İSTANBUL’DA RADYO’NUN KURULUŞU
“Alo, alo ... Muhterem samiin, burası İstanbul Telsiz Telefonu”.
Refik Hakan Talu
Bir gün telefonu çalar. Otuzbir senesini verdiği "İstanbul Radyosundan aradığını" söyler, daha önce hiç duymadığı ses. “Emeklilik ofisinden aradığını, emekli olmayı isteyip istemediğini, emekli olmadığı takdirde bir havuza alınacağını ve oradan da Anadolu’nun herhangi bir yerinde görevlendirilebileceğini” söyler… Otuzbir senelik emeğin, müziğe ve kültüre dair sayısız özverili çalışmanın karşılığında, İstanbul radyosu adına arayan ve emekli olmadığı takdirde “olabilecekleri” ima eden o hiç tanımadığı ses çok üzer onu. Emekli olmasını istemeleri üzmemiştir aslında. Bunca yılın hatırına, onu davet edip bu konuyu ona söyleyebilecek beraber çalıştığı yöneticiler veya müdürler varken, onu hiç tanımayan, radyo için yaptıklarını bilmeyen, hocalarından miras kalan müziği taşımak için döktüğü terden bihaber olan “sesin” emekli etmesi üzmüştür Refik Hakan Talu’yu…
Radyoya yıllarını veren Refik Hakan Talu ile radyonun kuruluşu ve radyo ile her yere ulaşan müziği konuştuk.
Cevabı eminiz çok kapsamlı ama ana hatları ile cevap vermek isterseniz, Osmanlı döneminin sona ermesi ve Cumhuriyet döneminin başlaması İstanbul’daki müzikal faaliyetleri nasıl şekillendirdi?
Osmanlı’nın son döneminde müzik yapılan kurumlara baktığımızda Enderun, Mevlevihaneler, özellikle Yenikapı Mevlevihanesi, Dar’ül Bedai, Dar’ül Elhan, Mızıkaı Hümayun ve diğer tekkeleri görüyoruz.
Cumhuriyetten sonra Mevlevihaneler, Enderun ve tekkeler kapatıldı. Mızıka’i Hümayun Ankara’ya taşınıp Cumhurbaşkanlığı bünyesine alındı. Diğerleri de savaşın getirdiği yokluklardan etkilenip tarih sahnesinden çekildi. Bu dönemde müzik evlerde, tavernalarda, mesire yerlerinde, meyhanelerde ve gazinolarda icra ediliyor ama elbette üslup ve tarz olarak kötü bir şekilde.
Fakat şu kesin ki Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de müziğin merkezi İstanbul. İlk radyo yayını nasıl başladı?
İşgal zamanında Boğazda demirleyen Fransız gemilerinden ilk radyo yayınları yapılmış ama İstanbul’da radyonun kurulması için yıllar geçmesi gerekmiş.
1927’de Sedat Nuri Bey ve Hayreddin Bey radyo ile ilgili düşüncelerini Celal Bayar’a anlatmışlar ve onun aracılığı ile radyo fikri Mustafa Kemal Atatürk’e iletilmiş. Hayreddin Bey Ankara’ya giderek Orman Çiftliği’nde Atatürk’e ve zamanın bazı hükümet üyelerine kendi imalatı olan bir alıcı cihaz ile o devirde yayını bütün Avrupa’ya ulaşan Rus radyosunu dinletmiş, Atatürk de radyonun kurulmasına onay vermiş. Sirkeci’deki postane binasının en üst katında radyo kurulmuş, gündüz telgraf haberleşmesi için kullanılan vericiler mesainin bitmesi ile radyo vericisi olarak kullanılmaya başlanmış.
İlk Radyo yayınlarının dönemin müziğine nasıl bir etkisi oldu?
Radyonun evlere girmesi kolay olmamış. İnsanlar hemen adapte olamamış bu yeni teknolojiye. Öte yandan Genel Kurmay evlerin çatılarına anten kurulmasına da izin vermemiş. İlk on yıl yani 1937’ye kadar radyo dinleyen kişi sayısı onbeşbini geçmemiş. Bu sebeple ilk yıllarda radyonun çok etkili olduğunu söylemek zor.
İlk radyo programlarında dönemin hangi müzisyenleri vardı ve genel olarak müzik politikaları ne yönde seyrediyordu?
