DÜNYANIN BİRAZ SESSİZLİĞE İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM
Dünyanın biraz sessizliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Müzikle ne zaman tanıştığını sorduğumuzda; “Müzikle tanışmadım, herkes gibi hayata müzikli geldim” dedi Erkan Oğur.
Müzikli geldiği hayatta farklı müziklerle karşılaşır. Kısa sürede keman, bağlama ve cümbüş çalmayı öğrenir. İlkokul öğretmeni “İlkokulu bitirdiğinde bizim yöreden çalamadığı saz kalmadı” der, onun için.
Erkan Oğur ilk albümü "Fretless"i 1994 yılında Almanya’da çıkarır. 1996 yılında Türkiye'de "Bir Ömürlük Misafir" adlı albümü yayınlanır. Aynı yıl Şener Şen ve Uğur Yücel’in başrollerini paylaştığı Eşkıya filminin müziklerini yapar. 1998 yılında çıkardığı "Gülün Kokusu Vardı" isimli albüm satış rekorları kırar. “Hiç”, "Anadolu Beşik", “Telvin”, Dönmez Yol”, “Bir Ömürlük Misafir” ve Fuad isimli albümleri peşi sıra hayat bulur. Uzun bir aranın ardından 2014 yılında Derya Türkan ve İlkin Deniz ile beraber “Dokunmak” isimli albümü yaparlar.
Bilge sanatçı Erkan Oğur, birikimlerini, çalışmalarını, müzik eğitimi hakkındaki görüşlerini siz değerli okurlarımız için anlattı.
Bu topraklar için çok önemli olan ancak unutulmuş bir sazı, Kopuz sazını müziğimize yeniden kazandırdınız. Kopuz’un yeniden kullanılması nasıl oldu?
Beş-altı yaşlarında üç telli dede sazı çalardım. Sazın boyu benden büyüktü. Sonra uzun bir ara oldu ve bu sazı yeniden elime aldığımda kırklı yaşlarımdaydım. Ne kadar geç kalmış olduğumu anladım. Titreyip kendime geldim diyebilirim. Müzikler burnumun ucundaymış meğer ve ben başka yerlerde arayıp durmuşum.
Ben kopuzun yeniden kullanılması konusunda özel bir şey yapmış değilim, belki de zaten olacak bir şeydi. Kopuzun güçlü bir saz olduğu, anlatım gücünün çok yüksek olduğu, Anadolu'daki büyük bir kitlenin duygu ve düşüncelerini, geçmişini, geleceğini, yediğini-içtiğini kısaca her şeyi ifade eden bir enstrüman olduğu gerçeği ortaya çıktı ve insanlar tekrar sarıldı bu saza. Böylece, bağlama çalan ve özellikle üç telli dede sazı çalan insanların biraz daha kendilerine güveni geldi. Gençler tekrar bir enerji buldular kopuzla.
Kopuz benim için hem öğretici hem eğiticidir ve hala öyle olmaya devam ediyor.
Gülün Kokusu ismini verdiğiniz albüm hiçbir reklâm ve tanıtım faaliyeti olmadığı halde bir milyona yakın sattı. Bu büyük başarının arkasında ne yatıyordu?
Ben sadece sevdiğim türküleri, deyişleri kendi anlayışımla ve arkadaşım İsmail Hakkı Demircioğlu ile birlikte söyledim. Biraz aranjman, orkestrasyon ve “eser miktarda” armonizasyon ile ilgili düşüncelerimi katmışımdır. Başarı, albümde yer alan türkü ve deyişlerin gücündedir, biz onları severek, inanarak çaldık ve söyledik. Bizim hiçbir zaman satış kaygımız olmamıştır ve satış rakamları bizim için hiçbir zaman ölçü değildir.
Müzikle ne zaman tanıştığını sorduğumuzda; “Müzikle tanışmadım, herkes gibi hayata müzikli geldim” dedi Erkan Oğur.
Ahmet Aksoy ile yaptığı röportajında öğrencilik yıllarını şöyle anlatır;
Çalışkan bir öğrenciydim. Biz çok küçük yaşlardan itibaren kendi aletlerimizi kendimiz yaptık. Öyle eğitilmiştik çünkü. Hocalarımız “Köy Enstitüsü” hocalarıydı. Ben ortaokulu bitirdiğim zaman organik kimya biliyordum, halk edebiyatı biliyordum, divan edebiyatı biliyordum, ileri düzeyde müzik bilgim vardı, resimle ilgili perspektif anlayışı bize öğretilmişti, tarım biliyorduk; kendi enstrümanımızı kendimiz yapıyorduk. Böyle üretime yönelik bir eğitim biçimimiz vardı o dönem. O yüzdendir ki halen daha müzik aletlerimi kendim yapıyorum.”
Türk müziği makamları üzerine oluşturduğunuz bir armoni sistemi var. Nasıl oluşturdunuz bu sistemi?
Yatay bir şey tınlıyorsa üst üste de yani dikey bir şekilde de tınlar mantığından yola çıktım. Bu benim kafamın içerinde bir sezgi olarak duruyor. Bir metodum veya kitabım yok bu konuda. Makam müziğini yatay olarak çalıyoruz ama diğer sesler yok, onları ortaya çıkarma hedefinde olan bir armoni anlayışı bu. Hiç kimse “benim armonim ben buldum” diye iddiada bulunmasın. Armoni zaten vardır, birdir, kâinatın varlığı gibi bir şeydir bu. İnsanlar duyum kapasiteleri, kültürleri ve müziğe yatkınlıkları gibi unsurlar ile en doğru armoniye yaklaşırlar. Çevresel faktörler, yaşanılan coğrafya ve iklim bile bu konuda etkilidir. Armoni bir ihtiyaçtır, insanın uyumlu seslere veya seslerin ilişkilerinin mükemmelliğine olan özlemidir.
