliği’ni çıkış parçası yapan şey, ilk duyduğum andan itibaren melodisinin ve sözlerinin beni etkiliyor olması. Hayatın içerisinde zorlandığımız çıkış yolu bulamadığımız, çaresiz kaldığımız, sanki pamuk ipliğiyle hayata bağlandığımızı hissettiğimiz anlara dair bir şarkı. Ankara’dan İstanbul’a müzik uğruna göç eden ve tutunmaya çalışan, zor zamanlar geçiren amcamın hikâyesi aslında, belki de benim hikâyem…
Serter Bağcan, who represented Turkey with his song “Mümkün Değil” 44 years ago in 1975 Eurovision Song Contest, and took the third place, is your uncle. Like your uncle, you graduated from the Faculty of Pharmacy of Ankara University, but both of you placed the music to the center of your life. You have chosen your uncle Serter Bağcan's work “Pamuk İpliği “as the single in your first solo album. Of course, every work in the album has a valuable story, but what is the reason that “Pamuk İpliği” took first place?
The reason that makes the Pamuk İpliği the single of this album is that its melody and lyrics impress me from the moment I first heard it. It is about the moments when we feel that we cannot find a way out, we are desperate, feeling like we hang the life by eyelids. The story of my uncle, who had moved from Ankara to Istanbul for the sake of music and tried to hold onto life, is perhaps my story.
Albümde yer alan “Bülbül”, “Annem” ve “Al Yüreğim Sende
Kalsın” adlı eserler babanız Savaş Bağcan’a ait. Bağcan ailesinin profesyonel anlamda müzik yapan ilk üyesi babanız. Babanızın “Annem” isimli eseri üzerinde durmak istiyorum. Dedeniz Selim Bağcan, görev gereği gittiği Van’da yakalandığı hastalık sebebiyle genç yaşta hayatını kaybetmiş. Babaanneniz Fevziye Hanım bu zamansız kaybın ardından üç çocuğunu zorluklara göğüs gererek büyütmüş. Milliyet Gazetesine verdiğiniz bir röportajda; “eserleri yorumlamadan önce şairlerin hayatlarını öğrendiğinizi, bununla da yetinmeyerek şairlerin psikolojilerini araştırdığınızı … böylece empati kurarak şarkının içine girdiğinizi …” anlattınız. Bir anlamda yorumculuğunuzu beslediğiniz faktörlere değindiniz.
Bu doğrultuda sormak gerekirse, albümde babanız Savaş Bağcan’ın “Annem” isimli eserini yorumlamadan önce nelerden beslendiniz, yorumlarken neler hissettiniz?
İlk solo albümüm “SERENAD”; babama, anneme, genlerime ve
Fazıl Say’a vefa albümümdür. Bu yüzden çok özeldir benim için. “Annem” şarkısına gelince, babam babaannemi kaybettikten sonra çok üzüldü. O, üzüldüğü zaman kendini şarkılarıyla ifade eder ve o yüzden babamın şarkıları hep hüzünlüdür. Birebir o günü, yani babamın annesini toprağa verişine, akıttığı gözyaşına ve üzüntüsüne şahit olduğum için bu şarkıyı söylerken bu karelerden besleniyorum. Hele annem de karşımdaysa şarkı duygudan uçuyor, uçuruyor.
The songs “Bülbül”, “Annem” and “Al Yüreğim Sende Kalsın” belong to your father Savaş Bağcan. Your father was the first in your family that made music professionally. I would like to talk about the song of your father, “Annem”. Your grandfather Selim Bağcan had passed away young due to a sickness when he had gone to Van for a business. With this unexpected loss, your grandmother Fevziye, had to face up to difficulties while bringing up her three children. In one of your interviews with Milliyet Newspaper, you have stated that before interpreting the songs, you find out the lifestory of the poets, and also investigate their psychology...thus enter the song with emphaty. In a sense, you have touched on the factors that feed your interpretation.
Accordingly, what did fuel you before performing Savaş Bağcan’s song, “Annem”, and how did you feel while performing it?
My first solo album “SERENAD is a loyalty album for my father, mother, my genes and Fazıl Say. So it is very special for me. As for the song “Annem”, my father was very upset after losing my grandmother. His songs are a kind of self-expression when he feels depressed, and that is why my father's songs are always blue. I witnessed the tears and sorrow of my father while he was burying his mother. So I am nourished from these memories when I sing this song. Moreover if my mother is staring at me, the song gets full of emotion like walking on the air.