Radyodaki ilk müzisyenler Mesud Bey, yanında
Ruşen Kam ve Vecihe Daryal’dır. Radyoda her şeye Mesud Cemil karar verirmiş. “On bir yıl boyunca her gece yayın yapmış Mesut Cemil Bey. Hiç gece hayatı olmamış. Ama ne kadar gariptir ki radyonun her şeyi olan Mesut Cemil
Bey ileriki yıllarda bir mülakatında “İstanbul’un neresini seversiniz” diye sorduklarında “Radyo olmayan yerlerini severim” diye cevap vermiş.
Türk müziği bilgisi, merakı ve sevgisi malum olan Mustafa Kemal Atatürk’ün müzik politikaları konusunda aldığı kararlar, tarihçiler tarafından çok tartışıldı. Sizce de Atatürk Türk müziğini yasakladı mı? Cevabınız evet ise bu kararının arkasındaki hedefleri sizce neydi?
Biz Atatürk’ün müzik zevkini ve bilgisini Hafız
Yaşar’ın anılarından öğreniyoruz. Hafız
Yaşar, Atatürk’ün sürekli olarak yanında olmuş, her akşam kimler gelmiş, kimler çalmış, kimler okumuş, hangi eserler çalınmış hepsini yazmıştır. Bu anıları okuyunca şundan emin oluyoruz ki Atatürk Türk müziğini seviyor ve dinliyor ama kafasındaki, düşüncelerindeki müzik farklı, Batı müziği.
1 Kasım 1934 tarihine gelindiğinde Atatürk’ün Meclis’in açılışında yaptığı konuşmanın bir bölümünde müzik politikalarına dair kullandığı ifadeler ile beraber bir anda İstanbul ve Ankara Radyolarında Türk müziği yayını durdurulmuş ve 9 Eylül 1936’ya kadar sürecek olan yasak başlamış. Radyolarda yaklaşık iki sene süren yasağı kimin koyduğu hiç bir zaman tam olarak bilinemedi. Yaygın olan görüş Matbuat Umum Müdürü (Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü) Vedat Nedim Tör’ün önermesi ve zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın emri ile yasağın başladığıydı. Ne kadar gariptir ki neredeyse her akşam dönemin önemli ses ve saz sanatçıları ile beraber olan ve Türk müziği dinleyen Atatürk bu duruma sessiz kalmıştır.
Ben Atatürk’ün "Bu müziği yasaklayın, radyodan kaldırın" dediğini düşünmüyorum.
1 Kasım 1934’de kapatılan radyo 1936 yılında Mesud Cemil’in anonsu ile yeniden yayına başladı. Atatürk o dönem hayattaydı. Sizce ne değişti de Türk müziği yasağı radyodan kalktı?
Yasağın kalkması da yine belirsizlikler içinde olmuş. Bir rivayete göre Tamburacı Osman Pehlivan’ın icrasından sonra Atatürk tamburacıya döner ve “Çok güzel çaldın, annemi hatırlattın bana” der. Tamburacı Osman Pehlivan da “Radyoda da çalınsın da herkes annesini hatırlasın paşam.”demiş.
Bir rivayete göre de radyoya “Paşa Türk müziği istiyor” diye haber gelmiş ve hemen yayın başlamış. Kim bilir… Neticede 9 Eylül 1936 akşamı saat 18.30’da Mesud Cemil’in konuşması ile yayın tekrar başlamıştır. Ben Atatürk’ün bu müziği yasaklayın, radyodan kaldırın dediğini düşünmüyorum.
Mesud Cemil ile başlayan ve günümüze ulaşan süreçte Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi müziğimiz, radyo yayın politikalarını belirleyenlerce nasıl ele alındı?
1960’lı yıllara kadar çok kaliteli eserler ve kayıtlar dinliyoruz radyoda. 1970’lerle ticari kaygıların, memleketteki sosyo-kültürel değişimlerin etkisi radyoya da etki etmeye başlıyor. Sanat kaygısının yerini farklı kaygılar alıyor.
Günümüzdeki radyoyu zaten hepiniz görüyorsunuz. Sanat değeri sıfır olan çok sayıda beste TRT repertuarına alınıyor. Sadece prozodi ile olmaz bu iş, melodik yapıya da bakacaksın. Usul kullanımı desen bir garip. Makam desen nihavent, hicaz, kürdilihicazkar üç tane makama sıkışmış…