Mikrotonalite hakkındaki düşünceniz nedir?
Mikrotonalite bugünlerde daha çok yüzeysel olarak kullanılıyor. Aslında ölçü sonsuz ve mikrotonaliteden daha da küçük aralıklar var. Ben buna nano tonalite ya da müziğin kuantumu diyorum. Mikrotonalite, ilk etapta anlaşılması mümkün olsun diye kullanılmış bir tabir olabilir ama daha derin ve daha küçük aralıklarla bizim işimiz.
Sessizliğin müzik öğrenmekte çok olumlu etkisi vardır.
Neşeli müzikler besteleyemiyorum, ne yapsam insan olmanın hüznü çıkıyor ortaya.
Günümüz popüler müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’deki pop müzikleri dinlediğimde, şarkı formundaki eserlerden bahsediyorum, oradan şarkı söyleyen kişiyi kaldırıp altyapıyı dinlediğin zaman bunun ne müziği olduğunu pek anlayamıyorsun. Bu acaba Türkiye’nin müziği mi, Almanya müziği mi? Nereye ait olduğunu göremiyorsun, bir karakter ortaya koymuyor. Bir bölgedeysen o bölgeye haslık olur, bu günkü pop müziğimiz bunu kaybetmiş durumda. Dünyanın dört bir yanında yüz binlerce izleyiciye konser veren, sayısız albüme katkı sağlayan, kendine ait dokuz albümü olan Erkan Oğur’a Ankara’da vereceği konser öncesi salondaki görevliler bir not ulaştırır. Notta, "Çok sevgili Erkan, seni uzun yılların ardından ilk kez sevgiyle, özlemle ve gururla izleyeceğim.” yazılıdır. Notu okuyan sanatçının eli ayağı dolaşır, bir telaş kaplar içini… Notu gönderen hanımefendi ilk müzik öğretmeni Ülkü Özer’dir…
Günde 6-10 saat gitar çalıştığı için iki yıl sonra iki eli bileklerinden tutmaz olmuş. Alman doktorlar bileklerinden ameliyat olması gerektiğini söylemiş. Ellerinin kalıbı çıkarılarak özel protezler imal edilmiş ve Erkan Oğur, bir yıl boyunca geceleri bu protezi takarak uyumuş. Sonunda bilekleri şifa bulmuş ama hâlâ ellerini bileklerinden itibaren geriye götüremiyor. Yani Erkan Oğur, öyle kolay kolay Erkan Oğur olmamış. Müzik aşkına yıllar süren ağrılara, sızılara katlanarak yeryüzünün tüm melodileri içinde yüzmeyi öğrenebilmiş. Ersin Kalkan
İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı’ndaki eğitiminizden önce Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde ve Münih Üniversitesinde fizik okudunuz. Konservatuar öncesi aldığınız bu eğitimlerin müziğinize katkıları oldu mu?
Elbette oldu. Ben fizikçi olmayı tercih etmedim ve müziğe yöneldim. Matematiksel yaklaşım, ölçülendirme, malzeme bilgisi, akustik, estetik ve doğa ile olan ilişkimize fizik ve matematik okumanın çok faydası oldu. Yine enstrüman yapımında, müzik kurgulamada, bir müzik parçasını organize etmekte, müzik parçası üzerinde mantık yürütmekte ve müziğe geniş açıdan bakabilmekte faydaları olmuştur aldığım eğitimin.
The musical instrument is not to blame, but humans are.
Where do you see as far as your music is concerned? At a point where I am waiving my hand from a distance...
In an interview to our magazine, the Professor Cihat Aşkın said that the ideal size for children who will start music education is kopuz (a threestringed bağlama). What do you think about using kopuz in music education?
Well said. We are on the same page then. Above all, the size of kopuz is ideal for a child to start playing. A cura saz or the three-stringed dede saz can be selected as instruments at music schools because kopuz is eligible for musical temperament, that's, western music tuning and also for our indigenous music. Needless to say, other alternative instruments can also be selected. To start with, we need to make a selection with no pressure. All instruments should be selectable. The best decision should be made based on the child's talent.
Kopuz has a particular advantage though, maybe Cihat Aşkın wanted to highlight it; The three-stringed dede saz that is played not with a pick but with the fingertips is known to be mind-developing as the player begins to see, think, feel, synchronize, memorize and check with the fingers. It paves a suitable ground for performing indigenous music and allows you to hear the mode tunes effortlessly. Music and art in general play a crucial role in mental development of children. We just need to make the right choice and decide based on the child's talents. Giving honest information and providing correct consultancy is very important.
What is the right age for children to start music education?
Music education is on the table since the moment one starts to learn his or her mother language. Children should not be put to exams, should not be pushed to learn; on the very contrary, they should be encouraged to learn by giving them a task. The times when human brain is very young and efficient, open for learning and creating should be used wisely.
If I had the chance to make a choice for myself when I was a kid, I would go for kopuz. But I had none. I was given a mandolin, which had no frets that one could perform modes or make indigenous music. I remember struggling myself just to make a familiar sound out of it. Most of my friends gave up. I knew that I could come up with something even on a mandolin because I had a bent for music.
Constricting my hand and my ears I tried to make a sound familiar to ours. Maybe this was useful, who knows?
There used to be no noise in our childhood, we grew up in a silent environment. When we heard music we memorized it as if taking a picture of it. So, silence makes a good difference in learning music. We worked hard, put our heart and soul into it and spent a lot of time on. We cared to add new information on what we already learned, rather than repeating it.