THE MEMOIRS
İnsan hayatında unutulmayan özel anlar olduğu gibi unutulmayan özel insanlar olur. Doksanlı yılların ortasında tanıdım ben onu. Rahmetli Selahattin İçli ile birlikte Öğretmenler Korosu’nun düzenlediği konseri izlemeye gelmişti. “Güneşin battığı yerde” şarkısını solo yaptım o konserde. Konser sonrası yanlarına gidip her ikisinin de elini öptüm. Her ikisi de sesimi çok beğendiklerini ve mutlaka bu yolda devam etmemi öğütlediler. Yıllar sonra TRT’nin ses yarışmasına katıldığımda jüri üyeleri arasında gördüm Serap Mutlu Akbulut’u. Bana dair beğenisi tekrar etti jürideki diğer üyelere. Eseri seslendirdikten sonra “Yarışmanın Türkiye finaline İstanbul Radyosu olarak harika bir ses gönderiyoruz” dediler. Bir yandan güvenimi yükselttiler, diğer yandan içimde çok güçlü bir sorumluluk duygusu yerleştirdiler. Yüzlerini kara çıkarmadım ve yarışma finalinde Türkiye 1.si oldum.
İnsan hayatına dokunan özel bir yanı vardır Serap Mutlu Akbulut’un. Özellikle genç öğrencilerine yol gösterici ve cesaret verici bir üslubu vardır. İnsanları kazanmak ve onların yeteneklerini ortaya çıkarmak konusunda gizli bir yetenek vermiştir yaradan. TRT Gençlik Korosunun kuruluşunda yer almış, İTÜ Konservatuarında ve Haliç Üniversitesi Konservatuarında genç müzisyenlerin yetişmesine katkı sunmuştur.
Benim gibi nice müzik insanının yetişmesini sağlayan, İstanbul Radyosuna ve müziğimize yarım asra yakın hizmet vermiş değerli sanatçı ile anıları konuştuk.
Müzik eğitimine ne zaman başladınız?
Henüz onaltı yaşımdaydım, abim
Dr. Ümit Mutlu elimden tuttu konservatuara götürdü beni, imtihana girdim ve kazandım. Türkiye’nin ilk konservatuarında eğitim gördüm. Melahat Pars, Nevzat Atlığ, Şefik Gürmeriç gibi çok değerli hocalardan ders aldım. İstanbul Belediye Konservatuarı Bedrettin Dalan döneminde İstanbul Üniversitesine devredildi. Konservatuarı bitiren öğrenciler üniversite mezunu sayılabilsin diye. Her gördüğümde Bedrettin Bey’e sitem ederim, “Belediye Konservatuarı aslına uygun yaşatılsaydı daha düzel olurdu” diye.
İstanbul Radyosuna geçişiniz nasıl oldu?
1962 senesinde, konservatuar ikinci sınıftayken İstanbul Radyosu’na girdim. Konservatuar ile radyoyu beraber yürüttüm. Herkesten çok ilgi ve sevgi gördüm, anılarım güzelliklerle doludur. Kırk yılı aşkın çalıştım radyoda.
Gazino yılları birçok sanatçının hayatını değiştiren olaylara sahne oldu. Siz neden gazinoda çalışmayı tercih etmediniz?
Evet, gelen tekliflere rağmen gazinoda hiç çalışmadım. Gerek ailemin değer yargıları gerekse benim hayata bakışım buna mani oldu.
Piyasa üslubunu hiç sevmedim, piyasa müziğini de hiç dinlemedim.
I never liked the market style and order. I never listened to its outputs, either.
Kariyerinizdeki dönüm noktası nedir?
Müzik hayatımın en önemli olayı Avni Anıl ile tanışmam oldu. Çok fedakâr ve çok iyi bir insandı. İlk bestelerini hep bana okuturdu. Mesela “Biraz Kül Biraz Duman O Benim İşte” isimli eserini yeni bestelediğinde Avni Anıl’ın ofisinde ilk ben okudum. Nikâh şahidim bile oldu Avni Anıl. Ağabeyimle cuma günleri ofisine giderdik. Avni Bey bazı eserleri çok dik bestelerdi. Ben de sitem eder, “Çok dik yapıyorsunuz ben çatır çatır çatlıyorum” derdim, gülerdik. Avni Bey’in en büyük özelliği çok iyi güfte seçmesiydi.
Radyoya başladığınız dönemde İstanbul’un önde gelen bestecileri kimlerdi?
Benim zamanımda dört yapraklı yonca derdik; Avni Anıl, Şekip Ayhan Özışık, Yusuf Nalkesen ve Allah sağlık versin Erol Sayan vardı. Birbirlerine karşı tatlı bir nispet vardı aralarında. Yetmişli yıllar onların zirve oldukları zamandı. Muhteşem besteler yarattılar. Bestelerini radyoya getirirlerdi okunsun, plağa alınsın ve dinleyiciye ulaşsın diye.
Gazinolardan gelen teklifleri reddettiğimi duyan Ercüment Batanay radyoda yanıma geldi ve bana “Sizin paranız mı çok aklınız mı yok” dedi gülerek. Tabi o dönemde sahneye çıkanlar çıkmayanlara göre daha yetenekli gibi değerlendiriliyordu ama bir Alâeddin Yavaşça bir Necdet Yaşar’a baktığınızda işin aslının öyle olmadığını görürsünüz.
Gönlünüzde yatan ilk üç bestekârı sorsak?
Sadettin Kaynak’ın üzerine tanımam. O bambaşkadır. Melodi zenginliği ve eser içerisinde yaptığı usul değişiklikleri muhteşemdir. Her türde eser vermiştir. İkinci olarak Avni Anıl gelir. Sonra da Selahattin İçli…
Radyoda en sevdiğiniz sanatçılar kimlerdi?
Üç sıra otururduk radyoda. Kıdemliler önde otururdu biz arkada. Safiye vardı arkadaşım. Hep derdim ona “Allah benim ömrümden alsın Emin Bey’e (Ongan), Cevdet Bey’e (Çağla) versin” diye. Onlar öyle insanlardı işte… Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan İstanbul Devlet Korosuna da hocam Nevzat Atlığ davet etmişti beni. On sene de solist ve korist olarak onunla çalıştım.
TRT Gençlik Korosunun kuruluşunda yer aldınız. Neden bu görevi üstlendiniz?
Faruk Salgar gençlik korosu kurma teklifiyle bana geldiğinde emekliliğime beş yıl vardı. 2007 yılında kurduk TRT Gençlik Korosunu. Öğrencilerin de birer birey olduğunu kabul edip ona göre davranmak lazım. Ben hep böyle baktım eğitim hayatına. Kariyerimin son beş yılını gençlere adadım. Gelen çocuklar da altyapısı olan çocuklardı. Çok güzel çalışmalar yaptık çocuklarımla.
Kırk yıl boyunca sürdürdüğünüz başarınızın sırrı nedir?
Şans yoktur çalışmak vardır. Bir eseri elinize aldığınızda ilk olarak ses aralığınıza uygun olup olmadığına bakmanız gerekir. İyi sesleri dinlemeli ve de çok dinlemeniz gerekir. Başarımın sırrı çok çalışmamda ve maddi menfaatleri ön planda tutmamamda yatıyor.